Salı, Ocak 08, 2008

VURUŞAMIYORSAK, KONUŞURUZ YA !...

Başbuğum'u özlememi kimse tenkit te etmez, zannedersem garipsemez de. Ama bana; Demirel'i, Erbakan'ı, rahmetli Ecevit'i özletenlerden Allah sorsun!...
BOP Eş Başkanları'nın ortak projeleri ve ortak çalışmalarıyla tek tek ele geçirilen resmi kurumlardan sonra sıra, partilere geldi. D(Y)P'nin başına, emânetçi denilse de hiç bir söylemiyle AKP'ye ters düşmeyen ve seçimlerde de oyunu AKP'ye verdiği söylenen birisi getirildi. Hayırlı olsun.
MHP'nin başında; seçim sath-ı mailinde ipler atarak, hesap sormazsam namertim naralarıyla seçimi tamamlayan ve mazbatalar alınmadan AKP'nin Cumhurbaşkanı seçimini kolaylaştırmak için meclise gireceklerini açıklayan, en son muhalefet tarzlarını açıklarken de "Yapıcı muhalefete devam edeceğiz." diye AKP'yi rahatlatan bir yönetim var.
Bütün partilerin genel başkanları; genel başkan olduktan sonra demokrasiyi rafa kaldırmak gibi ortak bir özelliğe sahipler.
Genel başkanlara zorla yapıştırılan eğreti "liderlik" sıfatı yüzünden; başarılı ile başarısız eş değerde hatta başarısızlar daha çok rağbette!
İsminin başına veya tüzüğüne, veya söylemlerine ısrarla "yeni" ekini alan bütün partilerin kurucuları ve lokomotifleri, asla eskimeyen eskimiş siyasilerden oluşuyor ve AKP hala alternatifsiz maalesef!...
Bir yıl sonra da yerel seçimler var.
Haber sitelerinden; Koray Aydın'ın MHP Genel Merkezi'nce sıkı takibe alındığını, Koray Aydın'ı ziyaret edenlerin çağırılarak sigaya çekildiklerini okuyorum. Koray Aydın'da da "Bahçeli MHP'nin Bahçevanı"na benzer bir üslupla bir suskunluk izliyorum. Oysa susulacak zaman değil. özel çalışma ofisinde, arkasında Devlet bahçeli posterinin asılı olduğunu, soranlara da "Yıllardır asılmış bir poster." diye cevap verildiğini duyuyorum. Yani bana göre; haber sitelerinin aksine, MHP'de çekilmiş kılıçlar falan görülmüyor.
Konuşması gerekenler, ya şimdi hemen konuşmaya başlamalı, ya da MHP Genel Başkanı gibi ömür boyu susmaya hazırlanmalılar. Çünkü susulacak gün değil.
Toprak vatan kalsın diye, devlet-i ebed-müddet mefkûremiz canlı kalsın diye can veren şehitlerimiz kadar ölmeğe, öldürdüm demeyen gazilerimiz kadar kadar öldürmeğe hazırım. Ölmeğe de, öldürmeğe de varım özetle.
Bilirim ki; devlet olmanın, devlet olduktan sonra devlet kalmanın başka bir yolu ve başka bir bedeli yoktur.
Yaşımı -hala abilerimden ayıp olur edebimle- saklamaya çalışarak kocadım. Hayâ ederken; geçmişimizi -mazimizi, anlatırken- dinlerken, geçmişimizden başka malzemeleri olmayan, anlattıkları asla kendi geçmişleri olmayan korkakların, hırsızlama sohpetleriyle dönen başımla ne yapacağımı şaşırmış durumdayım.
Bilenler bilir ve hakkımı teslim ederler ki; ölmemişsem, ölmediysem de ölünecek-öldürülecek anları-olayları yaşadım şükrolsun.
Milletçi, milliyetçi, Ülkücü gönlümle; saklamağa, unutmağa çalıştığım anılarımız üzerine yapılan -siyasi- ikbâl hesapları yüzünden ufkumuz daraldı.
Ölesiye sevdiklerimden, sevgimle düz orantılı nefret yaşıyorum gönlümde yalnız başıma!
Yıllarca sınırsız sevgimde yapayalnızdım. Ama biliyorum ki nefretimde yalnız değilim. Keşke nefretimde de yalnız kalsaydım ve böylesine ürkmeseydim!...
Heeeey! Utanmaları gereken utanmazlar; sevgi bahçesi gönlümüzün sevgi gıdasıyla, sevgi adlı gökkubbemizin sevgi adlı güneşiyle beslenmiş mantarlarım; yeminler olsun, andolsun sevgime ki; sizi meze yaparız!...
"Edep, imanın dış görüntüsüdür." tarif ve buyruğunu hiç mi duymadınız? Allah aşkına edepli olun ki edebimizi muhafaza edelim.
Bilirsiniz ki sizleri yay kirişi ile boğmaz, bilirsiniz ki sizleri oklayamayız. Ama Vallahi sizleri sevgimizle boğarız.
Biz Ülkücüyüz, siz taraftarsınız. Bu yüzden de mazursunuz.
Biz bağbanız; siz, "Çiçek bahçesi'nin çiçekleriyiz." diyorsunuz.
Biz Türk'üz, "ne mutlu Türk'üm diyene." diyenleri baş tacı ederiz diyoruz; siz, "Farklılıların farkında olarak ülke yönetimi" diyeni alkışlıyorsunuz.
Yanlıştasınız!
Yanlış safta, yanlış duruştasınız!
Kırk yıllık kimlikli, kişilikli bir dava'yı kendi adresinde yok ettirmek üzeresiniz! Vebâldesiniz.
Girdiğiniz, gireceğiniz vebâl, Türk Milleti'nin zayi edilmiş elli yılının vebâlidir.
"Ne mozaiği ulaaan!" kükreyişine, "Çiçek bahçesi" tarifiyle karşı çıkanın yanında durarak ülkücülük yapamazsınız.
"Türkiye doğusuyla-batısıyla, kuzeyiyle-güneyiyle, sünnisiyle-alevisiyle bölünmez bir bütündür." tarifine, "Doğu ve Güneydoğu kökenli" tarifi ve "Farklılıkların farkında olarak ülke yönetimi" teziyle karşı çıkanın safında durarak ülkücülük yapamazsınız.
80 yaşına rağmen; "Gerekirse kan dökeriz. Can verir can alırız. yanlıştasınız!" diye tarihe kükreyen sesin muhataplarıyla tokalaşan, "Mecliste bulunmaları demokrasi adına şanstır." diye alkış vuranla aynı safta durarak ülkücülük yapamazsınız.
Konuşulacak zamanlarda susanların, susmaları gereken zamanda da Genel Kurmay Başkanımız'ı istifaya çağıranların safında durarak ülkücülük, Türk Milliyetçiliği yapamazsınız.
Ülkücülük, Türk'ün fıtratî davranışının adıdır.
Ülkücülük, milliyetçiliği imanla pekiştirerek, ölerek ölümsüzleşmeği vatan borcu bellemenin tarifidir.
Ülkücü; milletine, devletine yapılan saldırılar karşısında susmaz!
Eğer susmuşsa; fırtına öncesinin sessizliği olduğunu hissettirememişse Vallahi duruşunda eksikliği vardır.
Bana ayrılan yeri, çok fazla aştığımın; kendimle kavgamda sınırlarımı, sinirlerimi zorladığımın farkındayım. Bu konuyu artık çıplak haliyle konuşma zamanının geldiği heyecan ve inancımla coşkuluyum bağışlayın.
Bu konuyu ısrarla işleyeceğim. Israrla susanlara inat susmayacağım.
Sınırlarda vuruşamıyorsak, artık meydanımızda konuşmanın zamanı...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
TEVEKKELTÜ TEAL'ALLAH
Selam, sevgi, dua
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: