Pazar, Ekim 17, 2010

AKIL NEREDE?

Gözler sağır, kulaklar kör!
Renklerin sesini, Kırmızı-Beyaz'ın haykırdığı; "Ne mutlu Türk'üm diyene." kucaklayıcılığını göremeyen, sadece işitmeyen değil duyamayan gözlere mahkûmuz!
"Her şey vatan için! Vatan sana canım feda! Şehitler ölmez, vatan bölünmez!" nidâlarının, feryatlarının, nârâlarının kırmızı-beyaz sesini göremeyen kulaklara mahkûmuz!
"Gınalı guzuuum! Vatan sağ olsun! Allah dövlete zevâl vermesin!" diyerek feryâd eden Türk Ana'nın sesinin rengini göremeyen kulaklara; o Türk Ana'nın gözlerinden sessizce yuvarlanan incilerin sesini duyamayan gözlere mahkûmuz!
Arsızın-hırsızın-uğursuzun polisliğine, katilin-hortumcunun-soyguncunun-uyuşturucu baronlarının savcılığına, bebek katili câni bir hükümlünün demokratlığına mecbûr edilmek üzereyiz!
"İspatlamayan şerefsizdir!" diye köpüren BOP Eş Başkanı'nı, İmralı'daki şerefsiz yalanlayınca sadece yalanlamakla kalmayıp; "İsteklerim yerine gelmezse 31 Ekim'den sonrasına karışmam!" diye tehdîdini illegal hukukçuları ile gönderince, ağızlardan düşmeyen ve çoğunlukla kullanan ağızlara hiç yakışmayan "şeref"in hâlini görebilen kulak, sesini duyabilen göz kırılmaz mı?!...
Uzuvları karıştırmadım!
Ağızdan yiyildiğini, ağızdan içildiğini, fazla yiyilmişse ağızdan kusulduğunu biliyorum! Ağızdan konuşulduğunu, ağızdan iltifat edildiğini, duanın ağızdan yapıldığını; öfkelenince ağızdan küfredildiğini, daralınca ağızdan beddua edildiğini de biliyorum!
Ayakla ayakta durulduğunu, ayakla yüründüğünü, yola-yolculuğa ayakla çıkıldığını, futbolcunun milyarları ayakla kazandığını, korkağın canını ayakla kaçarak kurtardığını; vatan-millet-devlet uğruna sefere ayakla çıkıldığını, düşmana saldırıya ayakla geçildiğini; şeref için, şehâdet için ölümün üzerine atılmanın da şerefli ayaklarla olduğunu biliyorum!
Gözle görüldüğünü, kulakla duyulduğunu, yürekle sevildiğini, ellerle-kollarla kucaklandığını, dudakla öpüldüğünü biliyorum!
Hangi uzvun, hangi işi yaptığını bilen bir aklım, aklımın îmanıyla oluşmuş bir Türk Vicdânım; Türk Vicdânım'ın sorguladığı-yargıladığı, Türk canımızı sıkan olaylar-olanlar var!
Ağzından yellenen uzvu karışmışlar, kasetçalarlık eden en-tellek-tüeller, ağırlaştırılmış müebbet hapse mahkûmken devlete kafa tutan bir câni; açlık yüzünden pazardan atık sebze toplayan, Tarım Bakanı'nın; "Etin pahalılığı zenginliğimizden!" tesbiti yüzünden ete hasret, referandumda "hayır" dediği için olmadık baskılara-tazyiklere muhatap insanlar; "Analar ağlamasın!" sloganıyla terörist alçaklara demokratik(!) hürmet gösterip şehit ailelerini can-yangısıyla sarf ettiği bir sözünden dolayı mahkemelerde süründüren, mahkûm ettiren BOP Eş Başkanı bir Başbakan...
Velhâsıl kimin neresiyle duyacağı, kimin neresiyle göreceği, kimin neresinden konuşacağı, kimin neresinden yelleneceği karışmış; Mazhar Osmanlık delilerin yaptığı anlatılarak gülünen, eliyle poposuna vurup; "Buna kafa derler kafaaa!" diye bağıran, vuvuzelalara mecbûruz!
Kilise açmak islâmcılık, "Muhammedün resulullah" dememek "Tevhîd'de birlik"çilik, "Hepimiz Ermeniyiz!" diye bağırmak halkçılık, askere-polise-sivil suçsuz-günahsız insanlara mermi sıkmak, bomba atmak; Türk'e-Türkiye'ye-Atatürk'e hakaret etmek, Cumhuriyete cumhuriyetin sağladığı hürriyetle ihânet etmek; Cumhuriyet kazanımlarıyla cariyelikten-odalıklıktan-kapatmalıktan-kulluktan vatandaşlığa terfi etmiş kadınların "Çığlık maskesi" takarak televizyonlara çıkıp kazanımlarına ihânet etmeleri demokratlık! Velâ havle!...
Diyarbakır'da karışmış uzuvlarından çıkan sesiyle, İmralı'dan aldığı tâlimatla hükûmete seslenen hilkat garabesinden kulaklarımla duyduğum şekliyle seslenmekten başka çârem kalmadı: "Has...rin!"
İsteyen kulağıyla görsün, isteyen gözüyle duysun!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: