Salı, Aralık 16, 2008

GELEN VARSA İŞTE DÂVET...

Dostlar;
Beni okuduktan sonra zahmet ederek tenkît veya tebrîklerini esirgemeyen her kese mutlaka cevap veririm. Atladığım olmuşsa peşînen özür dilerim. Bazı iletiler var ki, bunlara tek başıma cevap veremem ve sizlerle paylaşmaktan onur duyarım. Türk Gönüllü, Dünyayı Türkçe Okuyan bir Dostumuz'un, benim çok ilgimi çeken iletisini paylaşmak istiyorum.
Aslında çok geç kaldım biliyorum! Artık saat başı değiştirilen sûni gündemlere yetişmenin imkânsızlığında; aldığım günden beri her gün en az iki kere niyetlendiğim ama gündem fırtınasının ertelettiği iletiyi, bu gün ertelemeyeceyim! Frankfurt'ta Gazetemizi okuyan ve gurbet ellerde bizi unutmayan Yelda Acar Dostumuz'un, 28. Ekim.2008 günlü iletisini, dikkatle bir daha okuyalım:
"Sayın Mustafa Aslan; milliyetciler, ulusalcılar, ortalama değil yüzde yüz Türkler, Türkiyeli değil "Ne mutlu Türküm diyene." diyen, "Amerikan icâdı olan Ilımlı İslamı neyliyeyim benim Kur'an-ı Kerim'in öngördügü İslam varken" diyen; diğer dinlere ve dinsizlere saygılı, gercek müslümanlar el ele verip bize tuzak kurmaktan bıkmayanlara ikinci bir ders vereceklerdir. Ben buna inanıyorum. Bu çercevede de her türlü çalışma ve görevi, onur kabul ederim. Esâsen ulusalcı bir çizgide olmama rağmen, YENİÇAĞ`ı çok seviyor, gönüllü abonelik sistemini istiyorum. İyi ki varsiniz... Ayrıca millî/ulusal fon olusturulmasi için nabız yokluyorum. Biz Soros kadar yok muyuz? Elin yahudisine vatan toprakları; Vakıflar Yasası, Yabancıya toprak satışı, ecnebi bankalarının çiftiçiye kredi teminatı olarak aldığı ipoteklerle teslim edilmesi, vatana ihanet ve günah değil mi? Buna seyirci kalabilir miyiz? Herkes 1 (bir) YTL verse, 70 Milyon YTL eder. Lütfen siz de milli fon olayını bir düşünün. Saygılarımla... Yelda Acar"
Öncelikle Gazetemiz'e ve şahsıma gösterdiği ilgi ve iltifatlarına teşekkür etmeliyim. "Gönüllü Abonelik Sistemi"nin, şahsen çok ilgimi çektiğini de belirttikten sonra, "Millî Fon" konusu hakkında şahsî düşüncemi de arz edeyim. "Çakalın kurt taklîdi, leş görünceye kadardır." inancındayız. Bu teklîfin; ne fener ışığına, ne de biz kaç kuruşuz'a benzemediğini, teslîm ederek onurlandığımı açıklamalıyım. Ve Rahmetli Galip Erdem Hocamız'ın; "Gün gelir, ecel hükmünü icra eder, ülkücü dünyasını değiştirir. "Kalabalık" o’na acır, daha iyi yaşamış olmasını temennî eder. Hâlbuki o, inançları uğrunda yaşamanın hazzını tadamadıkları için ömrü boyunca 'kalabalığa acımıştır.' " diye Ülkücünün Çilesi adıyla tarif ettiği, Türk Kişiliğine ne kadar benzediğini de tesbît edeyim istedim.
Gurbet ellerden ve Anadolu'dan, ne kadar Türk'ün, ne kadar ilgisini çeker bilemem ama şahsen ben, bu Türk gönülü Türkçe alkışlamak istedim...
Türkçe sahiplenmek budur işte! Ne kimseyi baş edemediği için kovmak, ne kimseye başının çâresine bakmayı öğütlemek gibi bir kolaycılık yok bu tavırda! "Türkiye'nin cumhurbaşkanından, genel ev kadınına kadar insanının meselesi, meselemizdir." şeklinde özetlenerek açıklanan, millî bir tavırdır bu! Aslında 'ulusalcı bir çizgi' diye tarif edilen bu şahsî duruşu, adını ne koyarsanız koyun ben çok tuttum. Meseleye; aynı yönden, aynı gözle bakan insanların târif birlikteliğini yakaladım. Toplumun mazur olduğunu, kanaat önderlerinin kendilerini yaşama haklarını kaybettiklerini, kaybetmeleri gereğini bir daha hatırlayarak; devlet yönetimine seçilerek geldikten sonra, tarifsiz zenginleşen iman tâcirlerini, bir daha buğz ettim seslice...
Bu evlâtların sahibi bu millete; değil yedi, yetmiş yedi düvelin de gücünün yetemeyeceğine, bir daha îman tazeledim...
Gelen varsa işte dâvet, ölen varsa işte meydân!...
"Milletim Türk, vatanım Türkiye, ülküm Türklük'tür." (M.Kemâl ATATÜRK)
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: