Pazar, Aralık 21, 2008

ÖNÜMÜZDE SEÇİM VAR...

Mâhir bir adamdı. Ehîl bir Türk'tü...
Aynı zamanda donanımlı, kararlı bir kanaat önderi... Önce çileleriyle dikkat çekip, sonra fikirleri sâyesinde yakınına çektiklerine, yaşantısıyla örnek olmayı başarmış bir önder...
Fikri-zikri bir... Yaşamadığını söylemeyen, söylediğini mutlaka yaşayan ve yapan örnek bir kişi... Düşünen, fikir üreten ve ürettiği fikirlerini uygulayabilecek cesârette bir devrimci... İbâdet ve helâl kazanç için çalışmayı yarıştıran; ihtiyaçlıların, Tanrı'dan dilediklerinden kendinde olanı, hiç kimseye belli etmeden ulaştırabilecek kadar sahâvet sahibi... Îmanlı, Türk gönüllü, güzel insandı vesselâm...
Kendisine ilgi duyan, cezbesine kapılarak yakınına gelenler olmuş. Onlardan önemsediklerini, kendisine benzetebileceğine inandıklarını; hem fikirlerini öğretmek, hem de mücâdeleciliği aşılamak için seçtiği "ideal çırakları" edinmiş. Çıraklar, aynı zamanda seçtiği ülküdaşları... Hepsinin zekâ ve hafızaları dipdiri, hepsi bilgiye susamış, meraklı, cesûr ve idealist gençler seçilenler... Hepsi, öğrendikçe bir şey bilmediğinin ve bir şey bilmemekten kurtulmanın mümkün olmadığını bilecek kadar münevver insan adayları...
Her idealist gencin; en yakın arkadaşıyla bile paylaşmaktan hayâ ettiği ülküleri oluşmuş. Gençlerin şahsî hayâllerinin, ülkülerinin nerdeyse birbirinin aynı olduğunu, kısa sürede Başbuğ'laştıracakları Hocalarından başka bilen yok. Bütün öğrencilerin, birbirinin aynı olan ülkülerinin birinci sırasını; önce karakter ve ahlâk, sonra idealistlik-ülkücülük anlamında Başbuğ'larına benzeyebilmek. Sonraki, yine birbirine benzer idealler; buradan öğrendiklerini, Başbuğ'larından topladıklarını, bir gün mutlaka O'nun yetki vermesi ve yönlendirmesiyle, bir yerlere taşımak ve O'na benzer insanların çoğalmasına gayret etmek...
Yine hepsi, Başbuğ'larıyla paylaştıkları ikili sohbetlerinde, gittikleri yerlerde de; şimdi olduğu gibi sadece itiraz etmeyi, sadece muhalif olmayı aydınlık zanneden; toplumun dışladığı bütün fevrî davranışları demokratlık ve kişisel özgürlük diye isimlendiren ve kendilerinin "Ocak"larından "tek tip" insanlar, "komando"lar yetiştirilmeğe çalışıldığı iddiasında bulunan, şahsî çıkarlarına, benliklerine, nefslerine esîr, bağnaz-tutucu-gerici, uzaktan kumandalı, millîliği inkâr eden, bölücü, halkçılık ve demokratlık maskeli kişilerin olabileceğini biliyorlar.
Ve hepsi; Başbuğ'larının yıllardır yapılan bu haksız, bu insafsız ve iftira saldırılar karşısında aslâ gerilemediğini görerek ve o saldırganların inâdına her geçen gün kendilerine benzeyen insan sayısındaki artışın farkında olarak, gidecekleri yerlerde bu benzer güzel insanların sayısını çoğaltmanın hayâlindeydi...
Babalarından ileri, çocuklarından geri ama sadece üreterek ilerlemeği, sadece üreterek ülkeye faydalı olurken kazanmayı ve kazandırmayı hedefleyen, "Yüz milyonluk Milliyetçi Türkiye" idealinin sahipleri... Dünlerinden korkan ve inkâr eden, yarınlardan ümîdi kesik, Batı kompleksli bizârları bile dışlamayan, onları tesellî edecek sözleri ve millî vaatleri olan donanımlı ülkücülerdi...
Başbuğ'larının, tarîhi Türk Bilgelerden aktardığı; "Birbirinizi methedin." ve; "Allah'ın ve yasaların yasaklarına uyun." Öğütlerini, yaşama düstûru edinmiş; "Her türlü kültür emperyalizmine hayır." düşünceli meşrû delikanlılardı. Atalarını, dedelerini, cedlerini çok iyi tanıyan; geçmişten aldıkları güzellikleri yarınlara taşıyabilmek için ellerinden geldiğince koruyarak yaşamaya gayret eden mutaassıp-ülkücü bir öbeklerdi. Emâneti ehline vermeği iman gereği sayan, kendilerine emânet edilmiş saydıkları töre ve türeye aslâ hiyânet etmeyecek kadar sadık bir nesildi...
Kardeşin kardeşten farklı karakter taşımasının yaratılış özelliği olduğunu kabullenen, bu yüzden de milletlerin de birbirinden farklı olmasına hazırlıklı; "O zaman birbirinize hasım kavimler olarak yer yüzüne inin dedik." İlâhi Buyruk gereği Türklüklerinin, Kâl u Belâ'dan beri de müslüman olduklarının şuûrunda ve huzûrunda olan bir îman ehli... Tanrı Dağı kadar Türk, Hıra Dağı kadar Müslümanlardı... Son yüz yılın, Son Başbuğ'u Türkeş'ten mülhem, "Yıldırımdan tipiden kasırgadan yılmayan/ölümlerle eğlenen tunç yürekli Türkleriz" diyebilen cesûr Türklerdi...
Bu tarifte, bu karakterde, bu donanımda bir nesil, hâlâ var mı? Var Elhamdülillah...
Sayıları, daha 40 yıl evvel, bütün Türkiye'de iki elin parmaklarını geçemeyen, ama şimdilerde milyonlarla sayılamayacak kadar çok nesiller var. Dede, oğul ve torundan mürekkep üç nesil Ülkücü, artık aynı hanelerde var şükürler olsun... Bu nesil ve nesilleri Türk Milleti'ne kazandıran Başbuğlar'dan da Allah razı olsun... Rehberleri Kur'an, hedefleri Turan olan idealistlerin adını Ülkücü koyarak, Türk Milleti'nin emrine yönlendiren Alperenlerden Allah razı olsun... Önümüzdeki günlerde, yerel seçimler var. Bu ülkücülerden epeycesi, kendi bölgelerinde yerel külfetlerin altına girmeğe tâlipler. Belediye başkanlıklarına aday olacaklar. Allah, yardımcıları olsun, yöre insanlarına da onları fark edecek ferâseti versin inşallah...
"Biz turfanı yarattık uyku uyurken Batı/Nuh doğmadan kişnedi ordularımızın atı"
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN SÜTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: