Perşembe, Ekim 06, 2011

YALANCININ YEMÎNİ...

Kısırlaştırılıp kulakları küpelendikten sonra üreyemeden geberinceye kadar sokağa salınan ve arabalara ürüyen itlerin ses kirliliğine benzeterek yok farz ettim düne kadar! İtin ürüyeceğini, kervanın yürüyeceğini, yelin kayadan bir şey aparamayacağını, tarihimizden biliyorum.
Sokaklardaki molotoflu, taşlı, sopalı gürültülerine devam etselerdi yine duymazdan gelmeye devam edecektim. Lakin polis tokatladı, asker taşladı, çoluk-çocuk demeden bombaladı, polis aracı tekmeledi, "has..tirin!" çekti, "sana ne lan?" diye böğürdüler, kendi yalanlarına kendileri de inanmayarak özerklik ilan ettiler, sonra da Gâzi Meclis'e gelip bir yemîn ettiler! Ben de bir Türk olarak -Gâzi Meclisim'in hatırına- bu küpelileri kaale aldım!
Bu gürültücülerden biri, Türk Milleti önünde "namus ve şerefi" üzerine ettiği yemine uymayan sözler sarf etti! Aslında yalancının yeminiydi ama "dolma kalemler"i inciten, Devletimin erki olarak algıladığım görüntü hoşuma gitmişti!
Ettiği yemine uymayarak yalancılığını ispatlayan bu yüzsüz, yalanla yetinmeyip bir de mü'minlikten dem vurdu! Hâdis'le yalanına kılıf ayarlamak mürâiliğine soyundu! Tezkere aleyhinde konuşurken Kürsü'den; "Resulullah aleyhi vesselam'a sormuşlar: Mü'min cinâyet işler mi? İşler demiş." Yani asker-polis, kimlik, yaş, cinsiyet gözetmeden sivilleri hunharca katletmelerine rağmen mü'minlermiş!
Devamla; "Hırsızlık yapar mı? Yapar demiş." Market yağmalamak, bankamatik soymak, örgüt adına şehirlerde hırsızlık-kapkaç yapmak, mü'minliklerine mani değilmiş!
Devâm etmiş; "Zina yapar mı? yapar demiş." Güya bir yere gönderme yaparken yeminini gizlice yapan "dokunulamaz"laştırılmış birini unutmuş, İmralı'daki bebek katili sapığın dağda gencecik Kürt kızlarından kurduğu haremi unutmuş! Bunlar zina değil, zina ise de mü'minliklerine mani değilmiş!
Devam etmiş; "Mü'min yalan söyler mi? Mü'minken asla demiş. Burada lehte veya aleyhte işine tenezzül etmek yalan söylemektir. Tessüf ederiz." demiş! Lâ havle!
Ben bir Müslüman Türk olarak bu gürültücüleri, tessüfe bile tenezzül edemem! Üzerine yemin ettikleri şerefleri ve namuslarıyla başbaşa bırakırım sadece!
Bir başka yeminine uymayan mürâi, yüzsüz, yalancı; insanların adlarına uygun davranışlar sergilediği tezine ters düşerek "Türk" soyadına asla yakışmayan davranışlarla Kürtleri direnmeye, başkaldırıya davet etmiş!
Yine Hâdislerle mü'min rolüne soyunan mürâi gürültücü, Einstein'ın; "Aynı şeyleri yapıp farklı sonuç beklemek ahmaklıktır." sözünden hareketle tezkereye evet diyenlere "ahmak" demiş! Diyebilir!
"Asla Dokunulamaz"laştırılmışlığın üstüne bir de "Kürsü Dokunulmazlığı" var! Diğer "Dokunulmaz"lar, algılayabildikleri kadar tepki verir veya vereceklerdir!
Millet, onların vereceği cevap ve tepkiyle tatmin olmaz! Milletin dokunulmazlığı da yok ve "Türkiye Cumhuriyeti Devletini kuran Türkiye halklarına Türk Milleti denir." millet tarifine inançla ve bin yıllık kardeşlik, komşuluk, hısımlık hakkından hareketle keçi bile incitildiği kayanın dibine bir daha gelmezken yüzlerce yıldır aynı yalan ve tahriklerle onlarca kere Kürtleri ayaklandırıp ölümlerine vesîle olan geçmiş Kürtçü ahmakları görmezden gelip aynı ahmaklıkta ısrarlarının adını merak ediyor millet!
Kayıtlara göre 1806 Musul İsyanından 1920 Koşgiri isyanı'na kadar 13 kere Osmanlı'ya; 1924 Hakkari isyanı'ndan 1984 PKK isyanı'na kadar da 24 kere Türkiye Cumhuriyeti'ne; 180 senede 37 kere, nerdeyse 4 yılda bir denenen isyanlardan bir şey çıkmış mı? Her dört yılda bir, feodal yapının insafsızlığı ile bir kaç psikopat ağanın çıkarları için sayısız suçsuz-günahsız Kürdün ölümüne sebep olmanın adı ne?
Her isyanın arkasında da mutlaka bir hıristiyan devlet olmuşken, yine Haçlı'nın destek ve vaatlerine kanarak bin yıllık kardeşlerimizin, komşularımızın, hısımlarımızın ölümlerine sebebiyetin adını, sadece "ahmak oğlu ahmak"lık karşılar mı?
Bir ara Kasımpaşalı Başbakanımız'ın BOP Eş Başkanlığı'nı unutmaya niyetlendim ama Dışişleri Bakanı; "Müzâkere ve mücâdelede kararlıyız!" deyince vazgeçiverdim! Haçlı organizesi "Arap Baharı"nda Eş Başkanlık gereği Beşşar Esad'a yaptırımlara hazırlanan Başbakan'a, duyurulmaya başlanan "Türk baharı"nda; "Bizi kim uyarabilir? Hiç düşündünüz mü?" söylenti sorusunu iletip; "Haçlı'dan Müslüman'a dost olur mu Allah aşkına?" diye soralım!
"BEN BİR TÜRK'ÜM. DÎNİM, CİNSİM ULUDUR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: