Perşembe, Aralık 06, 2012

CUMHÛRUZ VE CUMHÛRBAŞKANIMIZ VAR!

"Madem yasamaya geldik dünyaya
Benim de her şeyde bir hakkım vardır;

Eğer sevmiyorsan hor görme bari
Benim de senin gibi Allah'ım vardır!"

Anormalliklerin normalleştirildiği, tuhaftan da tuhaf bir ülkedeyiz! Sürü terse dönmüş, topallar başta! Bir memleketteyiz ki ne başı belli, ne de başkanı!
Güya cumhuriyetiz ve bir Cumhurbaşkanımız var! 
Meclis'in üye tam sayısının üçte iki çoğunluğuyla seçilen Cumhurbaşkanı, devletin başıdır güya! Oysa aslında; Meclis'teki partilerden, Hükümet sayısını yakalamış olan parti genel başkanının, Köşk'e atadığı bir isimdir Cumhurbaşkanı! Artık itirâf edelim ki; kızıp öfkelendiğimiz, muhalefet ettiğimiz AKP'nin, ben de dahil bu memleketin okur-yazarlarına öğrettiği bazı şeyler var! Meselâ; "Mühür kimdeyse Süleyman odur." darb-ı meselini, uygulamalı olarak öğretti hepimize  Recep Tayyip Erdoğan!
Anayasaya göre; "Cumhurbaşkanı Devletin başıdır. Bu sıfatla Türkiye Cumhuriyeti'ni ve Türk Milleti'nin birliğini temsil eder; Anayasa'nın uygulanmasını, Devlet organlarının düzenli ve uyumlu çalışmasını gözetir."
Anayasa'da böyle yazar ama bu sadece yazıldığı yerde kalır! "Birlikte yürüdüğümüz Abdullah Gül Kardeşim" diyerek Köşk'e gönderdiği birinin, Recep Tayyip Erdoğan'ın sözü üstüne söz söylemeğe asla, kat'a hakkı da yoktur, haddi de!
Yasalara göre ve sistem gereği icranın başı olan Başbakanlık, ülkemizin en etkin makamıdır. Orada da Recep Tayyip Erdoğan var! Anayasa ve evrâka göre Cumhurbaşkanı'nın astıdır ama Cumhurbaşkanını da o tayin eder! Atayanın, atadığının emrine girebileceği kadardır bizde Cumhurbaşkanı ve Başbakan ilişkileri!Bu arada basına yansıdığı kadarıyla Köşk'ün ve Konut'un Hanfendileri arasındaki gizli ama çok görünür rekabet te -sistem içinde olmamasına rağmen- yönetime çok müdâhildir! 
Baştan söyledik ya; anormallliklerin normalleştirildiği, tuhaftan da tuhaf bir ülkedeyiz!
Kırk yıl; cami bahçelerinde, tarikat merkezleri ve dergâhlarda, cemaat evlerinde, -fısıltıyla- şikâyetlenerek, mazlûm rolünde Allah rızası için yalvararak elde edilen demokratik güçle on yılda, bütün vesâyetler yok edildi!
Şimdi varsa yoksa Recep Tayyip Erdoğan vesâyeti ve O'nun üzerinde de Pentagon ve Pensilvanya vesâyeti!
Bilinen en son imparatorluğun devamı olan bir milletin ve devletin mensûbu olarak empati yaparak Pentagon'u anlayabilmek belki mümkün! Çünkü İmparator ceddimizin, bir mektupla ahlâka aykırı buldukları dansı, Paris ve Avrupa'da 200 yıl yasakladıklarını, biliyoruz! Dolayısıyla yaşadığımız dünyanın tek hâkimi görüntüsündeki Pentagon'un vesâyetini; ABD Başkanı veya büyük elçilerinin yüzüne karşı -içimizden- bütün küfürleri ederken gülümseyerek diplomatik bir tarzla kabul mümkün!
Ama Pensilvanya'da, Pantagon'un dâimi konuğu olarak ikâmet ettirilen, Vatikan menşe'li "Dinler arası Diyalog" projesinin baş aktörü, Gülen A.Ş. Ceosu'nun; Recep Tayyip Erdoğan üzerinde varolduğu söylenen vesâyetini, anlamakta sıkıntımız var!
Adam; siyâsetçi değil! Partisi yok, derneği yok! Basın, cemaat dedikçe o; "Biz cemaat değiliz!" diye itiraz eder! Siyâsetin içinde değil ama her milimetre karesinde hissedilir! 
İyi bir hatip Allah için! Hamâset ve demogojiyi çok iyi kullanabilen bir vâiz! Hz. Peygamber'in atından bahseder ağlar, ticâretinden bahseder hüngür hüngür ağlar! Hz. Peygamber(s.a.v.)'in ism-i şerîflerini söylerken ağlar, birinden duyarsa hüngür hüngür ağlar! Ama Vatigan icadı, Pentagon destekli "Ilımlı İslâm" adlı yeni bir dîni kabûl ettirmek için de; "Tevhidde birliğimiz var. Lailaheillallah yeter! Muhammed'en Resûlullah demesek te olur!" fetvâsını da verebilir!
Ve biz! 
Nüfusunun % 99'u Müslüman olan bir ülke olarak; Haçlı ve gayr-ı müslîm dünyada Türk=Müslüman; Müslüman= Türk tarifi, kabul edilmesine rağmen Kelime-i Şehâdet'le oynama cür'etini görmezden, duymazdan geliriz!
Peygamber(s.a.v.)'imizin karikatürleri çizilir, hakkında olmadık hayâsızca sözler üretilir; dışarda diplomasi, içerde demokrasi gereği duymazdan, görmezden geliriz!
İcat edildiği günden bugüne kadar, dünyanın her yerinde, sayısız Ulus devletin parçalanıp yok edilmesinde kullanılan "toplumsal HIV virüsü" demokrasinin PKK adlı katillerinin, imam katletmesini görmezden geliriz! 
Her türlü şövenist, ırkçı, terörist davranışları sergileyen BDP'lilere, KCK'lılara demokrasi yetmez, İleri Demokrasi gereği her türlü taviz verilir! İmralı'daki bebek katili caninin talimatıyla dağdan inenler, törenlerle karşılanır; asla pişman olmadıklarını, önderlerinin talimatıyla geldiklerini söylemelerine rağmen seyyâr mahkemece zorla pişmanlık yasasından faydalandırılır! Sonra da, kırsalda kucaklaştılar diye Meclis'teki PKK'lıları, dokunulmazlığını kaldırmakla tehdît ederler! Anormal bir şekilde hayret eder, izleriz!
"Muhtar bile olamaz!" denilen Recep Tayyip Erdoğan'ın yasaklarını kaldıran Deniz Baykal, bir kaset komplosuyla linç edilir, görmezden geliriz!
Okyanus Ötesi'nin, "MHP'siz Meclis" projesiyle eşzamanlı MHP Genel merkezinin nerdeyse tamamı, kasetlerle fâş edilir, MHP'ye linç uygulanır; görmezden geliriz! Linç edilenler, linç edenlere destek üstüne destek verirler, seyrederiz! 
Dedik ya; tuhaflıkların normalleştirildiği, tuhaftan da tuhaf bir ülkedeyiz! Cebimizde başka eller, bizim elimiz başka ceplerde! Tuhaflık içinde tuhaflıklar yaşıyoruz!
Ve galiba bu tuhaflıkları hak edecek kadar garip olan biziz, biz! Acından ölen ölene; intihâr eden edene, Milletvekili kadın, koca baskısından kurtulamamış! Hergün kapanan işyerleri ve nasıl oluyorsa Başbakan'a göre büyüyen bir dünya devletiyiz! Kulağımızda Orhan Gencebay;
"Nerde boynu bükük bir garip görsen
Hor görme kim bilir ne derdi vardır!"
  diye inlerken gel de efkârlanma! Uyu milletim uyu!...

TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ...
Selâm, sevgi, duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: