Pazartesi, Ocak 09, 2012

TARİHİ BEN Mİ YAZDIM, TARİH Mİ BENİ ÖVEN?

Her canlının olduğu gibi insan hayatının da evreleri vardır. Bebeklik, çocukluk, gençlik, olgunluk, ihtiyarlık ve kaçınılmaz son...
Toplum fertlerden, halk toplumlardan, millet ise halklardan oluştuğuna göre ve asıl nüve insan olduğuna göre milletlerin de hayatlarında evreler vardır. Fertlerin hayat hikâyelerini özel albüm ve şahsî günlüklerden takip mümkün. Milletlerin günlüğü ise tarih...
Baktığımızda, tarih yazdırabilecek yetenekte bir kaç millet görünür ve bunların en eskisi, en kalıcı ve etkileyicisi olarak ta Türk Milletini görülür!
Bunu ben desem, hamâset yaptığım düşünülebilir ve haksız da olmazlar çünkü milletime âşık, milletimden özel, milletimden güzel başka bir milletin varlığını asla düşünemeyen bir Türk'üm! Türk tarihçiler söylese, taraf tuttukları düşünülebilir ve yine haksız sayılmazlar. Her tarihçinin şuuraltı kendi milletine ayrıcalık tanıyabilir. Ama Türk Milletinin tarihin en eski milleti olduğunu, hatta insanlığın atasının Türkler olduğunu söyleyen sayısız doğulu ve batılı tarihçi var...
Tarih; Türkleri, insanlığın atası olarak yazıyor. Semâvî kitaplara bakıyoruz, semâvî kitapların öncekileri tamamlayan sonuncusuna Kur'an-ı Kerim'e bakıyoruz; "Yemin olsun Nuh bize yakarmıştı da ne güzel karşılık vermiştik biz./ Onun zürriyetini evet onları kalıcılar kıldık." (Saffât-75-77) hükmünü görüyoruz! Nuh Tûfanı'ndan sonra insanlığın yok edilip yeniden çoğaltıldığını; Nuh(a.s.)'un oğullarından birinin Yasef, Yasef'in oğullarından birinin de Türk olduğunu semâvî ve tarihî kaynaklardan biliyoruz...
Yine Semâvî Kitaplar'ın sonuncusu Kur'an-ı Kerim'de; "Göklerin ve yerin yaratılmasıyla dillerinizin ve renklerinizin farklı olması da O'nun ayetlerindendir. Bunda, ilim sahipleri için elbette ibretler vardır." (Rum-22) hükmünü görüyoruz...
Ve; "... kişinin kendi kavmî kimliği ile ortaya çıkması ve bunlarla övünmesi veya kendi kavmi ile başkalarını incitmemek şartıyla gurur duyması, Hz. Peygamber'in nazârında makbûl bir davranış olduğu gibi bunun hiçbir dînî sakıncası da yoktur. Hatta bize göre bu müstehâb derecesinde bir sünnet ve Müslüman Türk Milleti için tamâmen farklı bir keyfiyettir." (Hz. Peygamber'in Hadislerinde Türkler-s.13) diyen Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı'ya, bize bu ayrıcalığı nasip eden Tanrı'ya şükr'ederek katılıyoruz...
Canlıların hayat süreçleriyle kıyaslayarak, tarih tanıklığında Türk Milleti'ne baktığımızda; bebeklik ve çocukluk sürecini, insanlığın atası olmakla geçiren Türk Milletinin, gençlik çağında Büyük Göçler'i yaşamış, o göçler sırasında dünya dengesini bozmuş veya düzenlemiş; delikanlılık çağının ataklıklığıyla İslâm'la tanışıp bütünleşmesi ve hem İslâm öncesi; "Gök çadırımız, güneş sancağımız." Millî Ülküsü'nü, hem de İ'lâyı Kelîmetullah gayesi için geçirdiği 1400 yıllık dalgalanmalarını görürüz!...
Toplumsal bir düzen içinde yaşamayı, devlet kurmayı ve kurallarını, toplum huzûrunu sağlamak için düzenli ordu kurmayı dünyaya öğreten Türk Milleti; çağın teknolojik gelişmelerini özümsemek, bütün gelişmeleri Türkçe algıladıktan sonra "Olgunluk Çağı"na hazırlık içindedir.
Milyarlarca yıllık insanlık ve Türk Tarihi içinde belki bir saniye mesâbesinde olan 1400 yılla içinde bulunduğumuz 40-50 yılı kıyaslayınca, tatlı bir öğlen uykusundaymışız ve dinlenerek uyanıp yeniden Dünya Düzeni'ne el atacakmışız gibi bir inancım var!
Türk olsun veya olmasın her kim insanlık tarihini merak ederse aynı zamanda Türk tarihine merak salmıştır. Türk tarihini doğru bilmek ve doğru okuyarak yorumlamak ise insanlığın ve dünyanın menfaatinedir.
Bizzat yaşadığımız için geçmez zannettiğimiz bugün, Habil-Kabil'le başlayan kavga ve savaşların, konjonktürel olarak kahraman ve hâin üretmenin devamıdır ve kıyamete kadar sürecektir!
İnsanlık tarihinin ve kıtaların anakaradan kopup dünyayı oluşturmasının da tanığı Türk Milleti'nin; dünya durdukça duracağına ve Tanrı'nın Türk'ü koruyacağına îmânım tamdır...
"Türk Milletini sevmek, vâciptir." Prof. Dr. Zekeriya Kitapçı
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: