Pazartesi, Aralık 17, 2012

GÜNÜMÜZ "EŞEKLEŞTİRME" OPERASYONLARI...

Hz. peygamber(s.a.v.)'in en yakın arkadaşlarından olan ve İslâmı ilk kabûl edenlerden 4.(ncü) kişi olan, sosyal adâlet ve toplumculuğun öncüsü sayılan Ebu Zer el-Gıfarî; "Bir toplumda aç kalıp da o topluma kılıç çekmeyene şaşarım!" diyor...
20. yy.'ın zirve münevverlerinden Pakistanlı Muhammed İkbal de; "Sen yırtıcı şahinsin kafes ile sakin arkadaş olma! Davran aç kanadını, ta ufuklara süzül." diye mücâdeleyi öğütlerken; "Harekette birlik olmazsa, fikirde birlik faydasızdır." diye de uyarıyor!
Türk Milliyetçilerini düşünmeye, fikir üretmeğe teşvîk anlamında müthiş bir atılım olan "Töre Sohbetleri"ne ve benzerlerinin varolduğunu bildiğim düşünce merkezlerine imkânı olan herkesin mutlaka katılarak faydalanması ve katılarak bu sohbetleri ve merkezleri teşvîk etmesi gerek...
İzmir'deki Töre Sohbetleri'nde Prof. Dr. Nadim Macit'in hatırlatmasıyla "eşekleştirme" ve yöntemlerine takılı kaldım iki gündür!
İslam dünyasında "eşekleştirme" kavramını, ilk olarak kullanan Ali Şeriati'ye göre; "eşekleştirme"nin doğrudan ve dolaylı olmak üzere iki yolu vardır.  
Doğrudan yani direkt olan yolu; zihinleri cehâlet ve gaflete yönlendirerek delâlete, sapıklığa sürüklemektir. Bu tehlikeyi görmek ve müdâhele etmek zordur ama imkânsız değildir. 
Dolaylı yani endirekt yollar'ını tesbît ve engellemek ise nerdeyse imkânsız derecede zordur! Şeriati'den anladığımız kadarıyla; eşekleştirme, eşekleştirilmesi istenen kişilerin türüne göre seçilir. Sonra da eşekleştiren kişiler, eğilimlerine göre hareket ettirilirler!
Toplum, farkında olmadan içinden; duâ, takva, san'at, bilim, zühd, spor ve basın-yayınla uğraşanların meydana çıktığını, neden sonra fark eder! Meselâ; bir bakarsınız ki süslü, modern görünümlü gencecik bir oğlan çıkarılmış; gazeteden gazeteye, televizyondan televizyona astronomik rakamlarla taransferler yaşayarak dinden, ekonomiden, spordan, siyasetten ve her konudan bahsediyor, her konuda ahkâm kesiyor! Cumhurbaşkanı'na fırça atıyor, Genelkurmay Başkanlarını tehdît ediyor, Başbakan'a nasihatler çekiyor! 
Bir bakarsınız ki; hristiyan usûlüyle yemîn ederek bir Hristiyan ülke mektebinden mezun olmuş, çifte vatandaşlıklı bir güzel hatunla evlendiriliyor; o hatun da aynı yol ve yöntemlerle ekran ekran, gazete gazete dolaşıp ahkâm kesiyor, millî-manevî değerlere saldırıyor, biz de -ağzımız açık- seyr'ediyoruz!  
 Bir bakarsınız ki prof. ünvânlı, emeklilik maaşı, milletvekili maaşı alan yetmez gibi yazdığı milliyetçi yazılarının karşılığını da astronomik rakamlarla alan kişiler; bu "eşekleştirilmiş"lerin "eşekleştirme operasyonları"na katkı verircesine, yine güzel bedeller karşılığı -güya itiraz etmek için- ekranlarda veya gazete köşelerindeler!
Bu kişiler ve benzerlerinin hepsi de sahip oldukları yer ve servetlerini tutkunca severler!
Bunları fark ettikten sonra; eşref-i mahlûkat insan olarak 'ben'i ve toplum olarak 'biz'i, insanlık şuûrundan, ülküdaşlık paylaşım bilincinden uzaklaştıran herşey bir "eşekleştirme" aracıdır, diyemez miyiz? 
Ali Şeriati; ".. çağımızda insanların eşekleştirilmesinde eski ve yeni birçok araç kullanılır. Din, eski eşekleştirmenin güçlü bir dürtüsüydü. Yeni eşekleştirmenin dürtüsü ise çekişme, yalancı bir çatışmadır. Ve bu eşekleştirmede branşdan, araştırmadan, bilimden, güçten, ilerlemeden, ferdi özgürlükten, kadın özgürlüğünden, taklîd ve bağımlılıktan faydalanılır." diyor. (Bilinç ve Eşekleştirme, s.37, 38, 45, 47)
Doğruyu söyleyenlerin dokuz köyden kovulduğu günümüzde, Onuncu Köy'den seslenmeğe gayret edenlerin arasında yer almazsak; "eşekleştirilmişler"den olmaz mıyız?
Doğru insanlar, namuslu adamlar, madalyalı kahraman millet evlâtları, namuslu yazarlar-gazeteciler cezaevlerinde tutukluluğa mahkûmken; milyonlarca insan açken kurnaz mürâilerin, Allah ile aldatarak iktidar olduktan sonra "Firavunlaşma" larına ve doğrulara, namuslulara zulmetmelerine itiraz etmezsek; itiraz edenleri, insafsızca "hain" diye yaftalarsak; "eşekleştirilmişler" den olmaz mıyız?
Hulefâ -i Râşidîn'in de, Ebu Zer'in de aralarında olduğu sahâbîye baktığımızda; onların, bir halife, vali veya yetkili birinin haksızlığını gördükleri anda işi-gücü bırakıp mescitlere koştuklarını, korkusuzca tartıştıklarını hatta halîfeyi mahkemeye verdiklerini görürüz! 
Bu müslümanların; kişisel ve toplumsal haklarını savunmada kararlı, duyarlı, samîmi kişiler olduklarını, cesûr ve dirâyetli olduklarını görürüz!
Meselâ; bir zafer sonrası minberde vaz'eden Hz. Ömer'e; "Sen önce savaş ganimetlerini eşitçe dağıt! Önce üzerindeki uzun entârinin hesâbını ver!" diye itiraz edip onu mahkemeye verdiklerini görürüz! Hz. Ömer'inde, mahkeme huzûruna çıkarak; "Ganîmetten payıma düşen kumaş boyuma uygun bir elbise yapmama yetmedi. Oğlum Abdullah da kumaş payını bana verdi, kendime uygun elbise yapmak için birbirine ekledim. Araştırabilirsiniz, vekiller gönderip inceletebilir ve istediğiniz gibi emîn olabilirsiniz!" diye kendini savunup aklandığını görürüz!
Mescitte, vaz'eden halîfeye itiraz edip onu mahkemeye veren ilk müslümanlarla ve mahkemede kendini savunarak aklayan Halîfe ile günümüzün; "Dokunmak bile ibâdettendir." diyen yalakalarını ve bundan asla şikâyetlenmeyen, ülkede on milyondan fazla nüfus aç ve inim inim inlerken oğluna dev şirketler kurduran Müslüman Cumhurbaşkanı'nı; gemiler alan Müslüman Başbakan'ı, yüzlerce daire kazandıran müslüman bakanı kıyaslamazsak "eşekleştirilmişler"den olmaz mıyız? 
Müritleri yokluğu, fakirliği îman göstergesi olarak kabullenip inim-inim inlerken, jet-skylerle turistik tatiller yapan, altın küvetlerde banyo yapan, yüz binlerce dolarlık jeeplerle dolaşan, özel şöförlü şeyh bozuntularına; "Paranın dîni olmaz! Kılcal damarlara sirâyet edinceye kadar gerekirse on milyar harcayıp bir lira kazanmayın! Hâkim, savcı satın alın." fetvâsını verebilen Hoca Efendi'lere itirâz etmezsek, "eşekleştirilmişler"den olmaz mıyız?
"Yüksek ahlâklı Nebevî toplumsal bilinç" ile aydınlanmış, sorup sorgulayan îman ehli fikir ve düşünce adamlarını; kâfirlikle, mezhepsizlikle, alevilikle, caferilikle, hâinlikle, topluma ters düşmüşlükle ithâm edenler de; "eşekleştirilmişler"den değil midir?
Sayısız yandaş gazete, sayısız yandaş televizyon ve programları ile; "Büyük ve hergün büyüyen ekonomi"den bahsedenler; "Zalime gücün yetmiyorsa, zûlmüne râzı ol." telkinleriyle suskunlaştırılmış milyonlarca açlıkla boğuşup yardım paketi bekleyenlere, kendini hür zanneden kölelere, "eşekleştirilmişler"e, doğruyu anlatmak kolay mı zannediyorsunuz?
Kur'ân'da Allah(c.c.)'ın; "Sizden onları kim dost edinirse, kuşkusuz onlardandır." (Maide-51); "... boyun eğerek kendi elleriyle cizye verecekleri zamana kadar savaşın." (Tevbe-29) şeklindeki apaçık buyruklarına rağmen "Dinlerarası Diyalog"a soyunanlara, "Medeniyetler arası İttifak"a yeltenenlere, itiraz etmezsek "eşekleştirilmişler" den olmaz mıyız?
Allah buyruklarına açıkça muhalefet ederek, BOP Eş Başkanlığı ve Medeniyetler Arası İttifak Eş Başkanlığı'nı kendisi söyleyen; Irak'ta bir milyondan fazla müslümanı katledip, yüz binlerce müslüman kadının-kızın ırzına tecavüz eden, kaçıp camiye sığınan müslümanın peşinden camiye girerek kafasına kurşun sıkan ABD askerlerine duâ eden ve her ortamda; "Müslümanım! Allah katında mühim olan takvadır. Her türlü milliyetçiliğe karşıyım! Yavru Muhalefet ırkçılıktan ve kandan geçiniyor!" diye kibirle, kendinden başka herkesi küçümseyen; Kıbrıs Çıkarması'nda bütün imkânlarını bize kullanan Kaddafi'nin Haçlı tarafından linç ettirilmesine ortaklık ve seyircilik eden; şimdi de Haçlı ile işbirliğini iyice artırarak; "Türkiye toprakları aynı zamanda NATO toprağıdır." diyerek NATO'nun patriotları ülkemize yerleştirmesine savunma zemîni hazırlayan bir Başbakan'a; "Milli meselelerde herkese rağmen AKP'ye desteğimizin süreceğini açıkça söylüyoruz." diye destek veren ve sadece salı günleri "Milliyetçiyim!" diye kükreyen birine itiraz etmezsek "eşekleştirilmişler" den olmaz mıyız?
Tenkîdin yapıcılığını öğrenmek ve öğretmek zorundayız! 
Particilik taassûbundan, adamcılık şirkinden sür'atle kurtularak, aklımıza hürriyetini verip îman ehli insanlar olarak millî vicdânımızı devreye sokmak zorundayız!
Aksi halde; NATO ve Haçlı'nın "eşekleştirdikleri"nin, bizi "eşekleştirmeleri"ne râzı olmuşuz demektir...
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: