Pazartesi, Ekim 04, 2010

YA KONUŞACAK, YA DA SAVAŞACAĞIZ!

Hâlâ neden kendimize yasaklar koyarak susarız?
Vaktinde söylenmeyen söz rivayetleşmez mi? Zamanında söylenmemişse söz, dedikodu hüviyetine girmez mi? İltifatsa da, hakaretse de, uyarıysa da söz, zamanında söylenirse kudretini göstermez mi? Aksi halde söz uçmaz mı?
Ya hemen-şimdi konuşacağız, ya da yarın konuşmaya geç kaldığımız için savaşacağız!...
Bizim yani milletperverliğin ne demek olduğunu bilenlerin, yani Türk Milliyetçilerinin, yani Ülkücülerin; aydıncılık oynayan, kuvvetliye kancık it misâli kuyruk sallayan, "Bir çift kadın memesine vatanı değiştirebilecek" kadar entelleşen, Ermeniyle ermenileşen, Haçlı ile haçlılaşan ama hiç Türkle Türkleşemeyen kırma kurt köpeklerinden farklı davranmak mecbûriyetimiz var!
Biz savaşı, yanında silah arkadaşı şehît olan gâzilerin kazandığını biliriz! Biz, savaş kazanan gâzilerin "ölümü öldüren bir ölüşle" ölüme saldırmalarıyla kazandıklarını biliriz!
Biz; ölmekle bayılma arasındaki farkı bayılıp ayılarak, ayılır ayılmaz da savaşa kaldığımız yerden devam ederek yaşayan bir nesiliz!
"Biz; "Biz yalnız Nuh'un soyunu kalıcı kıldık." (Saffât-77) Âyet-i celîlesinden hareketle Hz. Nuh'un oğullarından Türk'ün çocukları olduğumuzu bilerek, Hz. Ali(r.a.)'nin; "Aslını inkâr eden haramzâdedir." öğüdünü hazmederek, "sılayı rahim"e Hz. Peygamber(s.a.v.)'imizin öğütlerine uyarak kıymet veren bir inanç sahipleriyiz!
Hâdis'te söyle nakledilir:
"Bir adam Allah Resûlü’nün yanına gelerek;
- Ya Resulullah! Kendileriyle diyalog içerisinde olduğum bazı akrabalarım var. Ancak bana eziyet ediyorlar. Onlarla ilişkilerimi kesmek istiyorum. Hz. Resûl şöyle buyurdu:
- O zaman Allah da seni terk eder!... Arz etti:
- Öyleyse ne yapayım? Allah Resulü buyurdu:
- Seni mahrûm edene bağışta bulun. Senden ilişkisini kesenle irtibat kur. Sana zulm'edeni affet. Böyle yaptığın vakit Allah senin ar­kanda olur." (Bihar, c. 1, s. 100)
Biz; soyumuzu-boyumuzu "haramzâde" tarifi almamak için inkâr etmeden; Allah-Kur'an ve Peygamber buyruklarını sadece Allah rızasını kazanmak ülküsüyle yerine getirmeğe gayret eden bir nesiliz!
Yükümüz ağır, işimiz zor! "Ya böyle olduğumuz için Ülkücü ya da Ülkücü olduğumuz için böyle..." olduğumuzu şükrederek bilenlerdeniz!
Biz; dinden-dincilikten, Allah'tan-Allahçılıktan, mezhepten-mezhepçilikten, cemaatten-cemaatçilikten geçinenlere benzemeyiz! Biz; Allah(c.c.)'a kulluk edebilmek için dînimizle; nizam-ı âlemden, İ'lâ-y-ı Kelime-t-Ullah'tan kendimizi sorumlu saydığımız için de Nuh Nesli'nden oluşumuzla, sılayı rahmimizle, aslımızla-neslimizle Türklüğümüzle iftihâr eder, şükrederiz!
Biz; sılayı rahmimizin yani akrabamızın ellerini kötülüklerden, dillerini gıybet ve riyadan keserken; düşmanlarımızın eğer eğmezlerse başlarını keseriz!
Elleriyle cizyelerini verinceye kadar Haçlı ile savaşırız! Başlıya baş eğdirir, dizliye diz çöktürür, dört yanı düşmandan temizledikten sonra yoksulu bay eder, açı doyurur, çıplağı giydiririz! Halkları toplar milletleştirir, milleti devletleştirir "Devlet-i Ebed Müddet" diye idealimizi-ülkümüzü açıklarız!
Allah rızası için, emânete sadâkat için, "Vatan sevgisi îmandandır." buyruğu için, Hilâl'i haça galip getirmek için ölür çoğalırız, çoğalır ölürüz ve her ölümümüzde de efsâneleşir, destanlaşırız!...
Anı'daki Cuma Namazı'na hep bu gözle, bu yürekle bakarız! "Haçlı Müslümanlar"a da sılayı rahm hakkını, komşuluk hakkını hatırlatarak ısrarla akıllı olmalarını tavsiye ederiz!
"TÜRK'E BAŞ OLAMAZ TÜRK'ÜM DEMEYEN."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: