Pazar, Ekim 18, 2009

TARAFSIZ ÇOĞUNLUĞA...

Bî-tarafın ber-taraf edildiğini, yâni tarafsızın önemsenmeyerek bir kenara atıldığını biliriz ama bilmesine rağmen unutmuş ve demokratlıklarına, entellektüelliklerine toz kondurmayanlara, bir kere daha hatırlatmak, becerebilirsem tahrîk etmek niyetindeyim! Niye mi?
Anlatmağa çalışayım; yıllardır, sohbet ve münakaşalarımızla inandıklarımızı, çâre olarak gördüklerimizi söylüyoruz. Söyleyeceğiz, söyleyecekler...
Söyleyenlerden rahatsız olmadığımız gibi, söylediklerimizden rahatsız olanlardan da rahatsız değiliz. En azından ben değilim...
Milleti, toplumu, halkı hep mazur görenlerdenim ama bu gün hiç söylemeyip susmamacasına söylenenlere bulaşacağım!
Siyasetle, fikrî kişiliğimin oluşmaya başladığı 1967 yılından beri ilgiliyim. Yıllardır ilgimle ilgilenmeyenlerin çoğunluğu ve galibiyetlerine rağmen ilgilenmekten vaz geçmedim! Politikanın ne içindeyim, ne dışında! Her zaman siyâsetin merkezindeyim ama hiç adaylık düşünmem! Millet vekili sıfatıyla, bir genel başkanın vekili olarak Meclis'e gitmeyi düşünmedim, düşünmüyorum, düşünmeyeceğim ama millet vekili sıfatıyla Meclis'e girip genel başkana amigoluk edenleri uyarmağa, onları bu davranışa mecbûr eden seçim yasalarıyla uğraşmağa, dolayısıyla da siyaset yapmağa devam edeceğim...
Ataerkil bir aile çocuğu olarak büyüklerime, cemaat içinde de soru sorma şımarıklık hakkımı hep kullandım!
Sene 1970 veya 1971... Ülkemizde sağ-sol kutuplaşmaları, yeni yeni başlamış... Görüş farklılığından can almalar tek-tük...
İki arkadaşımla köyümüze gittik. Dedem; ilerlemiş yaşına rağmen hâlâ tırpan çekebilecek kadar dinç ve ailevî otoritesinden zerre taviz vermeyen bir aile büyüğü... Fikir çatışmalarını, sağ-sol kamplaşmalarını ve nedenini, Dedem'e sordum. " Oğlum, serçe yeniden yürüyüş öğrenmeğe heveslenmiş, kendi yürüyüşünü de kaybetmiş ve kalmış zıplaya-zıplaya! Daha çoook zıplarız!" demişti! Ben yaşından dolayı bunadığını sanarak üstelememiştim. Hatta gizlice bunayan Dedem'e gülmüştüm bile!
Dedem'in ne dediğini anladığımda ise binlerce yetişmiş vatan-millet evlâdı, birbirimizi öldürmüş, "Netekim Paşa"nın toplama kamplarında Amerikan vâri demokrasi dersi alıyorduk ve hâlâ zıplıyorduk! Çok gariptir hâlâ zıplamaya devam ediyoruz!
Dinciler, İslâmcılar nazarında Türklüğün yasak, yobaz laikler nazarında dindarlığın ayıp sayılması komedisini görmemize rağmen zıplıyoruz! Biz zıpladıkça AB adıyla, ABD adıyla Haçlı, kıçıyla gülüyor!...
Şimdi kendilerini "Partiler Üstü" gören ukalalara, parti beğenmedikleri için seçim sandığına gitmeyen ve artık çoğunluk olan tarafsızlara saldırmağa, bir şeyler söylemeğe niyetliyim. Belki de çok kıymetli dostları sıkacağımı bilerek -özürle- bu ukalalara bulaşmak becerebilirsem tahrîk zorundayım. Çünkü seçimin ayak seslerini duyuyorum artık!
Sandıkta hakkını kullanmayanların, vatandaşlık görevini yapmayanların, kimseyi tenkîd etme hakkı yoktur. Onlar, havanda su dövemeyecek kadar zavallı, kimseye güvenemeyecek kadar eminlikten uzak, ölüm gelince komşuya atacak kadar korkaklardır! Sanal ortamlarda korkaklıklarına kendilerince bir maske takarak, sahte adlarla bir şeyler yapar görünmek, bu acizlerin yapabilecekleri tek şeydir! Sanal dünyalarında, hayâli dünyalarını ters çevirirler ama kimse tarafından muhatap alınmazlar!...
Bizler, bir şeyler söylüyoruz söylemeğe hakkımız var. Sandığa da gidiyoruz, seçim süresince yasal propoganda hakkımızı da kullanıyoruz. Birilerine göre yanlış yapıyor olabiliriz ama o birileri de bize göre yanlış yapıyorlar.
Yedi yıl önce uzaktan kumandalı "İnadına Tayyip" sloganı, fırtınalaştığında bu sanal kahramanlar sandığa gitselerdi şu an meclis, farklı olmaz mıydı?
Şu anki demokratik despotizm, elbette bu kendilerini "Partiler Üstü" zanneden korkakları korkutacaktır.
Bizler ise ihânet odaklarının, Karen Fogg çocuklarının, "...gaflet,dalâlet ve hatta hiyânet içinde..." olanların inadına, parti beğenmeyen ezici çoğunluğun inadına, sandıkta bu demokrat despotizme kafa tutacağız! Direniyoruz, direneceğiz...
Eğer birilerini rahatsız edeceksek, Vallahi de Billahi de bu vatandaşlık görevini yapamayacak kadar korkak, sahte-sanal-entelleri incitmeliyiz!...
Ülkücü kimliğimle, bu memlekette Deniz Gezmiş ve arkadaşlarına ilk rahmet yazanlardanım! Bizler, mert hasımlarımıza saygılı olmaktan öte, onları seviyoruz! Onları özlüyoruz!...
O kimlikli, kişilikli rakiplerimizin kendilerini evlerine hapsetmeleri yüzündendir ki şimdi bu "Partiler Üstü" kimlikli acizler çoğunluk ve gûya karşı oldukları, demokrat maskeli birilerine milleti mahkûm ediyorlar!
Sağcı-Solcu, Ülkücü-Devrimci, Sosyal Demokrat-Demokratik Solcu, milliyetçi-halkçı, Atatürkçü-Ümmetçi demeden bütün duyarlı yüreklere yalvararak sesleniyorum;
Allah aşkına evlerinizden çıkın artık! Şu demokrasiyi tramvaylaştıranlara görünün artık! Görmüyor musunuz size nasıl ihtiyâç var!
TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: