Pazar, Ekim 09, 2011

ANAYASA YAPMAK, BAŞKA İŞ!

45 yıl önce; "Ben sizi hak yolu, hakikat yolu, Allah yoluna çağırıyorum. Yolumuz uzun ve çetindir. Bu çetin yolda dayanabilecekler gelsinler." diyen davûdi sesli bir Türk'ün dâvetine uyarak zoru seçmiştik!
Zoru seçelim diye kafamıza silah dayanmamıştı! Zoru, hür aklımız ve irâdemizle gönüllü seçmiştik! Seçtiğimiz zorun zorluğu, meşakkatinden değildi!
Milletlerin gücünün, düşmanlarıyla düz orantılı olduğunu tarih, Türk'e; Türk te dünyaya öğretmişti! Rüzgâr ne kadar sert vurursa vursun kayadan ne aparırsa işbirlikçiler, teslîmiyetçiler, hâinler de millet ve devlete siper ettiğimiz sînelerimize aynı etkiyi yapacaktı! İnanıyorduk!
Düşmanları yel mesâbesinde görürken, dostlarımızı dev azâmetinde, dağ cesâmetinde, Kürşat celâdetinde hayâl etmiştik! Dostlar değil "dost bildiklerimiz" bu tarife uysalardı; zoru halleder, imkânsızla biraz uğraşırdık? Yanıldık! Yanıltıldık!
Başbuğumuz'u da, bizi de, milleti de yanılttılar! Milletten gördüğü itibarla çığ gibi büyüyen Teşkilatlar ve sayımızla Türklük düşmanlarını korkuturken dost zannettiklerimizi paniklettik! Terk eden, değişen-gelişen, gömlek değiştirenler oldu! Oysa hep berâber zoru seçmiş, barış için gerekli olan en sert savaşa hazırlanıyorduk! "Yedi Düvel" adlı Haçlı'dan-Siyonistten alınacak öcümüz vardı!
20.yy.'ın Başbuğları Atatürk ve Türkeş'in, elden ele verdikleri Türk Milliyetçiliği Sancağı'nı; ileriye, daha ileriye taşıyacaktık! Sancaktar düşerse sancağı yere değmeden kapıp daha ileri koşacaktık! "Dönersem vurun! Dâvâ'ya katılıp dönen herkesi vurun!" emrini de duymuştuk...
Son Başbuğ, seksen yıllık ömrünü Türk Milletine hîbe ederek dünyasını değişene kadar, her ânımızı doldurduğu için gidenleri, terk edenleri saymadık bile!
Ve bir "Kara 4 Nisan"da başsız, Başbuğsuz kaldık! İpi koparılmış tesbih gibi darmadağın edildik! Boncuk severlerin eline düşenler yeni iplere dizilerek iffetli, iffetsiz boyunlarda gerdanlık oldular bazen! Toparlanmaya her niyetimizde, yeni sert tipilere tutulduk! Gevşetilen "Ülküdaşlık Bağı"mızın hedef alındığını anladığımızda ise!...
Türk Milleti'nin refleksi, seven-sevmeyen herkesten saygı gören Ülkücüler, başsızlık ve dağınıklık yüzünden savaşçılık tecrübeleriyle münferît başkaldırıları da yapamadılar!
Yeni Anayasa yapılacakmış! Yapılıyormuş! 21.yy.'a uygun olacakmış!
Allah Allah! La havle! Bu iş, bu kadar kolay mı ya? Bir veya birkaç madde değişmekle Anayasa yapmak aynı iş mi? Anayasa'yı Devlet kuran erk yapmaz mı? Fransa anayasasında 1789 Fransız İhtilâli'ni yapanların imzaları yok mu? ABD anayasası, Kuzey-Güney Savaşı'nın galipleri tarafından yapılmamış mı?
Bizim Devletimiz'e ne oldu? Yeni bir devlet kuruldu da Türk Milleti'nin haberi mi yok? Yeni Anayasa'yı yapacak kudretin adı ne? Her ferdin baş eğmediği, biat etmediği, hatta PKK'nın sürekli tehditleriyle habire tavizler veren bir Hükümet'in, Anayasa yapma hakkı mı olurmuş?
Türk Milleti, Atatürk'le berâber, şühedâ yatağı Vatanı emânet edenlerle berâber kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden başka bir erke, baş eğmez!
PKK'ya hükmedemeyen bir hükümetin yapacağı Anayasayı da; istiklâli uğruna yeniden canlar vermeden, toprağa düşmeden kabul etmez!
Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kuran erkin yazdığı Anayasa'nın sağladığı demokratik imkânlarla ülke yönetimine seçilen partilerin hemen hepsi, işlerine gelen yasaları çıkarmadılar mı? Çıkarılan yasalarla istediklerini yapmadılar mı? Hâla KHK'lerle istenen yapılmıyor mu? O halde Devlet'ten istenen ne? Türk Devleti Anayasası'ndan kim, niye rahatsız? "Değiştirilmesi teklif dahi edilemez" maddeler ile Türklüğü tarif eden maddeden kim, niye rahatsız?
Yüksek sesle ve Devlet Dili Türkçe ile bir daha soralım: Yeni bir devlet mi kuruldu? Adı ne? Türk Milleti'nin Devletine ne oldu? Anayasa yapacak kudretteki yeni devletin kurucuları kim? Türk Devleti'nin Anayasası; bir milyon kere şehît olmuş bir milletin Anayasası'dır! Çok pahalıdır!
Öyle üç-beş Haçlı destekli âsinin, paçalara dalmasıyla ne Devleti'nden, ne de Anayasa'sından vaz geçmez! On bin yıllık tecrübesiyle Türk Milleti; başlıya baş eğdirerek, dizliye diz çöktürerek halkları toplayıp milletleştiren ve; "Ne mutlu Türk'üm diyene. Türk Milleti, kendine dön!" diye tarihe taşlara kazıyarak bırakan bir millettin Anayasası ile böyle pervâsızca oynanamaz! Bu kadîm milleti, daha fazla tahrîk etmeyin! Uyuyan devi uyandırmayın vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: