Pazar, Temmuz 26, 2009

TEKRARLANAN SENARYO...

"Kimseye etmem şikâyet, ağlarım ben halime
Titrerim mücrîm gibi baktıkça istikbâlime
Perde-i zûlmet çekilmiş, korkarım ikbâlime
Titrerim mücrîm gibi baktıkça istikbâlime..." (Kemâni Serkis Efendi)
1800'ün sonları, 1900'ün başları Türkiya'sını, Tebaa-y-ı sadıkadan birinin müthîş tarifi!...
Haçlı, Hasta Adam'laştırdığı Düvel-i Muazzama'yı, Tebaa-y-ı Sâdıka'sıyla vurmaya başlar! Yedi Düvel'le, Haçlı'yla çarpışır, geldikleri yere geldikleri gibi göndermeyi başarır ama sâdık tebaanın arkadan vuruşuyla incinir Düvel-i Muazzâma! Çâre: Tehcîr! Ve mâlûm yalanlar...
Osmanlı İmparatorluğu'nda halk, genelde iki kısma ayrılır: Müslîm ve Gayr-ı Müslîm yâni müslüman olan ve olmayan... Gayr-ı müslimler de ikiye ayrılır: "Ehl-i harp" ve "Ehl-i ahd" yani savaş halinde olanlar ve kendileriyle antlaşma yapılmış olanlar... Ehl-i ahd ise üç kısımdır: Ehl-i zimmî, Muâhedler ve Ehl-i emân yâni devletin himâyesini kabul edenler, kendileriyle sulh yapılmış olanlar ve aman dileterek baş eğdirilenler...
Ermeniler, Ehl-i Zimmî'dendir ve sadakatlerinden dolayı Tebaa-y-ı Sâdıka'dır. Bunlar öylesine millîdir ki Hac'ca giden müslümanlar işlerini ve ailelerinin geçimini onlara emânet ederler. 1835-1839 yılları arasında Türkiye'de bulunan Helmut Von Moltke; İstanbul'daki Ermenilerden; "Bu Ermenilere hakikatte hristiyan Türkler denilebilir." diye bahseder!
Sultan Abdulhamid ise; "Ermeniler, hârici tesirlerle isyâna sürüklenmişlerdir. Tabiatları itibariyle çekingen ve dünya nîmetlerine düşkün olan Ermenilerin isyana karar vermeleri için bu işin bir evveliyâtı vardır... Bu hareket, Merzifon'daki dinî mektebin kurulmasından sonra başlamıştır. Bu mektebi bitirenler, Ermenileri bir millet halinde birleştirmek gayesiyle komiteler teşkil etmişlerdir. ... O zamana kadar onlara karşı gösterdiğimiz sabır, acaba hangi memlekette bulunabilir?" diye anlatır...
Bu bilgiler; Yüzüncü Yıl Üniversitesi yayınlarından, Doç.Dr. Azmi Süslü'nün "Ermeniler ve 1915 Tehcir Olayı" adlı kitabından... Millî meraklılara ısrarla öneririm.
Sultan Abdulhamid'in Ermenileri karakter olarak tarifine ve gösterilen sabrın, can acıtan sonucuna dikkat çekerek günümüze dönmek isterim.
Etnik bölücülüklerle koca imparatorluğu parçalayıp yutan Haçlı Emperyalizm, Anadoludaki Türk hakimiyeti rahatsızlığından vaz geçmemiştir, geçmeyecektir de!
Haçlı Emperyalizmin kullanabileceği tek malzeme de Kürtler kalmıştır. Oysa Osmanlı'da ve Türkiye Cumhuriyeti Devletimizde azınlıklar târif edilirken Kürtler aslâ başka millet olarak görülmemiştir...
Şimdi hayâli eski yaralar kaşınarak veya yeni yaralar açılarak Ermenilere yaptırılan kalkışmanın benzeri Kürtlere yaptırılmak istenmekte ve maalesef devlet olarak biz de Sultan Abdulhamid'in tesbîtiyle, çok pahalıya mal olacak bir sabır göstermekteyiz!
Sabrımızı yanlış yorumlayan Kürtçü bölücülerle sabrımızı diplomatça kullanan, demokratça kullandıran Haçlı'nın yapmak ve yaptırmak istediği ortadadır!
Dünü unutan, bu günden yarına hazırlık yapamaz! Ermeniler ve diğer tebaanın kopuşlarını ve kopuş senaryolarını hatırlayarak günümüzde Kürtler üzerinden hazırlanan oyuna kesinlikle bir son vermek zorundayız! Devletin bekası buna bağlıdır! Ve bu olaylar, günübirlik siyâsi malzeme edilemeyecek kadar millîdir, hayatîdir!
Biz bu Vatanı ve Cumhuriyeti, sokakta bulmadık! Bir çakılımızdan da, bir Kürdümüzün telinden de vaz geçmeyiz! Savaş değil kıyâmet sebebidir! Her kes bir şeyler söylüyor ama daha Türk hiç konuşmadı!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: