Salı, Aralık 04, 2012

MHP'DEN KUCAKLAŞMA DAVETİ...

Seni ben bekliyorum; göğsüm açık, bağrım açık
Hançer ol göğsüme saplan, ecel ol karşıma çık!

Çalmamış bir gece, madem ki felekten gönlüm,
Gelecek bâri, dilerim elinden gelsin ölüm.
Toprağın rengi kanımdan kızarırken yer yer,
Uzanıp, sapsarı son bûsemi koymazsam eğer
O benim kalbimi göğsümden ayırmış çeliğe,
Gezsin ismim yedi kat gökte bugün kahpe diye,
Beni kahretmeden âlemde o bigâne duruş,
Bana sal pençeni yalvarırım ey yırtıcı kuş!

İşte ben bekliyorum; göğsüm açık, bağrım açık,
Hançer ol göğsüme saplan, ecel ol karşıma çık!     (Faruk Nâfîz ÇAMLIBEL)

MHP’nin resmî Gazetesi’nde ve sitemiz haberiniz.com da bir davet haberi okudum!
Konu davet olunca, oldum olası aklıma Faruk Nâfîz’in, müthîş daveti gelir!
Ne alâka? Sorularınızı duyar gibiyim! Arz’edeyim!
Söylemeliyim!
Ben söylemezsem, dar alanlarda kısa paslaşmalar misâli veya Rahmetli Başbuğumuz’un; “Bize Bizans’tan bulaşan bir hastalık ... diye tarif ettiği arâzdan sayılabilecek şekilde; sanal-ağ veya fısıltı basın manşetlerinde, dedi-kodu mahiyetinde kalır!
Demek ki biri söylemeli! Söylemeliyim ve izninizle söyleyeyim:
Hayırlı olsun Kongre sonrası yenilenen MHP Genel merkez Yönetiminde Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel Başkan yardımcılığı’na getirilen Sayın Şefkat Çetin’in; “Ülkücü iseniz, Ülkücü hareketten başka hiçbir irâdenin, güç odağının hesabına çalışmıyorsanız, sadece MHP daha iyi olsun diye bir yarışa girdiyseniz, isteyerek veya istemeyerek kırıp döktüyseniz bile yarış bittiğine göre artık kucaklama zamanıdır. Art niyetiniz yoksa Ülkücülerin kucaklaşmasına engel olmayın. Çünkü biz samîmi olan herkesi kucaklamak üzere yola çıktık.” şeklindeki hamâset yüklü beyânatlarını okudum! İlgimi çekti tabi! Hem de ziyâdesiyle!
Bendenizi tanıyan herkes bilirler ki; ilk Genel Başkan seçildikleri Olağanüstü Kongre de dâhil, hiçbir kongrede Sayın Devlet Bahçeli’ye destek vermedim! Ama her kongre sonrası da; “Ülkücü irâde tecellî etmiştir. Artık ülkücüyüm diyen herkesin, teşkilat hiyerarşisi içinde üzerine düşeni yapması zamanıdır.” diye yazdım!
Yazdım da, ne oldu?
İlk önce, “Oğul Bey” dediğim Yıldırım Tuğrul Türkeş tarafından, terk edildim! Yıldırım Tuğrul Türkeş’in babaları, benim Başbuğum Alparslan Türkeş’e ve O’nun partisine bütün ilkeleriyle sadâkatimden başka bir kabahatim de yoktu! Ama Babası Rahmetli'ye sadâkatle O'na bağlı kalan herkes gibi, ma'lesef ben de yalnızlığa terk edildim!
Meşrû zaman ve zemîn hâricinde, teşkilatlarımın emrinde çalışmaktan, elimden gelen herşeyi partim MHP ve Türk Milleti menfaâtine kullanmaktan başka hiçbir uğraşım olmadı! Olmayacak ta! Olamaz da!
Referandum öncesi, gecenin geç vakti bir saatte; bir AKP’linin televizyonda; “Referandum sonucu ne olursa olsun, MHP’de tsunami olacak!” şeklindeki yargısına, gece geç vakitte hiçkimseyle görüşmeden -ki o saatte zaten mümkün de değildi-  AKP’lilere seslenerek; Siz herkesi kendiniz gibi mi zannettiniz? Ülkü Devleri, bilinen tek suçu dürüstlüğü olan Devlet Bahçeli'yi size yem eder mi yamyamlar?**” şeklinde yazılı cevap verdim ve MHP tarihinde birçok ülkücü yüreğin kanayan yarası olarak kalacak olan, Birlik-Berâberlik Daveti yapıldı!
Heveslendik, heyecanlandık!
Şahsen boyumdan büyük işlere kalkıştım! Ege Bölgesi’nde, başarabilseydik Türkiye genelinde ses getirecek kapasitede kişilerin MHP’ye katılımları için hazırlığa girdim. Ki bu gayretlerim; o günlerin “Genel başkan Özel Danışmanı” sıfatı verilerek yollara salınan ve o günlerin  MHP İzmir İl Başkanı’nın özel gayretleri ile akîm kaldı! Ve tam ikibuçuk ay Sayın Genel Başkan’dan randevu alabilmek için telefonla irtibat bile kuramadım!
Kişi, herkesi kendi gibi bilirmiş ya! Bu irtibat kuramayışımı dillendirince o günlerde genç bir Ülküdaşımız, beni de "ikbâl" peşinde koşanlardan zannederek; “İsterseniz sizi Genel Başkan’la görüştüreyim!” diye güya küçümsedi, alay etti!
O meşhûr davete kimler, koşarak gitti ve gittiklerinde nelerle muhatap oldular? Sonra ne oldu? Davet eden de biliyor, kendileri de biliyor, ülkücü kamu oyu da!
Referandumda bütün gücümüzle; “Hayır da hayır vardır!” diye uğraştığımız için, -Allah rahmet eylesin Sayın Genel Başkan’ın Ülkü Devi sıfatı vererek tabutuna omuz verdiği- bir eski Ağabeyimiz tarafından; "Bezm-i elest’te ‘beli’ demeyen münkîr’ler" den ilan edildik! Rahmetli’ye sağlığında cevap veren tek Ülkücü ben oldum! Dünyalarını değiştiklerinde de Rahmetli’ye atf'edilen “Ülkü Devi” sıfatına da itirâz eden tek ülkücü, yine ben oldum!
Oldum da ne oldu?
Defalarca; bazan duygusallaşarak, yalvararak; “N’olur beni en sevdiğim uğraşımdan uzaklaştırmayın! Elinden en sevdiği oyuncağı alınan  haşarı çocuk şirretliği yaparım! Kendi evimizin camını taşlarım! N’olursunuz beni sudan çıkmış akvaryum balığına döndürmeyin!” diye seslenip durdum! Milletvekilliği istemiyordum! Ne Genel Merkez’de, ne de taşrada herhangi bir göreve de talip değildim! 
Ülkücülüğü seviyordum ben! 
Bütün ömrümü MHP propogandisti olarak yaşamıştım ve görüldüğüm her yerde MHP’yi hatırlatıyordum! MHP'ye yeüklenmek istenen bütün eksikliklerin birebir muhatabı sayılıyordum! Gücüm kadar cevap veriyordum, zorlanıyor ama yine de MHP lehine birşeyler yapıyordum!
Kırk yıllık CHP’li, samîmi duyarlı sosyal demokratlara, MHP Seçim Bürosu açtırıyordum! Genel Başkan yardımcılarının nerdeyse tamamı, bir kaset operasyonuna uğruyorlardı! Milletin ahlâk temsilcisi bildiği MHP, çok farklı bir tanıma büründürülmek isteniyordu! Çünkü Okyanus Ötesi’nden; “MHP’siz Meclis” komutu gelmişti!
Okyanus Ötesi’nin bu planına bütün gücümüzle kafa tutup direndik! Seçim gezilerinde anlatmakta en çok zorlandığımız konu, Sayın Genel Başkan’ın şahsıyla ilgiliydi ve sonuçta, Milletvekili sayısında düşüş olmasına, kale tarifli illerde hezimetler yaşanmasına rağmen MHP, dünya emperyalistlerinin inâdına Meclis’teydi!
MHP, Okyanus Ötesi’ne ve Pensilvanyalı “Gülen A.Ş. Ceosu” na rağmen Meclis’teydi! Oldu da ne oldu?
Bir daha yağmurlar yağdı, yarıklar kapandı!
MHP 10. Olağan Kongresi’ni ben kazandım ya!
Kongre sürecinde Sayın Bahçeli haricinde bütün adaylara, olmadık iftiralarla ben saldırdım ya! Yetmez gibi; “Fikirde öze dönüş, yönetimde değişim” isteyen Koray Aydın ve destekçisi ülkücülere; “Bu şartlarda değişim, onursuzların isteğiyle koskoca bir camianın yapacağı topyekûn bir harakiri, yani intihâr olacaktır.” Diyerek kocaman bir Ülkücü kitleyi, onursuzlukla ben suçladım ya!
Sonra; “Taş bitti! İnşaat paydos” diye, yazdım ya! Şimdi kucaklaşma davetini yapmayı, kimseye bırakır mıyım? Bu kucaklaşma davetini de ben yapacağım!
En kısa zamanda, meselâ hemen yarın, başta Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Bey olmak kaydıyla, Sayın Şefkat Çetin’i ve onların muhterem şahıslarında bütün Yeni Genel merkez Yöneticilerini, tatlandırıcı Türk Gönlüm olmak kaydıyla çaya davet ediyorum! Her biri ile ayrı ayrı, yedi yıllık hasretimle kucaklaşarak gönlümü soğutmak istiyorum! Yemîn ederim ki davet ettiğim hiç kimseyi 16. sıradan aday etmek lütfunu hiç birinden esirgemeyeceğim!

Bu arada; Kongre'de delege ve üye olmadığım için sadece ihsâs-ı rey’imi O’nun lehine açıkladığım ve desteklediğim bütün Ülkücü Gönüllerin Sevgilisi ünvanıyla Kongreden çıkan, Sevgili D.Musavvat DERVİŞOĞLU Başkanı da kucaklaşmaya çağırsam; olur mu, olmaz mı diye ufacık bir merâkım da yok değil!
Ama Allah şahidimdir ki bu kucaklaşma davetine, Ülkücü tabanın; “Asla gitmez!” sandıkları -hem de koşarak- giderse, Vallahi şaşırmam! 
Bana gelince Türk Milleti sevdâlısı, Türk yürekli Türklerle zaten kucaklaşmış haldeyim! Oy istemem, görev beklemem, günü geldiğinde üzerime düşeni Türk'çe yaparım ve beni sevenleri sevmekten başka da verebileceğim hiçbir ödül ve orunum da yok!
Herkesin inâdına, özellikle de sayın Şefkat ÇETİN Başkan’ın inadına; “Onlar MHP’li, ben MHP’yim” inanç ve sloganımda asla vazgeçmem vesselâm!...
TÜRK, TÜRK’Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK’Ü KORUMAZ
Selâm, sevgi, duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN

**http://maslan.blogspot.com/2010/08/akpnin-siyasi-tsunami-kehaneti.html 

1 yorum:

Unknown dedi ki...

Üsdadım yazılarını okudukça ufkum açılıyor. Daha ne diyeyim ki!
Yalnız değilsin!