Pazar, Haziran 03, 2012

KALEMİN SIKINTISI...

Elimizde kalem, önümüzde kâğıt! (Gerçi klavye çıkalı yoklar ya!...)
Beynimizde müthîş bir kovalamaca! Kaçan da "Allah!" diyor, kovalayan da!...
Haçlı'yı, siyonisti, emperyalisti tenkîd için BOP Eş Başkanı'ndan mülhem İlham perisi'nin peşinde, düdük yerine vuvuzela çalan Evhâm asesi!... Bu çılgın kovalamacada düşün düşünebiliyorsan; yaz, yazabiliyorsan!
Birileri, -üslûbu tanıdık gelmesine rağmen- mahlasla yazarak; "Bu işler sadece yazı yazmakla olmaz! Neden kimseyi savcılığa şikâyet etmiyorsunuz?" diye sorgulasın, kocamaaaan BOP Eş Başkanı Başbakan, kendine yalakalık etmeyen yazarları "Tasmalı" diye yaftalasın ve bu karmaşada, bu çılgın kovalamacada gel de; "Siyasetçi kafayı gazetelere takarsa öylene kadar kendine gelemez!..." diyen Süleyman Demirel'i özleme!...
İlham Perisinin "Telekulak Polisi"nden kaçabildiği; Medeniyetlerarası İttifak'ı, her alana uygulayabilmek için Okyanus Ötesi'nin elektronik iletişimi ile Afrika'nın çağdışı vuvuzelâsının asap bozan böğürtüsünü buluşturan maratondan sıkılan kalemimiz birazcık soluklanmaya başladığında yazmaya niyetleniyoruz, bu sefer de Vicdân polisi mesaiye başlıyor!
Sahnede, perdede, ekranda izlediğimiz artistlerin rol yaptıklarını; Kadir İnanır'ın asla Tatar Ramazan olmadığını, Cüneyt Arkın'ın asla Malkoçoğlu-Kara Murat olmadığını, olamayacağını bilmemize rağmen siyâset sahnesinde, BOP Eş Başkanı rolündeki kişiye; "Dokunmak bile ibâdettendir." kutsîyyeti yüklüyorlar!
Allah'ın; "Lânet olsun o namaz kılanlara ki namazlarından gaflet içindedir onlar! Riyâya sapandır onlar, gösteriş yaparlar. Ve onlar, kamu haklarının yerine ulaşmasına/zekâta/ yardıma/ iyiliğe engel olurlar." (Mâun-4, 5, 6, 7) tarifine çok benzeyen kişilerin, elde ettikleri siyâsî güçle millete zulm'ederek Cuma günleri koskoca bir semtin trafiğini alt-üst edip -Cuma namazı uğruna- kendilerine edilen bedduâları, küfürleri, lânetleri duymazdan gelmelerinde bir kerâmet fehm'eden diğer siyâsiler de namazlarında pozlar vererek resimlerini dağıtıp siyâset zannettikleri riyâya bulaşıyorlar!
Bu gerçeği yazmaya niyetlendiğimiz anda da Vicdân Polisi anında fısıltı düdüğünü çalıyor; "Ne yapıyorsun? Kaş yapayım derken göz çıkarıyorsun! Bir kişiyi uyaracağım, tenkîd edeceğim derken bütüne zarar veriyorsun!" diyor vicdân kulağına! Ya sehven, ya da mecbûren riyâyı kolunuza takarak, riyânın koluna girenlerden farklı olduğunuzu anlatmaya soyunuyorsunuz!
Allah'ın; "Nûn! Yemîn olsun kaleme ve yazanların satır satır yazdıklarına;" (Kalem-1) andını hatırlayıp yazdıklarımızla bu dünyada görülecek iltifat ve tenkîtlerin haricinde asıl muhâtap olunacak iltifât ve tenkîdi hatırlayınca; hem aklınızın, hem de vicdânınızın ödü kopuyor!
Biliyor ve inanıyoruz ki yazılanlar kalacak ve birgün mutlaka muhatâbına ulaşacak. O gün muhatâbının yazıya göstereceği ilgiye bağlı herşey! Arz'edebildim mi?...
Okurunun; "Bu kadar cesûr yazıları nasıl yazıyorsunuz?" sorusuna; "Korka korka!" cevâbıyla kalem erbâbının çektiklerini özetleyen muharrîrin halini ifâde edebildim mi?
Süvarinin hipodrom yarış atına, jokeyin savaş atına binmesi yüzünden hep yanlış atlara oynamak zorunda kalan ve şans oyunlarının, şans oklarının harâm olduğunu bile bile Devlet eliyle "Millî Piyango" adıyla hayâl pazarlayan Müslümanlardan milletin neler çektiğini anlatabildim mi?
İlhâm perisi ile İlhâm Polisi arasındaki kıyasıya kovalamacanın yaşandığı beynimizde, kalemlerimizi sıkan cendereyi anlatabildim mi?
Canım yandıkça inlemeden ıstırap çekerek bu konuya dokunacağım vesselâm..
"VE TEVEKKEL A'LALLAH" (Vekîl olarak Allah yeter. Ahzâp-3)
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: