Pazartesi, Mayıs 23, 2011

YALANCININ AMPÜLÜ SEÇİME KADAR...

"Yalancının mumu, yatsıya kadar yanar." mış! Ama eskidenmiş!
Artık yalancılar da, teknolojik mumları da elektronik olduğu için zaman ve rüzgâra karşı dayanıklı olmuş!
Teknoloji çağı 21.yy.'da; "Yalancının ampülü, düğmesi kapatılıncaya kadar yanar." olmuş!
Teknolojik yalanlardan, "Teknik röntgenci muhabbet tellalı" riyakârlardan gına geldi! Hatta artık anket sözünü duyduğumda kusasım geliyor! Sizden; "midem bulanıyor" sözü yerine "kusasım geldi" kaba sözünü kullanmak zorunda kaldığım için özür diliyorum ama öfkenin hitâbetten sayıldığı, küfrün-hakâretin söz san'atı sayıldığı; yalancılığın-mürâiliğin-takıyyenin-eyyamcılığın ilm-i siyâset edildiği; gelmiş geçmiş ve son din olan "Güzel ahlâkı tamamlamak için" indirildiğine inandığımız dînimizi "ılımlı" sıfatıyla İslâm dışına çıkaranların "Hocaefendi" edildiği, yalancılıktan da öte iğrenç bir zamandayız!
"Yalandan kim ölmüş?" diye ironik bir söylem de biliriz ama "Hay ben sizin yalanınızı seveyim!" demesem, çatlayacağım!
Kaç seçim yaşadım, bilmiyorum! Her seçim öncesi, kaç şirket tarafından kaç paraya yaptırılan kaç anket yapıldı, onu da hatırlamıyorum! Hatırlayanın, yapılan anket sayısını bilenin olacağına da asla inanmıyorum!
Son Referandum ve önümüzdeki seçimler dolayısıyla yapılan ve yapılıyor olan anketlerde, müracaat edilen denek sayılarını topladığımda karşıma 100 milyondan fazla kişi çıkıyor, seçmen sayısı 50 milyon! Böyle bir şey olur mu? Olabilir diyelim! Bir kişiye birden fazla anket kurumu denk gelmişmiş varsayalım! Olabilir diyelim de;
Kardeşim! Ben bu memlekette yaşamıyor muyum? Artık telekulakça dinlendiğinden hiç şüphem olmayan 4 telefonum var! Adresim belli! Öyle belliki hem de, AKP'liler dört kere kapımı çalabiliyorlar! Ayrıca karakterim ve işim gereği sürekli hareket halindeyim! Uzun süre bir yerde kalamam! Çat orada, çat buradayım ve benim habire dolaştığım ülkede anketörler de dolaşıyor olmalılar! Nasıl bir acayip aksi tesâdüfse; şimdiye kadar hem de ne geçmişte, ne de bugün hiçbir anketöre denk gelmedim!
Buradan ilan ediyorum: ilgili bir anket kuruluşuna, gönüllü denekliğe talibim! Vallahi ne sorarlarsa istedikleri cevâbı vereceğim! Olur ya, olabilir ya, bana denk gelmemiştir ama 50 milyon seçmenin içinden olup, 100 milyondan fazla denekten biri olma şansını yakalayan ve bir anket şirketinin sorusuna muhatap olan biri var mı aranızda? Allah aşkına varsa söylesin çünkü komplekse düşmek üzereyim!
Merâkımı gidermek için sanal dünyada elliden fazla ankete cevap verdim. Her seferinde farklı bir cevap vermeme rağmen değişmez bir sonuçla karşılaştım! Yani bütün yalan yolları, en büyük yalancıya çıkıyor!
Gerçi; "Yalandan kim ölmüş?" diye yalanı komikleştirmeye çalışırız ama; "Hay sizin yalanınızı seveyim e mi?"
Yalandan başka sermâyeleri olmadığı için kendi söyledikleri veya söylettikleri yalanlara inananların da akıllarına tüküreyim!
Sakın ha! "N'oluyor?" diye sormayın! Öfke ve küfürü hitâbetleştiren Başbakan'dan esinlenerek becerebildiğimce incelterek küfretme hakkımı kullanıyorum! Nezâketen; "tüküreyim" dediğim yere, aklınızdan içinizden geçen kelimeyi koyabilirsiniz okurken! Hiç değilse ettiğimiz küfürler yalandan, yalancılıktan ve zoraki mürailikten kurtulsun!
Yalan bunlarda, talan bunlarda, hortumculuk, soygunculuk ve soyduklarına hakaret bunlarda, beğenmediği paşayı-yazarı hapsettirmek bunlarda, hak arayan çocukların karşısına çıkarılacak 5-10 bin milis bunlarda, yargı bunlarda, sorgu bunlarda; son elli yılın en psikopat zalimlikleri bunlarda ve hâlâ mazlûmlar! Ve hâlâ Başbakan, şımarttığı PKK'lıları bize şikâyet ediyor!
Hay sizin anketlerinizi, anketörlerinizi, dönek deneklerinizi ve yalanlarınızı seveyim!
Netice; yalancılık bir zekâ ürünüdür, yalancıya iki kere inanmak ise aptallıktır vesselâm...
GEREKTİĞİ YERDE OLMAYAN; KORKAKTIR, KAÇAKTIR, ALÇAKTIR!...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

1 yorum:

Adsız dedi ki...

Hay nefesinize, ağzınıza, dilinize, yüreğinize ve kaleminize sağlık, hocam. Gerektiği zamanda, yerde olmak için; binlerce kilometre yolu teperek, vatanımızı korumak, kollamak ve belki de son demokratik imkânı kullanmak üzere geleceğiz Allah'ın, Ulu Tanrının izniyle geleceğiz inşallah. Yani savaşı hiç bir şekilde kaybetmeye niyetimiz yok! Vuruşacağız ve gerekirse de Tanrının kutsadığı Türk gibi öleceğiz. Bir bu şerbeti ezelden beri içmiş bir ecdadın ahfâdıyız, vesselam.