Cuma, Aralık 12, 2008

NEDEN? NİÇİN? NİYE?...

Aylardır "Neden? N'için? Niye?" diye kafa patlatıyorum. Onlarca yıldır bütün dış güçlerin ve yerli işbirlikçilerin gayretleriyle içerde ve dışarda çok dağınık bir Türkiye manzarası var!...
Siyasetçilerin de, ticaretçilerin de, cemaatçilerin de suçu başkalarına atmaktan; "Bizden öncekiler şöyle yapmasaydı... Enkaz devraldık!" şeklinde ma'zeret üretmekten başka işleri yok! Mezheplerin, sayısız tarîkat ve cemaatlerin arasında kaybolmuş bir İslamiyet; altmışa yakın parti arasında kaybolmuş bir siyâset yaşıyoruz! Hortumcular, hayaliciler, tefeciler,rantiyeciler ve mafya arasında el değiştiren bir ticaretimiz var! Dinimizin, siyasetimizin, ticaretimizin kayıplar yaşadığı zamanımızda, teknolojinin tetiklemesiyle ahlâkımız da irtifa kaybetti, araki bulasın!...
Cami cemaatine irticacı, camiye gitmeyene imansız diye saldırdık! Milletini sevene şövenist, devletini sevene faşist, ordusunu sevene cuntacı, komüniste yurt sever, vatansevere gerici, bölücüye demokrat diyerek zamanı ziyân ettik! Sonunda milleti halklar, millîyi ulusal, milliyetçiyi ulusalcı, ihâneti demokrasi, demokrasiyi bölücülere maske diye ortada bıraktık! Bir arada duramadığımızdan, içerde ve dışarda yutmak için pusu kuranlara kolay yem olmaya başladık!... Niye Allah aşkına?!...
Bu kadar dağınıklığı, ruhsatsız avcılara av olacak kadar aptallığı tekrar ederek, Aziz Nesin'i haklı çıkarmaya mı çalıştık? Muhteşem Türk Atatürk'ün; "Türk Milleti zekidir, çalışkandır..." tarifini ne zaman ve niye kaybettik?
Altmışa yakın siyâsi partimiz var! Yani siyâsetimiz altmış parça! Bu altmış siyâsi partimizin kendi içlerinde de birlik-beraberlik yok! Bütün partilerimizde bir iç kaynama, bir iç hesaplaşma!... "Milliyetsiz Milliyetçiler" yüzünden, her parti de kendi içinde altmış parça!...
Bir zamanlar sağcı-solcu vardı. Sağ solu, sol sağı bilirdi. Sağın sağcı, solun solcu söylemleri vardı. Şimdi ne sağcı var, ne de solcu! Kimin söylemi kimin ağzında belli değil! En solcu partiler; "Din elden gidiyor!..." diye feryat ederken; en dinci geçinen partilerin ağzında, sosyalist söylemler!... Aklı karışan ve yollarda dizilen kervanlara katılmaktan başka akıllılık bilmeyen siyasetçilerimiz de bu kargaşadan bunalarak Deprem Çadırlarına sığınıyorlar! Her deprem çadırının ömrü, deprem riskinin bitmesine kadar olduğundan bu bir araya gelen deprem çadırı sakinleri, çok çabuk dağılıyorlar! Yaklaşık elli yıldır her on sene de bir tekrarlanan ve demokrasi adıyla yapılan sahte depremler yüzünden oluşan deprem çadırlarında toplanıp-dağılarak bu günlere geldik! Bu kadar depreme rağmen yıkılmadık farkında mıyız? Hâlâ ayaktayız!
Elli yıldaki depreme dayanıklı siyasi oluşumlarımızın temelinde, Türk Milliyetçiliği olmasaydı dayanabilir miydik? MHP, bu sûni demokrasi depremlerine karşı tavrında bir değişikliğe tenezzül etmeseydi, manzara bu mu olurdu?
Siyasi, demokratik deprem yapıcılar, büyük senaristler; Başbuğ'un ölümünden sonra evlatları, miras paylaşımı tahrikiyle birbirinin üzerine saldılar! Asıl mirasta yâni siyâsi mirasta hiç hakları olmayan, devşirme evlatlıklar da bu kavgaya, çok ihtirasla katıldılar! Allah'tan binanın mimarı, ehîl bir mimar... Allah'tan binanın temeli çok sağlam... Bu temel sağlamlığı sâyesinde, MHP ve Ülkücü Hareket bu depremlere, bu kadar dayandı...
Artık ya MHP'nin sür'atle bu deprem yapıcılarla ilişkisini kesmesi; ya da, Türk Milliyetçilerinin milliyetçiliği reddederek; "ideolojik ağırlıkları" atan, Devlet Bahçeli'yi terk etmesi lâzım!...
Türk Milleti'nin, cumhuriyet tarihinde Ülkücü Harekete ve Türk Milliyetçilerine bu kadar âcil ihtiyacı olmamıştır! Türk Milliyetçileri; milletin kendilerine olan ihtiyacını çok iyi okumalı ve süratle, deprem çadırlarına alternatif, kalıcı deprem konutu projelerini sunmalıdır... Ülkücüler; Türk siyaset alanında da, "Türk Mucizesi"ni gerçekleştirmek mecbûriyetindedir. Türkiye'nin, Avrupa'nın hatta dünyanın en kalifiye siyâset ve düşünce adamlarını Ülkücü Hareket yetiştirmiştir. Bu kalifiye ve ülkücü insanları tek-tek tesbit ederek bir çatı altında toplamak Türk Milliyetçileri'nin aslî ve birinci görevleri olmalıdır... Milletin, bu yetişmiş Ülkü Devleri'nin bir araya gelmelerini beklemek gibi bir lüksü kalmamıştır! Geçen her gün, geç kalmışlıktır ve bu geç kalmışlığın ceremesini, Devletimiz-Milletimiz çekmektedir... Hiç bir ülkücünün de buna rızası olmamalıdır...
Yaşasın Yeniden Türk Milliyetçiliği...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: