Pazar, Haziran 01, 2008

HAY AYNASIZLAR HAAAYYY!....

Selam, Gönül Dostlarım...
Bî-tarafın, bertaraf olduğunu; yaşayarak, görerek ve -geçmiştekileri de- okuyarak bildik, öğrendik. Bildiklerimizden, öğrendiklerimizden hareketle ortaya bir söz söylemeliyim!
Ayna kırıldığı zaman; belki parçalarından birer küçük ayna yapılabilir. Ama asla, sırlı camının tamamı değiştirilmeden kırık aynanın tamiri, mümkün değil. Maalesef, ülkücülerin sabah-akşam üstlerine çeki-düzen verirken baktıkları, "Ülkücü Boy Ayna" sını yaptıran Hane Sahibi, on bir yıl evvel bizi terk etti!...
O aynanın karşısına asla kirli elbiseli, kirli geçmişli, kirli mazili kimse geçememişti! O aynaya bakanlar; asla "...yoldaşını satanları", Ülküdaşına hain diyenleri; yaşına-başına bakmadan, geçmişinde Dava'ya katkılarını hatırlamadan, "Ülkü Devleri"ne saldıran ve saldırtanları görmemişlerdi! O sırlı ayna da göstermemişti!
Sırlı camın; asırlık millî sırlarla yüklü, sırdaş "Başbuğ" ünvanlı yaptırıcısı, bir kara 4 Nisan'da Emr-i Hakk'a teslim olunca, ayna sahipsiz kaldı! Kirli esvaplarını en yakın kuru temizleyicide temizleterek gözlerden saklayan ve sırlı camdan da saklayabileceklerini zanneden esvapları ve bedenleri kirliler, boy aynasının önüne geçme tepişmesinde aynayı kırdılar!
Kırık ayna parçalarından büyük parçaları alanlar, ellerindeki ayna kadar kendilerini görebildi, aynadan görebildikleri kadar kendilerine çeki-düzen verebildiler... Ya aynadan parça kapamayanlar!...
Sırlı cam'ın adresteki çerçevesinde, artık o "Sırlı Ayna" yok! Dolayısıyla kimse kendisini göremiyor! Adreste kendilerini göremeyenlerin, kendi ikâmetgâhlarındaki ayna ise sadece kendilerini gösterdiği için adamların bir sıkıntıları yok!
Duyduğum değil net bildiğim bir şeyler var!
Halâ adresteki yürekli "Ülkü Devleri"nin, mutlaka müdahele edeceklerine inanıyorum! Evlerindeki kendilerini gösteren aynaya bakarak sokağa çıkan ve sadece kendileri olarak kalmaya mahkûm kimsesizler, bir arada durmayı kuvvetlilik zannederek ölçüsüzleştiler!
Halâ adrestekiler; edepsizlerini âdâba davet etmedikleri, ve edebe sokmadıkları sürece ne öfkem geçer, ne de kızgınlığım!...
Ne dediğimi, ne demek istediğimi; sırlı boy aynanın yaptırıldığı adresi, başka bir adrese taşıyan ve aynanın boş çerçevesini kendisine saklayanlar bildiler! Biliyorlar!
Eğer sevineceklerse bilsinler ki; "Evet! Canımızı, hatta ruhumuzu bir daha acıttınız!" Ama bilmesiniz ki, -bilemezsiniz de- duyduklarınızdan hatırlamalısınız ki, bizler ateş çemberlerinden geçerek geldik! Yanığın ne demek olduğunu yaşayarak öğrendik ve acıya tahammüllüyüz! Yine bilmeliler ki; "Yanmaktan korkanlar, pişemez gülüm..." diye feryâd ettiğimizde bir Tek Adres!e sığınmıştık biz yıllar öncesinden!
O sığındığımız Adres, O "Kimsesizler Kimsesi" , aslâ ibreti ahirete bırakmaz! Ve yine bilmeliler ki; "Ne doğrarsan aşına, o çıkar kaşığına!" diye de bir ata sözümüz var!
Canımızı-ruhumuzu acıttınız doğru! Ama ürkek olarak kalmak zorundasınız!
Şeyh Edebali'ce sesleneyim isterseniz:
"Bereket büyüklerle beraberdir. Bu dünya inancını kaybedersen yeşilken çorak olur, çöllere dönersin! Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma, gördün söyleme, bildin bilme. Üç kişeye acı: Cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene, hatırlı iken itibarını kaybedene. Unutma ki, yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir!"
Sözüm, sadece anlayanlara, bilenlere ve en az benim kadar canı-ruhu yananlara....
"TÜRK'ÜM. BU AD HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: