Cumartesi, Mayıs 07, 2011

İNSÂN OLMAYA GELDİK!...

Kalem erbâbının alabileceği en büyük ödül, iltifat ve tebrîk; en ağır ceza ise yok sayılmak, okunmamaktır. Sayısız tenkît aldık! Sayısız tehdîte, bıyıkaltı gülmeye bile tenezzül etmedik ama bir iltifât; gönlümü ihyâ etti, nefsime esîr ve yenik düşmeden hep haykırmak görevini yükledi vicdânıma!
Bir gönüldaş okurum; "Yorumunuz bile insanın tüylerini diken diken ediyor. Âkif misin be Hocam? Allah râzı olsun, cenâb-ı Allah sizleri korusun." diye yazmışlar! Gönlüm ihyâ olurken ağırlığı altında inim inim inlediğim bu iltifât karşısında edeple susmam gerekirdi! Susmadım! Susamazdım! Suskun, sıra bekleyen âcizler kervânına katılamazdım!
Daha önce, birkaç kere; "Bırak beni haykırayım!" diye Mehmet Emin'ce haykırmıştım! Demek ki aynı tarzda haykırmaya mecbûrum. Türk Milletine bir daha sesleneceğim:
Büyük Türk Milleti!
Yaranı kanatan, ağrıyan yerinde bir millî hekim eline gerek görmeyen, milletinin adını söyleyemeyen ve milliyetçiliği reddeden birinden, "millî çâre" beklenir mi? Haçlı'dan alınan 90 yıllık yaraların, Haçlı Müslümanlarca kanatılması; işbirlikçi hainlerce yara üstüne yara açılması garipsenir mi?
Millet fakr ü zarûret içinde kıvranırken, dîni ve ahlâkî değerleri malzeme ederek takîyyeyi, eyyâmcılığı seçenlerin; milliyetçi, vatansever nutukları inandırıcı olabilir mi? Hâin, işbirlikçi, kuduz teröristleri itlâf etmeyip; "Analar ağlamasın!" bahanesiyle PKK'ya yol verenin, "Yola devam" demeğe hakkı olabilir mi?
Keşke aptallık takrarlanmasaydı!
"Akif misin be Hocam?"
iltifâtı, şahsıma ve nefsime çok ağır! Benzer iltifatlar artarsa savaşçı ruhumu utandırır, hızımı keser diye korkarım!
Keşke ibret alınsaydı! Keşke tarih, tekerrür etmeseydi! Keşke, şeytan sözü, vesvese başlangıcı bilirim ama keşke Türk Milleti, yeniden destan yazdıracak olaylara mecbûr edilmeseydi! "Maide-54" âyetindeki tarife tıpatıp uyan, Hz. Peygamber'den duâlı-övgülü bu asîl millete Allah(c.c.)'ın uzun süreli zilleti revâ görmeyeceğine îman etmişiz. Tarihe bakanlar; millî öfkenin, önce sınırlar içinde itlâf ve ıslâhat yaparak huzûr sağladığını görürler. Millî töre ve türe; kapımızın önünü temizlemeden komşu bahçesini tenkîde izin vermez! Bahçemizdeki pislikten üreyen sivrisineğin, komşuyu rahatsız etmesine razı olmaz!
"Şahsî menfaatlerini, müstevlîlerin siyâsi emelleriyle tevhît edebilen"lerin; millî irâdeden, âdil yargıdan kaçabileceğini umanların, yaptıklarının yanlarına kalacağını zannedenlerin hallerine, Türk gönlümle üzülürüm! Bilirim ki "... bir gün de hesap döner!" Alvarlı Muhammed Lütfi Efe'nin;
"Yerden göğe küp dizseler, birbirine bend etseler
Alttan birini çekseler, seyreyle sen gümbürtüyü!" uyarısını hatırlatarak Akif'çe inleyelim:
"Kur'an ayak altında sürünsün mü İlâhi? Âyâtının üstünde yürünsün mü İlâhi? Çöksün mü nihâyet yıkılıp koskoca bir din? Çektirme İlâhi, bu kadar zilleti... -Âmin! Ve-l-hamdü lillâhi Rabb-il-âlemîn..."
Haçlı desteği ile kuduran zavallılara, bir daha; "Size yazık olacak! Sizi aldatanlar, Türk'ün öfkesini hissettiği anda sizi o muhteşem öfkeye terk ederek Haçlı Avrupa'ya kaçacaklar! Kurtulamazlar ama yine size yazık olacak!" millî ve vicdâni uyarımızı yapıyorum!
Ne bir çakıldan, ne de bir Kürdümüzün saçının telinden vazgeçmeyiz! Her ikisine de yan bakan gözü oyarız! Bu uğurda ölüme gülerek atılırız! Çünkü çoluk çocuğumuzu huzursuz eden kuduz itleri itlâf ederek rahatlarız ölürken! Sokakta bulmadığımız bu azîz vatanı, sokak itlerine terk etmeyiz vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: