Salı, Aralık 02, 2008

MİLLİ SARHOŞLUK!...

Hey Atsız! Çöküyor eski bir direk.
Baksan da dünyaya titremeyerek
Hepimiz beraber haykırsak gerek
Ey belâ dehrinde pişen dalgalar!.. (H.Nihal Atsız- Yolların Sonu-Ağıt'tan)

Dalga... Dip dalga... Dalgalanma... Dalga kıran, v.s. ...
"Uyu uyu yat uyu!" ninnileriyle, yaklaşık 40 yıl uyutularak yetiştirilen bir neslin devamından, elbette dalgalık değil, ancak dalga kıranlık beklenecek!... Yuvada aldığı öğütle, okullarda aldığı eğitimin çatıştığı kuşak temsilcisi Atilla İlhan da, dalgayı dibe indirerek "dip dalga" edecek elbette!...
Bu süreç, aynı zamanda aynı kuşaktan; bir birine yabancı olmayan, birbiriyle çelişmeyen, birbirini tamamlayan iki emsâl millet ferdi karakterinin de tarifini yapacak bizlere...
Okuyarak, araştırarak, bilgileri buluşturup kaynaştırarak, dalgayı dibe indirip saklamaya çalışan kalender-çelebi karakterli bir millet ferdi ile; yine okuyup araştırıp, dünle bu günü buluşturarak, belâ denizinde pişerek şahlanan tarifli, bir dalga tasvîri yapan savaşçı millet ferdi karakterinin; aynı neslin, aynı kuşağın iki farklı Türk sûreti olarak meydana çıkışını sağlayacak...
Malta sürgününde, ailesine yazdığı mektuplarda Ziya Gökalp; "Ferdler rüya gördüğü gibi bazen, milletler de rüya görürler. İşte bugünkü haller de bir nevi içtimai rüya hâletleridir. Bir gün cemiyetler bu rüyadan da uyanacaklar. Şimdi sevinen o zaman ağlayacak, şimdi ağlayan o zaman gülecek. Ferdler sarhoş olduğu gibi, bazen milletler de sarhoş olur. Sarhoşlar meclisinde neler söylenmez, ne kararlar verilmez!" şeklinde tarif eder gününü ve sonrasındaki millet halini...
Dalga, dip dalga, dalga kıran, deniz vs. konulu rüyalardan uyanan ve millet olarak sarhoşluğun yaşandığı bir dönemdeyiz!...
"Dadaş zaten sarhoştur içse de içmese de!" diye seslendirdiğimiz millet halimizin, birileri tez zamanda farkında olmazsa; sarhoşlar meclisinden ne kararlar çıkacağını, sarhoşlar da bilemez!
Millî sarhoşluğumuzun farkında ol/a/mayan veya bu sarhoşluğumuzdan istifâde etmeyi düşünen emperyalistlere karşı; karşı tavrı koymakla mükellef siyâsi erkimizi uyarmak ta, ben sarhoşa düştü!...
Son kırk yıldır sosyolog yetiştirmeyen, Avrupa'da gördüklerini, Avrupalılardan okuduklarını aydınlık belgesi olarak dayatan işbirlikçi zihniyetli câhillerimizin yönlendirdiği, siyâsi erkimiz; milletin sarhoşluğunun farkında olmalı artık.
Yine Ziya Gökalp'in; "İnsanları kitaplardan daha iyi terbiye edecek şey vak’alardır. Bu zamanın çocukları târihi, kitaplardan okumağa muhtâç değillerdir. Çünkü târih, canlı vak’alar halinde gözlerinin önünde cereyân ediyor… Millete ait olan her şey-ister muzafferiyet, ister felaket olsun- fertleri terbiye eder." tesbîtini; her şeye rağmen sağduyusuna, ferâsetine güvenmek istediğim, "Türk'üm" dememesine rağmen, kendini ısrarla millet ferdi olarak tarif eden, "Tek Millet" inancında müştereğimiz olan Başbakan'a; altını kırmızıyla ve kalınca çizerek hatırlatmak isterim: Kendilerinin Kasımpaşalı duruşları da, bu "millet sarhoşluğu" tezâhürlerindendir. Millî ahvâlimizin sür'atle farkına vararak; meselelere, ayıkmış bir millet evlâdı olarak bakmasını istiyor, diliyor, ısrarla rica ediyorum...
Sonra korkarım ve çok korkarım ki; "Sarhoşun defteri okunmaz!" delikanlılık raconuna muhatap kalacağız!...
Ve yine endişeyle hatırlatırım ki; "Akacak kandan her kes sorumlu olur." kararı da geçerlilik, kesin haklılık kazanacak ve her kesin bir hesaplaşmayla muhataplığı başlayacak... Bilinmeli ki; kan uykusu olmaz! Kanla uyunmaz! Kimse, hele Türk Milleti kanla uyutulamaz! Ancak kanda boğulunur...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: