Pazartesi, Aralık 24, 2012

ZÂKİR ARKADAN İTTİ, ŞÂKİR ÖLÜME UÇUYOR!**

"Evimizin evi" demişti bir öğretmenimiz Vatanı tarif ederken...
Evimize girildi, evimizin evine girildi! Yetmez gibi evimizde, gözümüzün önünde çocuğumuzu dövüyor sanki zorba müttefik(!)imiz!
"Türkiye toprakları, aynı zamanda NATO topraklarıdır." demişti BOP Eş Başkanı Başbakan! NATO'nun lokomotifinin ABD olduğunu biliyoruz! 
Daha doğrusu NATO'nun, ABD komutasında hareket eden yüzyılımızın Haçlı Birliği olduğunu biliyoruz ve seksen sene önce "Yedi Düvel" adıyla bize saldırdıklarında denize döktüğümüzü biz de biliyoruz, Haçlı da! 
NATO'nun lokomotifi veya NATO adlı Haçlı'nın komutanı ABD'nin Lozan Antlaşmasını kabul etmeyen tek ülke olduğunu da; biz de biliyoruz, Haçlı da!
NATO'nun da, Haçlı'nın da, ABD'nin de Gazi Mustafa Kemal Atatürk ve O'nun kurduğu Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden intikama soyunduğunu anlayamamak için ya kör câhil, ya da "gaflet, dalâlet ve hatta hiyânet" içinde olmak lâzım!
Lozan görüşmeleri sırasında Amiral Chester imzalı bir imtiyâz isteğine göre ABD, Türkiye sınırları içinde döşenmiş ve döşenecek olan bütün demiryolları boyunca rayların 20 kilometre sağında ve solunda uzayan arazilerin yeraltı ve yerüstü zenginliklerinin bütününün kullanımını istemişlerdi. Bu işleri yürütmek için "Osmanlı Amerikan Şirketi" adıyla şirketlerini bile kurmuşlardı! 
Gâzi Mustafa Kemal, bu talebi hiç düşünmeden yırtıp çöpe atmıştı! Amerika da Lozan Antlaşmasını tanımayan tek ülke olmuştu!
Güneydoğu'da mayınlı arazilerin kullanımını istemekle nerdeyse tıpatıp aynı değil mi?
18 Ocak 1927'de Amerikalı Senatör Upshow Lozan'la ilgili; "Antlaşma Timurlenk kadar hunhar, Müthiş İvan kadar sefîh ve kafatasları piramiti üzerinde oturan Cengiz han kadar kepâze olan bir diktaörün zekice yürüttüğü politikasının bir toplamıdır!
Bu canavar, savaştan bıkmış bir dünyaya, bütün uygar uluslara onursuzluk getiren bir diplomatik antlaşma kabul ettirmiştir! Buna heryerde Türk Zaferi dediler! Ve eski dünya parlamentolarını bunu kabule ikna ettikten sonra büyük sermaye grupları, soğukkanlı ticaret erbabı ve giderek güya bazı din temsilcileri bile Türkiye'yi Uygar Uluslar masasında "Uluslararası bir Konuk" durumuna yücelterek Amerika'yı yüksek ülkülerinden uzaklaştırmada birleştiler!" diye zehir-zemberek öfke kusuyordu! (http://blog.milliyet.com.tr/abd-lozan-i-neden-tanimaz-/Blog/?BlogNo=373542)
Gazeteci-Yazar Hulki Cevizoğlu, "ABD niçin Lozan’ı tanımıyor?" sorusuna: "İşgal ve Direniş adlı kitabımı yazarken, karşıma ABD çıktı! Bugün PKK’ya destek veren ABD, 1919’da da karşımızda imiş de haberimiz yokmuş." cevabını veriyor! 
Hulki Cevizoğlu, kamuoyundan saklanan gizli görüşmeleri, kitabında belgeleriyle şöyle açıklıyor: "Bakınız, o tarihte ABD Başkanı olan Wilson, Paris’te yanına Fransa Başbakanı Klemenso, İngiltere Başbakanı Loyd Corc ve Yunanistan Başbakanı Venizelos’u almıs, Türkiye’yi paylaşmak için emirler veriyor. Türkiye'yi 4'e bölen haritayı yapan da Wilson, 'İstanbul bir Türk kenti değildir. İstanbul Boğazı ve çevresini ABD mandasına almalıyız. Boğazlar’a ve İstanbul’a Amerikan askeri yerlestireceğiz' diyor. Türkler’i medenilestirmek! için ülkemize 100 bin Amerikan askeri göndermeyi planlıyor.. Bugün Irak’a yaptıklarını bize yapacakmış da Mustafa Kemal’i aşamamış."
Ve Amerika lokomotifliğindeki NATO veya ABD Komutasındaki Haçlı, Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nden intikam için her yolu deniyor!
Ve Amerika hâlâ Lozan'ı tanımayan tek ülke ve BOP Eş Başkanı, Medeniyetler Arası ittifak Eş Başkanı olduğunu kendisi söyleyen Başbakan sâyesinde, -güya- en büyük müttefikimiz!
Evimize giren zorba komşumuz, gözümüzün önünde çocuğumuzu dövüyor ve canımın canı yanıyor!
22 Aralık Cumartesi günlü bir haber:
Şırnak Ilıca'da arazi taramasına çıkan Meteler Jandarma Özel Harekat timleri çıkan çatışmada iki teröristi itlaf ediyor. Teröristlerin üzerinden ABD ordusunun kullandığı FGM-148 roketatarı ve mermisi çıkıyor!  İki ay önce de, Kato Dağı'nda yapılan bir operasyonda yine aynı silahtan iki tane ele geçirildiği, söyleniyor!
 FGM-148'ler Mehmetçik tarafından kameraya kaydedilerek savcıya teslim edilirken aynı gün 5 ABD'li subay, US Air Force yazılı bir helikopter ile bölgeye geliyor!
Yorucu bir görev ardından kışlaya gelen askerler istirahata çekildikten bir kaç saat sonra, sabaha karşı 5'te uyandırılıyorlar. Gelen 5 ABD'li subay, Mehmetçiği saat 11'e kadar operasyon ve buldukları silah hakkında sorguluyor! 
ABD'li subaylar Mehmetçiğe özellikle "Operasyon sırasında başka birinin yakalanıp yakalanmadığını" soruyorlar!
ABD'li subaylar JÖH timini sorguya çekerken bir Türk üsteğmeni ile bir Amerikalı görevli arasında sert tartışmalar yaşanıyor! ABD'liden roketatarın açıklamasına isteyen üsteğmen, "Deneme uçuşu yapan ABD helikopterinden düşüp pkk tarafından bulunmuş!" cevabına öfkelenerek ABD'linin üzerine yürüyünce hakkında alay komutanı tarafından soruşturma başlatılıyor! (http://www.askerhaber.com/haber/8007/pkkda-abd-silahi-bulundu.html)
Türk Milleti, sana ne oldu? Sana büyü mü yaptırdılar, yoksa şarap mı içirdiler?
"Türkiye toprakları, aynı zamanda NATO topraklarıdır." diyebilen bir Başbakan; bu Başbakan'ın iki günde üç terfi ile Genelkurmay başkanlığına atadığı bir General; itlaf edilen PKK'lının üzerinde çıkan roketatarın hesabını soran Millet Evlâdı bir üsteğmene soruşturma açan bir alay komutanı; "Gerekirse şeytanla bile görüşür" tarifli dokunulamaz bir MİT Müsteşârı; 40.000 kişinin katili bir psikopatın namazını-niyâzını çetele tutarak takip eden, empati yaparak; "Ben de olsam dağa çıkardım!" diyen bir Başbakan Yardımcısı ki aynı zât, İstiklâl Mahkemelerince vatana ihanet suçu sabit görülerek idam edilmiş bir dedenin torunu ve hâlâ huzur ve istikrârdan bahseden bir hükümet işbaşında ve seyrediyorsun!
Yetmez! Yetmedi!
Hâlâ; "Millî meselelerde AKP Hükümetine destek vermeye devam edeceğiz!" açıklamasında ısrarcı bir Milliyetçi demokrat muhalefet var seyrediyorsun! 
BDP ve onları şımartan AKP ile bölücülükte hemfikir olan Y-CHP adlı demokrat-diplomat anamuhalefeti, hatırlamak bile istemiyorum!
"Evimizin evi Vatan" babalar gibi satılıyor, Haçlı tarafından satın alınıyor! 
Hâlâ dünyada Lozan'ı tanımayan tek ülke ve büyük müttefik(!)imiz ABD; hem PKK'ya silah veriyor, hem bu silahları yakalayan Mehmetçiği kendi kışlasında sorguya çekiyor, hem de kafa tutan üsteğmene Alay Komutanına soruşturma açtırıyor! 
Ve hâlâ iki kişiden biri; "Ne yapalım? Alınları secdeli müslüman adamlar! AKP'ye oy vermeyip kime oy verelim?" açmazında ve seyrediyorsun!...
Türk Milleti! Allahını seversen kendine gel!
Demirci Efelerin diş gıcırtılarını duymuyor musun?
Üniversiteli gençlerin, STK'ların sokaklara taşmasından; AKP'nin bütün gücüyle polisi milletin üzerine göndermesinden, her geçen gün sivil direnişin artmasından bir mesaj almıyor musun?
Hadiseler bizi de adım adım; Irak'ın, Tunus'un, Mısır'ın, Libya'nın, Suriye'nin sonuna doğru götürüyor, görmüyor musun?
"Dokunulmazlıklarını kaldıracağız!" tehdîdi ile zorla mazlumlaştırılan, ABD'nin silahlandırdığı PKK'nın siyasallaştırılmış dokunulmazları da Meclis'ten; "AKP, CHP ve MHP'nin bu kadar ayrı ayrı çalışmasına, yorulmasına gerek yok. Tek bir parti altında birleşmelerini tavsiye ediyorum. İsmi de 'Tekçi Parti' olsun" diye seslenip dalga geçiyorlar, duymuyor musun?
AKP'ye ve şımartılmış BDP'ye hâlâ tatminkâr bir cevap verememiş, hâlâ; "Millî meselelerde" desteğe devam edeceğini açıklayan Demokrat Milliyetçilere karşı bir sözün yok mu Türk Milleti? 
Ortalık karıştırıldığında en zararlı sen çıkmayacak mısın? Ortalık karıştırıldığında ânında kaçıp canlarını kurtaracak olan işbirlikçilerden, Haçlı Müslümanlardan farkını, ne zaman fark ettireceksin?
Türk Milleti; AKP'li Zâkir'ler arkandan itti ve Şâkir'ce sür'atle uçuruma yuvarlanıyorsun! 
Görmüyor musun?  Duymuyor musun?
Kör müsün? Sağır mısın?
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ vesselâm...
Selâm, sevgi,duâ...
Tokkalı Mustafa ASLAN

** Zâkir ve Şâkir; Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretleri'nin oğulları...
Zâkir, babasının dizi dibinde medrese eğitimi gören, Şâkir ise meyhâneden çıkmayan, şarabın başından kalkmayan biri...
Efsâneye göre; İbrahim Hakkı müritlerinden olanları/olgunlaşanları "Kırklara karıştırmak" için Hasan Kal'âsına çıkarır. "Uç!" dediği olmuş saydığı müridi uçuruma atlayacak ve kırklara karışacaktır.
Bütün yöre halkı akın akın olay yerine giderken Şâkir'in de haberi olur ve kalabalığa katılarak imtihan alanına gelip seyirciler arasına katılır.
İbrahim Hakkı sırası gelen oğluna; "Uç Zâkir!" diye seslenir ama Zâkir korkar atlayamaz! İkinci, üçüncü kere de; "Uç Zâkir!" komutu karşılıksız kalınca babasının durumuna üzülen sarhoş Şâkir ileri atılarak; "Baba ben uçayım mı?" diye sorar!
Öfkeli İbrahim Hakkı; "Hadi uç bakalım Şâkir!" der ve Şâkir, uçuruma atlar, Kırklara karışır... Dedik ya rivâyet bu!

Hiç yorum yok: