Perşembe, Aralık 27, 2012

ALLAH AŞKINA DİKKAT TÜRK MİLLETİ!...

12 Eylül öncesinin sokak hakimiyeti kavgalarının tarafları, 12 Eylül öncesinin 20-25 yaşındaki delikanlıları, bugünün 50 -55 yaşlarındaki ana-babaları, dikkat!...  

Eskimiş bir tesbîtimi hatırlatarak başlayacağım. 

1990'lı yılların ortalarında, evime çok yakın olan bir Ülkü Ocağına her cumartesi-pazar giderdim. Ülkü Ocaklı gençlerin arasıda "ulaş, deniz, barış, devrim" adlı gençleri gördüğümde şaşırmıştım! Sonra sosyal demokrat veya demokratik solcu sivil toplum örgütlerine gittiğimde, oralarda gördüğüm "kürşat, almıla, kaan, hakan, alper, aybike" ve benzer adlarda da şaşırmıştım! 

Günlerce kafa patlattıktan sonra; "Buldum! Ben biliyorum!" diye sevinerek yazmaya çalışmıştım. 12 Eylül Kıyametini bizzat yaşayan kuşağımız; çocuklarımızı, onlar da bizim gördüklerimizi görmesin, çektiklerimizi çekmesinler diye özellikle korumaya almıştık!

Bu korumayı eksik yaptığımız belli oluyordu! 

Bedenlerini her türlü resmî güçlere ve karşıt görüşlü saldırganlara karşı koruduğumuz çocuklarımızın kafalarını, şuûrlarını sahipsiz ve kontrolsüz bırakmıştık!...

Ana-babalarının düşünceleri ile sözlerinin bir olmadığını gözlemleyen çocuklar da ana-babalarının aksi fikir kulvarlarına kaymışlardı! Ülkücülerin çocukları sosyal demokrat veya demokratik solcu kuruluşlarda; devrimcilerin çocukları ülkü ocaklarında yer almışlardı!...

Farkında olduğumuzda becerebildiğimiz kadarıyla buna da müdahele ettik. Ne kadar becerdik bilemem ama çocuklarımızın da bizim nesil gibi kandaşlarıyla sert kavgalar yapmalarına mani olduk. İyi de yapmışız! On beş yıldır birileri, Ülkücü gençliği sokaktan kurtarmışlıkla övünse de aslında olan, budur!

Ne mezhep farklılıklarından, ne fikir ayrılıklarından, ne de etnik farklılıklardan dolayı kavga etmelerine izin vermemişiz çocuklarımızın. Ama siyâseten hem bizim, hem de çocuklarımızın dışlanmasını kolaylaştırdığımızı da fark edememişiz!...

Ülkücüler ve devrimciler olarak biz, çocuklarımızı tehlikeli çekişmelerden korumakla meşgûlken meydanı sahipsiz bulan birileri, gizlice bir şeyler yaptılar! Hatta açıkça yaptılar herşeyi ama biz, çocuklarımızı korumanın verdiği rahatlıkla görmezden gelmeyi tercih ettik! Çünkü bunlar; 12 Eylül Kıyameti öncesi de biz Allah rızası için farz olan Cihâdı yaşamaya çalışırken sünnet olan Hicret'i tercih ettiklerini söyleyerek hep kaçıp saklanmışlardı!
 

Bu sinsi tavırlarına devâm ederek cemaatleri çoğalttılar! Tarikatlerin ve tarikat şeyhlerinin siyâsetteki hakimiyetini sağladılar!

Başbakanlıkta şeyhlerle iftar yemekleri yenilmişti, biz millet olarak ciddiye almamıştık! Güya cumhuriyet ve Atatürk ilkelerini korumak adına Silahlı Kuvvetler muhtıralarla müdahele etmişti! Bizim kuşağın çoğunluğu da buna sevinmişti! Biz, yanlış yapıldığını da biliyorduk! "Size ne siyâsetten? Siz sınırlarımızı koruyun! Allah korusun ölürseniz şehîdimiz, kalırsanız gâzilerimiz olun! Siyâseti deneme-yanılma yoluyla doğruyu buluncaya kadar bize bırakın!" diye sesleniyor, yırtınıyorduk ve bu arada yine ısrarla çocuklarımızı bu çekişmelerden uzak tutmaya çalışıyorduk!

Netekim General ve avânesinin, milleti tahrîk eden uygulamalarıyla Ramazan günleri meydanlarda kürsüde su içip dîni vaazlar verirken bir yandan da İmam Hatip Liseleri açarak güya Ordunun din karşıtı olmadığını göstermeğe çalışarak; sırf denge olsun diye bir oyandan, bir bu yandan idamlar psikopatlığıyla, işkencelerle bir nesli yok edemeseler de sindirmek gayretleri de işin tuzu biberi oldu!

Mürâiler, takıyyeciler, II. Cumhuriyetçiler, Yeni Osmanlıcılar, Milli Gençlikçiler, Büyük Doğucular, Akıncılar, Hizbullahçılar iyice yeraltına çekilerek, örgütlenmelerini gizleyerek geliştiler! 

2002'de de birden bire ezici bir çoğunlukla karşımıza çıktılar!...

Artık açıkça kutuplaşmaktan da, tarihimizle ve cumhuriyetle Türk kimliği ile hatta Atatürk'le hesaplaşmaktan da çekinmiyorlardı!...

Çünkü onlar artık, % 50 olarak bir bütün blok halinde idiler; biz ise % 50'lik ama 50 parçalı pejmürde bir haldeydik!...

Sonra vesâyetçilikle suçlanacak olan emekli ve muvazzaf generallerin organizeleriyle gerçekten muhteşem Bayrak mitingleri de yapılmıştı! Milyonlar, Muhteşem Türk'ün huzuruna Anıtkabir'e toplanılarak güya % 34.63 oy toplayan irticâya uyarı yapılıyordu! Biz bu olayların, sandıklarda ters tepeceğini de ısrarla söylemiş ama sesimizi duyuramamıştık! Emekli olduktan sonra vatan kurtarmaya soyunan generaller vasıtasıyla Ordu'nun siyâsete çekilmesine mani olamamıştık!

Devâsâ mes'eleler türbanla örtülmüş ve üniversiteli çocuklarımız, bu defa da dindâr ve laikçi diye kamplaştırılmıştı! Artık kadınlar da açık iffetliler, örtülü iffetsizler şeklinde çirkin çekişmelerle ekranlardaydılar! Sokaklarda Cumartesi Anneleri ve "Kimsenin namusu olmayacağız!" diye slogan atan müsvedde kadınlar izliyorduk! 50-50 müsvedde kadını, 1500-2000 polisle koruyorlardı!

İstanbul başta olmak üzere büyük şehirlerde anarşi kol geziyor, terör sıkıyönetim ilan ediyor, sokaklarda arabalar yakılıyor, alış-veriş merkezleri kundaklanıyor, parklarda bombalar patlatılıyor, topluca sivil vatandaşımız öldürülüyor, yüzlercesi yaralanıyordu ama kimsenin umurunda omuyordu! Ortada suçlu da yoktu çünkü!...

Trenler devriliyor, uçaklar düşüyor, onlarca vatandaşımız ölüyor, toplu taşıma araçlarında gencecik kızlarımız diri diri yakılıyor, Diyarbakır'da dersane bombalanıyordu ama ortada suçlu yoktu!...

Varsa yoksa türban, varsa yoksa tesettür; varsa yoksa hayâli darbe planları, suikast teşebbüsü senaryoları, ekonomik ve dış politikadaki sıkıntıları kamuflede artık yetersiz kalan türbanın-tesettürün yanına bir de askeri vesâyet şikâyetlenmeleri!

"Gereken durakta inilecek tramvay" tarifli demokrasinin İleri Demokrasi'ye terfi etmesiyle Kozmik Odalara giriş, görevleri biten ABD ve NATO generallerinin tasfiyesi, bu arada üstün hizmet madalya rekoru kırmış kahraman millet evlatlarının da yok edilişleri!

"Dokunan yanar!" tarifli Pensilvanyalı ile alkışlamayanın, tokalaşmayanın perişan edildiği siyasallaştırılmış bölücülerin pervasız ayaklanmaları! Gitar çalan kahpe teröristlerin insancıl romantik fotoğrafları, empati yaparak; "Ben de olsam dağa çıkardım!" şeklindeki destekler, beş vakit namazlı, gençlik hayâlleri olan biri diye bebek katili psikopatın insanlaştırılma gayretleri!

Bebek katili psikopatın kadim avukatının Genel Başkan Yardımcısı olduğu bir anamuhalefet ve Meclis'te 367 sayısal çoğunluğu sağlayarak Meclis'i çalıştırmakla övünen demokrat milliyetçiler!

Herkese gücü yeten ve herkese dokunan bir İleri Demokrat faşizm sayesinde artık vatandaşın sokaklara çıkması da özel yürek istiyor! Çünkü tazyikli foseptik suları, biber gazları, gaz bombaları, coplar, panzerler onları bekliyor! 

Çok koruduğumuz, gözbebeğimiz üniversiteli çocuklarımız artık Allah'a ve Dünya Lideri, BOP Eş Başkanı, Medeniyetler Arası İttifak Eş Başkanı, Dokunmanın ibâdetten sayıldığı Kasımpaşalı'nın yüksek insaflarına emânet! 

Kasımpaşalı'nın ve yakınlarının çocukları da 18-20 yaşlarına rağmen ticâreten hârikalar yaratıyorlar! Gemi üstüne gemi, şirket üstüne şirket!...

Bir yandan Pensilvanya'lı Gülen A.Ş. Ceosu'nun makbûl duâları; bir yandan Pentagon'un müthîş müttefikliği ile tıkır tıkır işleyen Büyük Ortadoğu ve Kuzey Afrika Projesi, çatır-çutur ilerleyen Medeniyetler Arası İttifak ve hergün büyüyen Ilımlı İslâm adlı yeni bir dîn!...

Analar, Babalar dikkat!...

Dikkat müslümanlar! Türk Milleti dikkat!...

Devletin ve Cumhuriyetin bütün kurumları, dikkat!...

Vallahi tehlike var! 

Yeniden İstiklâl Harbi yaşayacağız! Biz ölüp biz öldüreceğiz! 

Ölmekle bayılmayı aynı zanneden; ellerine verilen metni ezberleyerek İleri Demokrat rolü yapan aktörlerin oyunlarını alkışlıyorsunuz ve bu arada sür'atle kaosa doğru yuvarlanıyoruz!

Allah aşkına dikkat!
 

"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."

Selam, sevgi, dua...
 

Tokkalı Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: