Pazar, Ocak 01, 2012

BAHARA ERMEDEN YAZ GELDİ GEÇTİ!

Aklı başa toplamanın zamanı! Başbaşa vererek millî aklı oluşturmanın zamanı!
Toplumların iki güçle bir arada tutulduğunu, tutulmaya çalışıldığını tarihten de günümüzden de biliyoruz! Din ve ordu... Diyoruz da gerçekten biliyor muyuz?
Dînimizle ordumuz arasına giren Allah ile aldatanları ne kadar görüyoruz?
Aynı ağaca bakan iki kişinin, aynı yaprağı görmelerinin imkansız olduğunu da biliyoruz!
Burada bir hikmet yok mu? Her sonbaharda ağaçlar yaprak dökerler. Dökülen yapraklar birbirine karışır. Yani ağaçlardaki yapraktan kat kat fazla yaprak, yerdedir ama yerdeki yapraklardan birini işaretle göstererek iki kişinin, aynı yaprağı görmesi mümkün!
Aynı ağaca bakıp aynı yaprakta buluşamayanlar, dökülen yerdeki yapraklarla mı uğraşıyoruz?
Bu yapraklar düştü!
Artık kaderlerini rüzgâr tayin edecek! Rüzgârdan önce davranırsa bir çöpçünün süpürge ve faraşı sayesinde ilk çöp arabasıyla çöplüğe yolculanacak! Bu çürümeye, yok olmaya doğru başlayan seferden ne yaprak, ne çöpçü, ne de taşıyan araç haberdar olmayacak ve biz, kaderini rüzgâra bile teslim edemeyen düşmüş yapraklarla mı uğraşacağız?
Ağacımızı, çınarımızı, bağımızı gerekiyorsa budamak, gerekiyorsa gübrelemek asıl akıllıca olan değil midir?
Niyetimiz; bağ budamak mı, bağban dövmek mi, yoksa üzüm yemek mi?
Niyetimizi kendimiz bilmeden, ne yapacağımıza kendimiz karar vermeden; aynı bağa, aynı bağdaki aynı ağaca, aynı ağaçtaki aynı yaprağa bakmaya çalışmanın ne anlamı var?
Biz böyle ne yapacağımıza karar veremeden bağı seyrederken bir de bakıyoruz ki; "Bağa girdim bağ budanmış!"
Biz, ne yapacağımıza karar vermeden aval aval seyrederken; mazotun, gübrenin, ırgatın pahalılaşması yüzünden tarlamızı ekmektense ekmediğimiz dönüm başına nereden geldiği belli olmayan paraları tembel tembel alırken bakıyoruz ki; "Bizim tarlamızı sürmüşler!"
Kırk yıldır, belki daha fazla zamandır sosyal adalet denilerek, paylaşımda eşitlik denilerek başlayan bir sloganlar yolculuğunda "halklar, halkların eşitliği, halkların kardeşliği" diye diye, "halklara özgürlük"te karar kılındı! Solcusu halklar dedi, sağcısı haklar dedi! Halkların içinden çıkan şövenistler şu dedi, bu dedi!...
Dinciler ümmet dedi, takvâ dedi, üstünlük takvâdadır dedi, ne anlama geldiğini milletin anlamadığı millet dedi ve 36 etnik kökten bahsetti! Millet bağımıza girdik ki; bağ budanmış! Millet bağından her düşen yaprak, rüzgârdan önce davranan gayr-ı milli çöpçülerce süpürülmüş! Millet bütününden "demokrasi" diye, "ileri demokrasi" diye, "açılım" diye koparılıp "halk" adı verilen dallarımız, sınırötesinde "kaçakçı"yken terörist diye diye öldürülmüş!
Nerdesin ey rüzgâr? Nerdesin ey millî fırtına? Essene artık! Mevsim sonu budanacak dallarımızın ucundaki hiç bir işe yaramayan yapraklarımızı alsana!
Nerdesin ey millî akıl? Mes'elene sahip çıkmazsan, sen düşünene kadar hırsız alıp kaçacak!
Millet evlâtları; neredesiniz?
Millî fedâiler nerdesiniz? Her kırılan dalda, çöpçüye feda edilen her yaprakta canınız yanmıyor mu? Tarlamızı başkası sürünce, bağımızı başkası kırıp dökünce, kendi çocuklarımızı kendimiz öldürünce canınız acımıyor mu?
Nerdesiniz? Sizi duymazsam, sizi bugünlerde görmezsem, öldüğünüze inanacak yas tutmaya başlayacağım! Yasım fazla sürmez!
Kim öldü de kıyâmet koptu ki siz ölünce de kıyâmet kopsun!
Eğer öldüyseniz; "Bahara ermeden yaz geldi geçti" diye mırıldanarak "... yurdumun üstünde tüten en son ocak"ın kapısında, doğacak yeni Türk evlâtlarını bekleyeceğim! Biliyorum ki; "Ümitsizlik îmansızlıktır." biliyorum ki "Çıkmayan canda ümit var." Biliyor ve îman ediyorum ki; "Ve tevekkel a'lallah" (Vekil olarak Allah yeter-Ahzap-3)
TÜRK TÜRK'Ü KORUMAZSA TANRI TÜRK'Ü KORUMAZ.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: