Seni ben bekliyorum; göğsüm açık, bağrım açık
Hançer ol göğsüme saplan, ecel
ol karşıma çık!
Çalmamış bir gece, madem ki
felekten gönlüm,
Gelecek bâri, dilerim elinden
gelsin ölüm.
Toprağın rengi kanımdan
kızarırken yer yer,
Uzanıp, sapsarı son bûsemi
koymazsam eğer
O benim kalbimi göğsümden
ayırmış çeliğe,
Gezsin ismim yedi kat gökte
bugün kahpe diye,
Beni kahretmeden âlemde o bigâne
duruş,
Bana sal pençeni yalvarırım ey
yırtıcı kuş!
İşte ben bekliyorum; göğsüm
açık, bağrım açık,
Hançer ol göğsüme saplan, ecel
ol karşıma çık! (Faruk Nâfîz ÇAMLIBEL)
MHP’nin resmî Gazetesi’nde ve sitemiz haberiniz.com da bir
davet haberi okudum!
Konu davet olunca, oldum olası
aklıma Faruk Nâfîz’in, müthîş daveti gelir!
Ne alâka? Sorularınızı duyar
gibiyim! Arz’edeyim!
Söylemeliyim!
Ben söylemezsem, dar alanlarda
kısa paslaşmalar misâli veya Rahmetli Başbuğumuz’un; “Bize Bizans’tan bulaşan
bir hastalık ...” diye tarif ettiği arâzdan sayılabilecek şekilde; sanal-ağ
veya fısıltı basın manşetlerinde, dedi-kodu mahiyetinde kalır!
Demek ki biri söylemeli! Söylemeliyim ve
izninizle söyleyeyim:
Hayırlı olsun Kongre
sonrası yenilenen MHP Genel merkez Yönetiminde Teşkilat İşlerinden Sorumlu Genel
Başkan yardımcılığı’na getirilen Sayın Şefkat Çetin’in; “Ülkücü iseniz, Ülkücü
hareketten başka hiçbir irâdenin, güç odağının hesabına çalışmıyorsanız, sadece
MHP daha iyi olsun diye bir yarışa girdiyseniz, isteyerek veya istemeyerek
kırıp döktüyseniz bile yarış bittiğine göre artık kucaklama zamanıdır. Art
niyetiniz yoksa Ülkücülerin kucaklaşmasına engel olmayın. Çünkü biz samîmi olan
herkesi kucaklamak üzere yola çıktık.” şeklindeki hamâset yüklü beyânatlarını
okudum! İlgimi çekti tabi! Hem de
ziyâdesiyle!
Bendenizi tanıyan herkes
bilirler ki; ilk Genel Başkan seçildikleri Olağanüstü Kongre de dâhil,
hiçbir kongrede Sayın Devlet Bahçeli’ye destek vermedim! Ama her kongre sonrası da; “Ülkücü irâde
tecellî etmiştir. Artık ülkücüyüm diyen herkesin, teşkilat hiyerarşisi içinde
üzerine düşeni yapması zamanıdır.” diye yazdım!
Yazdım da, ne oldu?
İlk önce, “Oğul Bey” dediğim Yıldırım Tuğrul Türkeş tarafından,
terk edildim! Yıldırım Tuğrul Türkeş’in babaları, benim Başbuğum Alparslan
Türkeş’e ve O’nun partisine bütün ilkeleriyle sadâkatimden başka bir kabahatim de yoktu! Ama Babası Rahmetli'ye sadâkatle O'na bağlı kalan herkes gibi, ma'lesef ben de yalnızlığa terk edildim!
Meşrû zaman ve zemîn hâricinde,
teşkilatlarımın emrinde çalışmaktan, elimden gelen herşeyi partim MHP ve Türk
Milleti menfaâtine kullanmaktan başka hiçbir uğraşım olmadı! Olmayacak
ta! Olamaz da!
Referandum öncesi, gecenin geç
vakti bir saatte; bir AKP’linin televizyonda; “Referandum
sonucu ne olursa olsun, MHP’de tsunami olacak!” şeklindeki yargısına,
gece geç vakitte hiçkimseyle görüşmeden -ki o saatte zaten
mümkün de değildi- AKP’lilere
seslenerek; “Siz herkesi kendiniz gibi mi zannettiniz? Ülkü Devleri, bilinen tek suçu
dürüstlüğü olan Devlet Bahçeli'yi size yem eder mi yamyamlar?**” şeklinde yazılı cevap verdim ve MHP tarihinde birçok ülkücü yüreğin kanayan
yarası olarak kalacak olan, Birlik-Berâberlik Daveti yapıldı!
Heveslendik, heyecanlandık!
Şahsen boyumdan büyük işlere kalkıştım!
Ege Bölgesi’nde, başarabilseydik Türkiye genelinde ses getirecek
kapasitede kişilerin MHP’ye katılımları için hazırlığa girdim. Ki bu gayretlerim;
o günlerin “Genel başkan Özel Danışmanı” sıfatı verilerek yollara salınan ve o
günlerin MHP İzmir İl Başkanı’nın özel
gayretleri ile akîm kaldı! Ve tam ikibuçuk ay Sayın Genel Başkan’dan
randevu alabilmek için telefonla irtibat bile kuramadım!
Kişi, herkesi kendi gibi bilirmiş
ya! Bu irtibat kuramayışımı dillendirince o günlerde genç bir Ülküdaşımız, beni de "ikbâl" peşinde koşanlardan zannederek; “İsterseniz
sizi Genel Başkan’la görüştüreyim!” diye güya küçümsedi, alay etti!
O meşhûr davete kimler, koşarak
gitti ve gittiklerinde nelerle muhatap oldular? Sonra ne oldu? Davet eden de biliyor, kendileri de biliyor, ülkücü
kamu oyu da!
Referandumda bütün gücümüzle; “Hayır
da hayır vardır!” diye uğraştığımız için, -Allah rahmet eylesin
Sayın Genel Başkan’ın Ülkü Devi sıfatı vererek tabutuna omuz verdiği- bir eski
Ağabeyimiz tarafından; "Bezm-i elest’te ‘beli’ demeyen münkîr’ler" den ilan
edildik! Rahmetli’ye sağlığında cevap veren tek Ülkücü ben oldum! Dünyalarını
değiştiklerinde de Rahmetli’ye atf'edilen “Ülkü Devi” sıfatına da itirâz eden tek ülkücü, yine ben
oldum!
Oldum da ne oldu?
Defalarca;
bazan duygusallaşarak, yalvararak; “N’olur beni en sevdiğim uğraşımdan uzaklaştırmayın! Elinden en sevdiği oyuncağı alınan haşarı çocuk şirretliği yaparım! Kendi evimizin
camını taşlarım! N’olursunuz beni sudan çıkmış
akvaryum balığına döndürmeyin!” diye seslenip durdum! Milletvekilliği istemiyordum! Ne
Genel Merkez’de, ne de taşrada herhangi bir göreve de talip değildim!
Ülkücülüğü seviyordum ben!
Bütün ömrümü MHP propogandisti olarak yaşamıştım ve
görüldüğüm her yerde MHP’yi hatırlatıyordum! MHP'ye yeüklenmek istenen bütün
eksikliklerin birebir muhatabı sayılıyordum! Gücüm kadar cevap veriyordum, zorlanıyor ama yine de MHP lehine birşeyler yapıyordum!
Kırk yıllık CHP’li, samîmi
duyarlı sosyal demokratlara, MHP Seçim Bürosu açtırıyordum! Genel Başkan
yardımcılarının nerdeyse tamamı, bir kaset operasyonuna uğruyorlardı! Milletin
ahlâk temsilcisi bildiği MHP, çok farklı bir tanıma büründürülmek isteniyordu!
Çünkü Okyanus Ötesi’nden; “MHP’siz Meclis” komutu gelmişti!
Okyanus Ötesi’nin bu planına
bütün gücümüzle kafa tutup direndik! Seçim gezilerinde anlatmakta en
çok zorlandığımız konu, Sayın Genel Başkan’ın şahsıyla ilgiliydi ve sonuçta, Milletvekili sayısında düşüş olmasına, kale tarifli illerde hezimetler yaşanmasına rağmen MHP, dünya
emperyalistlerinin inâdına Meclis’teydi!
MHP, Okyanus Ötesi’ne ve Pensilvanyalı “Gülen A.Ş. Ceosu” na rağmen Meclis’teydi! Oldu da ne oldu?
Bir daha yağmurlar yağdı, yarıklar kapandı!
MHP 10. Olağan Kongresi’ni ben
kazandım ya!
Kongre sürecinde Sayın Bahçeli haricinde bütün adaylara, olmadık iftiralarla ben saldırdım ya! Yetmez
gibi; “Fikirde öze dönüş, yönetimde değişim” isteyen Koray Aydın ve
destekçisi ülkücülere; “Bu şartlarda değişim, onursuzların isteğiyle koskoca bir
camianın yapacağı topyekûn bir harakiri, yani intihâr olacaktır.” Diyerek kocaman
bir Ülkücü kitleyi, onursuzlukla ben suçladım ya!
Sonra; “Taş bitti! İnşaat paydos”
diye, yazdım ya! Şimdi kucaklaşma davetini yapmayı, kimseye bırakır mıyım? Bu kucaklaşma davetini de ben yapacağım!
En kısa zamanda, meselâ hemen
yarın, başta Sayın Genel Başkanımız Devlet Bahçeli Bey olmak kaydıyla, Sayın
Şefkat Çetin’i ve onların muhterem şahıslarında bütün Yeni Genel merkez
Yöneticilerini, tatlandırıcı Türk Gönlüm olmak kaydıyla çaya davet ediyorum!
Her biri ile ayrı ayrı, yedi yıllık hasretimle kucaklaşarak gönlümü soğutmak
istiyorum! Yemîn ederim ki davet ettiğim hiç kimseyi 16. sıradan aday etmek lütfunu hiç birinden esirgemeyeceğim!
Bu arada; Kongre'de
delege ve üye olmadığım için sadece ihsâs-ı rey’imi O’nun lehine açıkladığım ve
desteklediğim bütün Ülkücü Gönüllerin Sevgilisi ünvanıyla Kongreden çıkan,
Sevgili D.Musavvat DERVİŞOĞLU Başkanı da kucaklaşmaya çağırsam; olur mu,
olmaz mı diye ufacık bir merâkım da yok değil!
Ama Allah şahidimdir ki bu
kucaklaşma davetine, Ülkücü tabanın; “Asla gitmez!” sandıkları -hem de
koşarak- giderse, Vallahi şaşırmam!
Bana gelince Türk Milleti sevdâlısı, Türk yürekli
Türklerle zaten kucaklaşmış haldeyim! Oy istemem, görev beklemem, günü geldiğinde üzerime düşeni Türk'çe yaparım ve beni
sevenleri sevmekten başka da verebileceğim hiçbir ödül ve orunum da yok!
Herkesin inâdına, özellikle de
sayın Şefkat ÇETİN Başkan’ın inadına; “Onlar MHP’li, ben MHP’yim” inanç ve
sloganımda asla vazgeçmem vesselâm!...
TÜRK, TÜRK’Ü KORUMAZSA TANRI
TÜRK’Ü KORUMAZ…
Selâm, sevgi, duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN
**http://maslan.blogspot.com/2010/08/akpnin-siyasi-tsunami-kehaneti.html
1 yorum:
Üsdadım yazılarını okudukça ufkum açılıyor. Daha ne diyeyim ki!
Yalnız değilsin!
Yorum Gönder