Cuma, Haziran 27, 2008

BİLDİĞİMİZ HASTALIĞIMIZ !...

Bize ne zaman, nereden, nasıl bulaştı bilemem ama; bir memnuniyetsizlik, bir doyumsuzluk ve bir tenkid hastalığı bulaştı! Tedavisi için kimler, ne yaparlar bilemem ama pek kolay olmadığını biliyorum.
Dünya güzellik kraliçeliğini kazanmış bir güzelin, gözleri hafif şehlâysa ve de sevdiğimize veya annemize benzemiyorsa; "Şaşı!" der kenara çıkarız! Boyuna kısa dediğimiz hiç kimseyle yanyana durarak boy ölçüşmemişizdir! Şişman veya zayıf diye tenkid ettiğimiz hiç kimseyle, basküle çıkarak kilolarımızı mukayese etmemişizdir!
Zengine hırsız deriz, hortumcuya zengin!
Fakire tembel deriz, dilenciye asalak!
Çok çalışana, aptal; çalışmayıp kaytarana kurnaz-uyanık!...
İltifatlarımızı, her ortamda uyanıklardan yana kullanır, sonra da uyanıkların uyanıklıklarından şikayet ederiz!...
"İnadına tayyip..." sloganını ezberler, hançeremizi yırtarca bağırır; elli yıldır taraftarı olduğumuz partiyi, bir başka partiye kızarak terk eder, gelenin gideni aratacağını bile bile hiç tanımadığımız adamlara "İnadına...." oy verir sonra da şikayetlenir de şikayetleniriz!...
Bu tenkit ve şikâyetlenme hastalığımızı, bu başkalarının gözündeki çöpü mertek görme hastalığımızı fark eder; ferâsetimizi, kendimizdeki eksikleri görmek üzere kullanmaya karar verirsek belki işi kolaylarız!...
Başkaları yaptığında "Çok ayıp!" , "Haram!" olarak yorumladığımız işleri, eğer biz yapıyorsak, en doğrudur, en helâldir!
Eğer bizdense, hırsızımız da pezevengimiz de namusludur!...
Yıllarımızı, onlarca yıllarımızı bu "Bizim..." saydığımız "Namuslu namussuzlar" yüzünden kaybettik! Kaybedilen her şeyin telâfisi mümkün ama giden zamanın, asla. Gidenin, her zaman ve her türlü bizden gittiğini fark ederek; "Zararın neresinden dönersek kardır." kararlılığı ile aklımızı başımıza toplama şansımız hâlâ var.
Artık bu şansımızı, kullanalım lütfen! Siyâseten devletimizin kurumları arasında oluşturulan şürtüşmeler, artık saklanamıyor! Veya saklanmıyor! Cumhuriyet ve Muhteşem Türk Atatürk'le açıkça savaş var!
Aktif görevlerinde iken ısrarla susan asker veya bürokratlarımız, görevlerinin tamamlanmasına az bir süre kala çok ciddi mesajlar verebiliyor ama bu ciddi mesajların muhatapları, bu mesajları ciddiye bile almıyor!...
Bu ciddi mesajları ciddiye almayan siyasilerimiz de ne hikmetse zamanın seller gibi aktığını ve sellerce akarken etrafındaki her şeyi de silip süpürerek götürdüğünü, görmezden-bilmezden geliyorlar!...
Artık "Bizim..." de olsa hırsızın hırsız, namussuzun namussuz olduğunu; herkes, sevgileri ve saygıları adına sevdiklerine-saydıklarına söylemelidir! Yoksa artık gelenin gideni aratması gibi bir olumsuzluğu da lüks olarak arayacağımız günlere gidiyoruz!...
PKK'nın yaptıklarını, en ince teferruatına kadar bilen Ermeni asıllı bir aydınımız(!); askerlerin yaptıklarını bilemediğimizi söylemişti aylar öncesinden! Ceza evi adıyla tatil kamplarında özel beslemeye aldığımız terörist başları, bir birlerine "Beğ" hitaplı mektuplar yazmışlardı! Bu katiller, bu şerefsizler; Milletin huzuru için(!), birbirlerine silah bırakma davetleri yapmışlardı!...
Allahınızı severseniz artık aklımızı başımıza toplayalım!...
Bu hainlerin vatanları yok!...
Bu hainlerin bayrakları yok!...
Bu hainlerin, biat ettikleri Haçlı'lar haricinde devletleri de yok!...
Bunlar sadece misafir oldukları evlerin balkonlarını, bahçelerini kirletmekle görevli pislikler. Bunların saçacakları pislikleri ve yaptıkları kirlilikleri temizlemek, sonunda bize kaldı!...
O zaman neden gününden önce bu pislik üretkenlerini susturmaya soyunmayız?
Neden bu pisliklerle, bu hainlerle canları pahasına mücadele eden Güvenlik Güçlerimiz'e ve Silahlı Kuvvetlerimiz'e gereken siyasi desteği vermeyiz-verdirmeyiz?
Türk'ün Zaferler ayı Ağustos ayına yaklaşıyoruz. Neden her gün kahramanlık destanları yazan bu evlatlarımızı, gönüllerimizde hak ettikleri yerlere oturtmayız? Hiç değilse bu zaferler ayında, iltifat bu kahramanlarımızın hakkı değil midir?
Her kes kapısının önünden sorumludur. Her kes sevdiklerinden, saydıklarından sorumludur. Hadi tez zamanda herkes sorumluluklarının bilincine vararak sevdiklerini-saydıklarını uyarmaya; herkes hainlerce pisletilmiş bahçesini, balkonunu temizlemeye başlasın....
Bu temizliğe başlayalım ki Türk'ün Zaferler Ayı Ağustos'ta ki kutlamalara hak kazanalım!
Yoksa bulundukları yerden bize iğrenerek bakan gerçek kahramanların; soluduğumuz havayı, içtiğimiz suyu, yuttuğumuz lokmayı bize haram ettiklerinin farkında değil miyiz?!...
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: