Cumartesi, Aralık 31, 2011

ZÛLM İLE ÂBÂD OLANIN ÂHİRİ BERBÂD OLUR

"Kınamayınız. Kınadığınız şey başınıza gelmedikçe ölmezsiniz." diye bir hâdis ve Mustafa Muğlalı Paşa'yı hatırladım.
II. Dünya harbinin gerginliğinde, sınır ihlâli yapan 33 kişiyi öldürttüğü için emekli olduktan sonra Demokrat parti tarafından yargılanan, idama mahkûm edilen ve cezaevinde ölen rahmetli Mustafa Muğlalı Paşa'yı hatırladım.
Başbakan'ın, artık terörle mücadeleyi İçişleri Bakanı'nın yürüteceğini ve ihtiyaç duyarsa Ordudan yardım isteyeceğini açıkladığını hatıladım. Demek ki Uludere'de, sınır ihlâli yapan 35 kişiyi tesbit eden ve Hava Kuvvetlerinden destek isteyen İçişleri bakanı! Demek ki Mustafa Muğlalı Paşa'nın demokrasi diyerek, adına bile tahammül edemeyip kaldırtan zihniyet, kaçakçılık gibi meşrû bir iş yaparken "35 adet" sivil vatandaşı öldürtmüştür! Bu suçsa, suçlusu İçişleri Bakanı, dolayısıyla Hükümettir! Buna Muğlalı Paşa'nın âhı dersem, uymaz mı?
İleri demokrasi denilen açılımcı uygulama, Mustafa Muğlalı Paşa'nın adına bile tahammül edemiyorsa İçişleri Bakanı'na da, o bakanın Hükümetine de tahammül etmemeli ve sür'atle istifasını almalı ve cinayetten yargılamalıdır!
Eğer mücadeleyi TSK yapıyor olsaydı, koparılacak olan kıyâmeti düşünün! Ama şimdi özür dileyen dileyene, baş sağlığı dileyen dileyene! Devleti; "Sakın gelmeyin! Bu dağlarda herkes silahlı!" diye tehdit eden edene! Yetmez gibi, Uludere'de, Devleti temsil eden Kaymakan linç ediliyor!
O linç girişiminde bulunanlar da, onlara destek veren siyasallaştırılmış bölücü BDP'liler de, biz de, hatta hükümet edenler de biliyoruz ki Kaymakamın şahsında Devlet otoritesi linç edildi! Bizim bilmemiz önemli değil ama Devleti yönetmekle görevli, usta dönemindeki Hükümet, ne yapıyor?
O 35 insan, vatandaşımızsa sınır ötesinde ne işleri var? Vatandaşımız değillerse sınırımızda ne işleri var? Kaçakçılık ne zaman meşrûlaştı?
Aynı güzergâhı PKK'nın kullandığı bilinmiyor mu? Sınır ihlalinden dolayı yapılan doğruysa, özür ve taziye niye? Yapılan yanlışsa, sivil vatandaşlar suçsuz-günahsız katledilmişlerse neden hâlâ İçişleri Bakanı görevde?
Israrla söyleyeceğim; öldürülen 35 kişiye üzgünüz ama ateşe giren yanmaz mı? Sınır ihlâli yapanların, hem de terörle mücadelenin sıcak olarak yaşandığı bir bölgede öldürülmelerinden daha tabii ne olabilir?
Demokrasi diye, İleri Demokrasi diye şımartıldıkça şımaran PKK ve siyasallaştırılmış bölücülerin; "Özerklik yetmez, Kürdistan Devleti istiyoruz" diye bağıranların; "Bu ülke bölünmüştür. 50 bin kere daha öldürseniz bu iş bitmiştir. Basın bunu yazamaz!" diye bağıran bölücü siyasallaşmışların hakkından gelemeyen Hükümet'in; devlet adına millete zûlmetmeye ne hakkı olabilir?
Bu sabah twitter'dan Sn. Cumhurbaşkanı, yeni yıl tebrîkinden sonra; "Sizlerle doğrudan iletişimimde yeni bir kanal olmasını beklediğim 'Cumhurbaşkanına Sorun' uygulaması, yeni yılın ilk günü başlayacak./ Bu uygulama ile bana doğrudan sorularınızı iletebileceksiniz ..." diye bir müjde verdiler.
Ben de; "Sn. C.başkanı ile direk yazışmak harika bir şey. Çok teşekkürler. ... Sağ olun hayırlı seneler. /Her mamûlün kaymağı üstte olur.Ülkenin kaymağı da sizsiniz. Kaymak oluşsun diye alt kaynarken bizim neden kaymağımız kaynar?/ Soruma 2011'de cevap verir misiniz? 2012'ye bir yıl var bekleyemem de." diye bir soru sordum! Sağ olsunlar cevap vermediler!
Sorumu senenin son gününde buradan da sormak isterim; her mamûl kaymak oluşturmak için kaynar, karıştırılır! Millett te seçim sath-ı mailinde kaynayarak-kaynaşarak kaymağını, Meclis'i oluşturur. Hiç bir mamûlün kaymağı kaynamazken, milletin kaymağı Meclis neden kaynar? Demokrasi alttakinin rahat durması, üsttekinin tepinmesi midir? Eğer buysa, bu demokrasiyle halimiz nic'olur?
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: