Cuma, Ekim 23, 2009

CUMHÛRA ZULMEDEN CUMHÛRİYET!...

Uykudayım ve karabasan görüyorum!
Kasabanın, köyün, mahallenin itleri; yetmemiş gibi diğer mahallelerden, hatta daha uzaklardan bağını koparmış itler, başıboş-salahana itler bir araya getirilmişler ve hırlıyorlar!...
Köpekten korkmadığımı, rüyada olmama rağmen biliyorum ama bu kadar itin bir araya gelip salya-sümük hırlamasından, havlamasından, diş göstermesinden rahatsızım!...
Bir taş! Bir taş, bir taş alabilsem... Bir taş atabilsem... Veya taş alabilmek için elimi bir oynatabilsem; ne it kalacak ne de karabasan biliyorum!...
Kollarım bağlı sanki ama bağ göremiyorum!
Bileklerim bağlı sanki ama kelepçe göremiyorum!
Kolumda bağ, bileğimde kelepçe, ayağımda pıranga yokken niye kıpırdayamıyorum? Niye elimi oynatamıyor, kolumu kaldıramıyorum? Felç miyim yoksa?!
Hadi bedenim felç, tamam! Derdi veren devâ da verir tevekkülle beklerim tamam! Sesime ne oldu peki? Niye çıkmıyor sesim? Niye; "Hooşşşt! Kude!" diyemiyorum?
Sıkılıyorum! Daralıyorum! Öfkeleniyorum! Bağırabilmek, elimi oynatabilmek, kolumu kaldırabilmek için çırpınmağa çırpınıyorum! İçine düştüğüm kendimle, kendimce mücâdele ediyorum çâresiz! Kendi içimde, kendimle yaptığım bu ölümüne mücâdelede boğuluyorum nerdeyse!
Veeee;
"Allaaaaah!" diyerek uyanıyorum...
Gerçekte korkmadığım ama rüyamda karabasanım olmuş itlere; "Hooşşşt!" diyemeden uyanan bedenime, it gibi aciz bir yaratığın karabasan olmasına izin veren uykudaki beynime, beynime hükmedemeyen aklıma, akılımı kontrolüne alamamış îmanıma öfkeleniyorum!
Aslında hayvan sevmeme rağmen bütün itlerden nefret ederek, öfkeyle titriyorum bir süre!...
Sakinleşinceye kadar bir kaç derin solukla kelime-i şehâdet getiriyorum. Bir kaç derin soluk süresince bildiğim duaları sıralıyorum kalbimin en derinlerinden...
Sonra elimi, kolumu, dilimi, ayaklarımı, bedenimi zapt eden, aklımı beynime hapsederek en sevdiğim hayvanlardan karabasan icâd eden, hâin gücü merak ediyorum ölesiye!...
Çok bildik, çok âşina olunan; sağcı-solcu, milliyetçi-ümmetçi, ülkücü-devrimci her kesimin aşık olduğu bu haspanın, "Demokrasi" olduğunu fark edince tamamen uyanarak; elim-kolum bağlanıyor yeniden!...
-Kuduzlarda dahil- itimizin bağını açıp sokaklara başıboş salan: Demokrasi!
Havlayan, hırlayan, başıboş, kuduz itlere kimse atamasın diye taşları bağlayan: Demokrasi!
Emânete hiyânet edenlere, Allah ile aldatanları alçakça alkışlayanlara, beyt-ül malı talan edenlere, şehîdimize kurşun sıkanları törenle dağdan indirenlere, tepeden tırnağa kanlı katilleri "barış elçisi" diye kan davalılarına zorla dayatanlara, işbirlikçilere, teslîmiyetçilere; kendilerini cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, vekil eden sistemle nankörce mücâdeleye girişen, alt kimlik kompleksli karabudundan kişilere; teröristi topluma kazandırmak iddiası ile kahhar çoğunluğu isyâna özendirenlere; haklıyı zorbaya, mazlûmu zâlime ezdirenlere yardım eden demokrat maskelilere güç veren: Demokrasi!
Câhili ehîl, mü'mini lâin, hâini şahin, mecnûnu, kâhin; milletin % 95'inin küfrettiğine, vatandaşın % 47'sinin oyu ile iş başına getirdiklerinin kahramanlaştırarak sahiplenmesine izin veren güç: Demokrasi!...
"Muîni zâlimin dünyada erbâb-ı denâettir
Köpektir zevk alan sayyâd-ı bî-insâfa hizmetten" diyen Namık Kemal'e bir nazire de benden:
Ne Haçlı'dan, ne müşrîkten, ne de kâfirden çekmedik
Cumhûra haini seçtirerek çektiğimiz kadar Cumhûriyetten!...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: