Cuma, Aralık 19, 2008

YALNIZLIĞA MAHKÛM, ENTELLER!...

Yaratılışları gereği, birbirine saldıran, birbirine içgüdüsel olarak hasım hayvanlar vardır. Bunlar dünyanın her yerinde bilinir. Meselâ; kedi ile köpek, eşek ile kurt, at ile ayı aklıma ilk gelen hasım hayvanlar...
Kedinin kuşa, balığa düşkünlüğü, kurdun koyuna, tilkinin tavuğa düşkünlüğü de binlerce yıllık gözlemlerle tesbît edilmiştir.
Son zamanlarda çok duyduğum ve kulak ardı ederek duymazdan geldiğim bir zorlama söz var; "Hayvan sevmeyen, insan sevemez!" miş!... Bunu söyleyen, entel görünmeğe gayret eden veya feministliklerini hayvanlarla maskelemeğe örtmeğe çalışan, -özellikle de- kadınlarımızın çoğu da sevdiklerini iddia ettikleri hayvanlardan korkarlar! Hem sever hem de korkarlar nasıl bir sevgiyse!...
Tamamen aksi bir davranışla, evlerini nerdeyse hayvanat bahçesine çevirmiş ama hayvan sevgisiyle insan sevgisini birbirine asla karıştırmayan örnekler de vardır. Veya sayısız suç faillerinin, sayısız ağır suçluların cezaevlerindeki hayvan sevgileri, akıllara zarar verecek boyuttadır. Bazılarının hayatları, "Alkatraz Kuşçusu" gibi klasikleşmiş roman veya film bile olmuştur.
Hayvanlardan ev sahipliğine geçelim. Bir ev düşünelim. Kedi, köpek, akvaryum ve kuşların olduğu, ayrıca rengârenk çiçeklerin bakıldığı bir ev... Kedi ile köpeğin hasımlığı; kedinin kuş ve balığa olan zaafı, kuşların çiçeklere vereceği zarar bilinmesine rağmen, bir evde bunların bir arada olmaları mümkün. Çünkü bu imkânsızları oldurabilen, insanın aklı ve hükmetme özelliğidir. Kedi ile köpeği, kuş ile kediyi, akvaryumda balıkla kediyi bir arada yaşamaya mecbur eden insanın, ev sahibinin onları asla kontrolden bırakmamak gibi bir mecburiyeti vardır. Ev sahibinin bir anlık kontrol boşluğu; ya kedinin kuşa veya akvaryuma bir zarar vermesine; ya kuşların çiçeklere zarar vermesine, ya da köpeğin kediye bir zarar vermesine sebep olur. Demek ki maharet; bir arada yaşayan birbirine hasım yaratılışlı hayvanlarda değil, onları bir arada yaşatan insan iradesindedir.
Şimdi evden de bir ülkeye çıkalım. Bir coğrafyada farklı etnik kökten insanlar yaşayabilirler. Tarih, kim ne derse desin bir milletler mücadelesidir. Farklı etnik köklerin, hâkimiyet kurmak için birbirleri ile girdiği uğraşların, mücadelelerin hikâyeleridir tarih. Kurulan hâkimiyetin adı, teşkil edilmiş milletlerin adına da devlet denir. Devlet kuran, yönetimi ve hakimiyeti eline almış olan milletin yapacağı ilk işi de; farklı etnik kökten insanları, bir arada yaşamaya mecbûr kılmaktır. Kelimeyi seçerek kullanıyorum "bir arada yaşamaya mecbûr etmek".
Kontrollü bir ev sahibi gibi; kedi ile köpeğin, balık, kuş ve kedinin, kuşlar ile çiçeklerin bir arada yaşamasını temin eden ve o hayvanları bir arada yaşamaya mecbûr eden kontrollü ev sahibi misali, devletli millet; farklı halkları bir arada, uyum içinde, bir yasa ve nizâm içinde yaşamaya mecbûr etmeği başarmak mecbûriyetindedir.
Başka türlü devlet olunmaz, başka türlü devlet kalınmaz.
Devlet yönetimlerinde, yönetim sistemi gereği farklı etnik kökten insanların görevlendirilmeleri olacaktır. Olmalıdır. Birlikte yaşamanın mecbûriyeti yanında, bazı getirileri de mutlaka olmalıdır ama kontrol, kesinlikle ama kesinlikle ev sahibinin, devlet sahibi milletin elinde olmalıdır.
Ola ki; son zamanlarda ülkemizde de görüldüğü gibi demokrat maskeli, AB ve ABD organize ve dayatmalarıyla insan hakları maskeli "Dolma Kalemler"in, bir "özür dileme sendromları" olursa, devletin aslî sahiplerinin, anında kontrolü ele almaları mecbûriyeti hasıl olur. Kontrol elden çıkarsa devletlilik zorlaşır, devletin bekası tehlikeye düşer. Devletinin tehlikeye düşmesi halinde de tepki vermeyecek, korunma-savunma refleksini göstermeyecek hiç bir millet te yoktur...
Milliyetçilik yapmadan devlet kurmak, devletliliği devam ettirmek tek kelimeyle imkânsızdır. Başbakan'a son zamanlardaki milliyetçi söylemlerinden dolayı; "Bu milliyetçilik bir gün seni de ham yapar." diye ukalalaşan "Dolma Kalem"e de, Çandar'a da; "Eğer azcık akıllı olmazsan, millet; seni safra sayar içinden atar! Sudan çıkmış balık misâli, hem susuzluktan hem de esen rüzgârdan üşüyerek yok olmaya, bir yalnızlığa mahkûm eder!" diye hatırlatırım.
Siz "Dolma Kalemler"in en büyük korkunuzsa, yalnız kalmaktır. Hem yalnızlıktan ödünüz kopar, hem de yalnız kaldığınızda, birbirinize saldırır ziyankârlaşırsınız, hem de güçlü irâdeye anında yalakalaşırsınız...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÜNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLANM

Hiç yorum yok: