Pazar, Ekim 04, 2009

"BİZ BİLİRİZ BİZİM İŞLERİMİZİ"

Çanakkale'de kimler yokmuş, Sarıkamış'ta kimler yokmuş, Balkanlarda, Kafkaslar'da, Galiçya'da, Yemen Çöllerinde özetle savaşılması gereken yerlerde kimler yokmuş bilemem! Umrumda da değil! Er meydanında olanları bilirim! Ölümü öldürerek ölümsüzleşen Şühedâmı ve Kahramanı olmayan, kahramanı ölmeyen toplulukların millet olamayacağını bilirim!
İnsanlığın en eski tarihinden kötü Kabil'in, iyi Habil'i öldürmesiyle başlayan kardeşe ihânetin ve iyiyi öldüren kötüden yani Kabil'den töreyen kötü fıtratlı insanlarla muhataplığa mecbûr olduğumuzu bilirim!
İyiyi kötüden, güzeli çirkinden, merdi nâmertten, sâdıkı hâinden öğrenmek gereğini bilirim!
Er meydanında kimlerin olmadığı, umurumda değil! Meydanlarda gerektikleri gibi olan, milletine şân olabilmek için ölerek ölümsüzleşen Kahraman ceddimizi bilirim!
Yüzlerce yıl ana kucağından, baba ocağından uzak; Macaristan'dan Yemen Çölleri'ne, Kafkaslar'dan Basra kıyılarına kadar geniş bir coğrafyada; devletin bekası, milletin sefâsı ve Allah rızası için savaşan, ölerek ölümsüzleşen millet evlâtlarını bilirim.
Birinci Dünya Savaşı'nda masada yenik sayıldığımızı, ordumuzun lağvedildiğini, bütün tersânelerimizin işgâl edildiğini, başkent İstanbul'da camilerimize atların çekilip dansözlerin oynatıldığını ve bu hayâsız işgalci Haçlılara dualar eden o günün işbirlikçi-îmansız-teslimiyetçi şeyh-ül islâmlarını, dinden geçinen Allah ile kandırıcıları bilirim!
Bu işbirlikçi, korkak, hâin, teslîmiyetçi îmansızlara karşı îman üslûbuyla baş kaldıran; "Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne adam öldürmekten daha kötüdür. - Bakara 191-" Âyetiyle milleti millî Mücâdeleye sevk eden îman ehli, gerçek din adamlarını bilirim.
Sohbetleriyle, camilerde vaazlarıyla, şiirleriyle ve dergileriyle işgalcilere, işbirlikçilere, teslîmiyetçi Halife ve Şeyh'ül İslama baş kaldıran, millet evlâdı Mehmet Akif'i bilirim.
Şimdi rengini siyasallaşmış PeKaKa'lıların tamamladığı Gazi Meclis'e İstanbul'dan yaya kaçarak onbeş günde geldiği için ayak tırnakları düşen, toplantıya bu yüzden katılamayan ve izinli sayılması için meclis Kararı alınan Bursa Mebusu Mustafa Fehmi Beğ'i bilirim.
Sakarya Meydan Muharebesi sırasında, Yedi Düvel adıyla saldıran Haçlı ordularının Ankara'ya yaklaşmaları üzerine Meclis'i Kayseri'ye taşımayı teklif edenlere, o güne kadar sadece oylamalara katılıp hiç konuşmayan ve her kesin hayret yüklü bakışları arasında kürsüye çıkarak; "Lafım kısadır. Biz buraya kaçmaya mı geldik, yoksa savaşarak ölmeğe mi?" diye kükreyen Dersim Mebusu Diyap Ağa'yı bilirim.
O zamanki ve bu günkü müttefiklerimiz tarafından "hasta adam" diye ilan edilen, sağken parçalanmaya çalışılan, yüzlerce yılın birikmiş Haçlı öfkesi ve kiniyle intikam için saldıran yedi Düvel'e karşı; yalın ayak-baş açık, yiyecek ve giyeceksiz, ordusuz baş kaldıran, ölümüne savaşıyla her biri ayrı ayrı destanlaşan Kahraman Türk Milletini bilirim.
Bir televizyonumuzda jenerik olarak kullanılan, hafızama kazınan bir Türkmenin; "Biz; Demirci Efelerin, Çakıcıların, Yörük Alilerin torunlarıyız. Gerekirse yeniden yalınayak dağlara çıkar ve hainlere bir santimlik yaşayacak yer bırakmayız." sözlerini ve en öfkeli anında bile sadece dağdaki hainleri hedef alacak kadar Türkçe soğuk kanlılığı, aklından Kürt Kardeşlerine kızmayı bile geçirmeyen asil sağ duyulu davranışı bilirim...
Açılımdan, saçılımdan anlamam! Er Meydanlarından kaçanlarla asla ilgilenmem! Canları pahasına kahramanlaşarak özlümsüzleşen Dedelerimizin, Atatürk ve Arkadaşlarının bizlere bıraktığı emânete gerektiğinde aynı bedelle sahip çıkacağımızı; bu mukaddes vatanın ovalarının, dağlarının, şehirlerinin, kırsalının da bizim olduğunu ve ancak aldığımız bedelle vereceğimizi ve bunun da imkânsız olduğunu bilirim.
Eceli gelen köpeğin cami duvarına siğdiğini bilirim! Hem insanların, hem de etobur bütün hayvanların yemesine rağmen, yılda sadece bir yavru yapan ama hep sürü halinde olan koyunlara bakarak her seferinde 7-8 tane enikleyen ve sokaklarda hayvanseverler tarafından korunmaya alınmış köpeklerden, hiç sürü oluşamadığını da bilirim!
Kurdun kurtça, itin itçe-sinsice davranmasının yaratılış gereği olduğunu ve her kesin kendisine ve fıtratına uygun olarak davranacağını da bilirim.
Türk Milleti olarak neleri bildiğimizi bilmeyenlere tekrar öğretmek için de Türk sabrıyla beklemede olduğumuzu ve balık hafızalı zavallılara hatırlatmayı da görevim bilirim! "Biz biliriz bizim işlerimizi."
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: