Perşembe, Mayıs 31, 2012

SAHÎBİNE "TASMA" SÖZLER...

Şahsîyetimi çok inciterek bir âlet olsam kesinlikle paratoner olurum! Veya incinmekten vazgeçip -kalem dışında- herhangi bir âletçiliğe heveslensem sînemde bir paratonerle dolaşırım!
Bütün şimşekleri üzerime çekip ne zaman, nerede, kimi vuracağı belli olmayan yıldırımları, sînemde dindirmeyi tercih ederim. Bu aynı zamanda tercîhim olan yalnızlığımı, yalnız kullanılma mecbûriyeti olan paratonerle güçlendirerek tescîllemem olurdu!...
Öğrendikçe hiçbir şey bilmediğini öğrenen insanın, insanlığın en büyük belâsının cehâlet olduğunu, ilk günden beri anlamadığı, anlatamadığı kesin!
Gerçek anlamda bilgenin olduğu bir yerde; kimsenin, kimseyi incitmek gibi bir zûlmü olabilir mi? Bilmediğini bilen bilgelerin olduğu yerde, biliyorum diye ukalalaşan cahile iltifât olur mu?
Milattan 500 yıl önce; "En bilgili benim çünkü Atinalılar hiçbir şey bilmiyorlar ve bilmediklerini de bilmiyorlar oysa ben hiçbirşey bilmiyorum ve hiçbirşey bilmediğimi biliyorum. Bu yüzden ben onlardan bilgeyim." diyen Sokrat ile; "Bilmediklerimin üzerine çıksam başım arşa değer." diyen Mevlâna arasında ve; "Sen kendini bilmezsin, bu nice okumaktır?" diye sorgulayan Yunus arasında bir fark var mıdır?
Öğrenmenin sınırının olmadığını, en çok bilenin bile mutlak bilgi karşısında bir hiç olduğunu bilmeyenin bilgeliği söz konusu mudur?
Her konuşanın, meselâ bir bebek veya papağanın konuşmayı bildiğini iddia edebilir miyiz? Dört işlemin adını duyup hesap makineleriyle toplama-çıkarma-çarpma-bölme işlemlerini yapan kişinin matematiğine güvenilir mi?
Edebî sanatların adını bile duymamışlardan; neyin, ne zaman, niye söylendiğinin hikâyesini bilmeyen ve merak etmeyenlerden edebî yazı, hitâbet beklenebilir mi?
Nâ-dânların, nobranların, terbiyesizlerin danışmanlığıyla yönetim yapanların, hatâdan başka işi olabilir mi?
"Altın bilezik"in ne olduğunu unutup veya hiç bilmeden, "Altın tasma" ile caka satan, kendini hür zanneden en tehlikeli kölelerin kurumlaştığı, kurumsallaştığı bir yerde, -adı ister demokrasi, ister ileri demokrasi olsun- düzenden, huzûrdan bahsedilebilir mi?
Bütün demokratların tenkît ettiği ama dünyanın en ileri demokrat ülkelerinden bile daha demokrat bir uygulama olan, her Cuma Namazı sonrası; "Mağrûr olma Pâd-şâhım, Sen'den büyük Allah var!" uygulamasını unutanların demokratlığı, olabilir mi?
"Kulağından tutar kapının önüne koyarım." diye ezbere kullanılan teşbîhten, eşeğin kulağından tutularak yönetildiğini bilerek veya bilmeyerek kabinesindeki Bakanlardan bahseden birinin; "Merd-i Kıptî şecaat arzederken sirkâtin söyler." meselini sıkça kullanırken Kıpti'nin çingene yani roman olduğunu ve bu sözle bütün romanları hırsızlıkla ithâm ettiğinin farkında olmayan birinin papağandan bir farkı kalır mı?
Kuş olduğunun farkında olmayan papağanın, yüzdüğünün farkında olmayan balığın, havada-karada-suda ve suyun altında hareket kabiliyetinin farkında olmayan karabatağın, kudret veya gücünden bahsedilebilir mi? Yine milattan önce, öğlen güneşinde elinde kandille kalabalık içinde insan arayan Diyojen'e nâ-dândan başkası gülebilir mi?
"BOP Eş Başkanı olarak bizim de bölgede görevlerimiz var." diyen birine; "Nûn! Yemîn olsun kaleme ve yazanların satır satır yazdıklarına," (Kalem-1) ta'rifli kalem erbâbına "tasmalı" diyebilen birine, kendi mantığıyla tasma bağının uzunluğunu, anlatabilmenin bir imkânı var mıdır? ''Ne günlere kaldık ey Gâzi hünkar,/ Katır defterdâr oldu, eşek mühürdâr.'' diyerek devrini tarihe resmeden Ziya Paşa'yı yeterince anlamış mıyız?
Kalabalık oy sahîplerini yönlendiren "Rey Sahîbi Kişiler" hâlâ rahlelerinden başlarını kaldırmayacaklar mı? Geç kalanın vebâlinin artacağını hatırlatabilecek güçte nüktedânlar var mıdır? Varsa neyi beklerler? Vesselâm...
"YANLIŞ SÖZ, SAHÎBİNE TASMADIR." (Kutadgu Bilig)
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: