Pazartesi, Ağustos 24, 2009

ANCAK, AYNI BEDELLE ...

Açılın, "Açılım" geliyormuş! Kaçılın; içerde demokrat, dışarda diplomat korkakların, teslîmiyetçilerin, işbirlikçi 'Dolma Kalemler'in, Karen Fogg çocuklarının "Açılım"ı geliyormuş!
Kültür alış verişinin, sadece alışa terk edildiği; "O rus bu çocuğu mutlu eder!" tekerlemesinin kültürleştirildiği demokratik günler geliyormuş!
Her kes sorsun kendine artık: Babasının Çanakkale'de öldürülüşünden dolayı Gâzi Mustafa Kemâl Paşa'ya kızgın ve kindâr bakışlar atan Anzak Subayı'nın, davranış nedenini öğrendikten sonra; "Sorun bakalım, babasının Çanakkale'de ne işi varmış?" diye cevapla öğütleyen Kahramanın ahfâdı ve vârisleri biz miyiz?
Eline silâh alıp dağa çıkan, AB ve ABD teşvikleriyle karakollarımızı basan, yollarımızı kesen, köylerimize saldıran, bebekleri kalaşnikoflarla tarayan ve Mehmetçik tarafından itlâf edilen, leşlerin ağlayan analarına sorsun herkes: "Ne arıyordu oğlun dağlarımızda?"
"Açılım" sevdâlısı, devlet yönetiminde yetersiz, içerde demokrat, dışarda diplomatlaşan, sandıktan çıkan oylarla güç vehmeden gayr-ı millî siyâsi erke sorsun her kes, öncelikle çocuğu şehit olan oy vermiş ana-babalar sorsun: "Ben çocuğumu, kınalayarak Vatana kurban göndermiştim zâten! Mehmedim'in karşısına silâhla çıkan hâinler ne arıyordu dağlarımda?"
Devletler arası ilişkilerde dostluğun olmadığını, olamayacağını; milletler arası ilişkilerde, millî çıkarların korunduğunu, hakkın her zaman kuvvetlinin olduğunu ve bütün kalıcı barışların, kanlı savaşlar sonunda sağlandığını bilmeyen veya ölmekten korkanların, asla barışı temîn edemeyeceğini, birileri söylemek zorunda!
Milli Güvenlik Kurulu'ndan, "Terörle sonuna kadar mücâdele." tavsiye kararı çıkmıyorsa; 30 Ağustos'ta bütün Sancakların Ankara'ya çağrıldığı söyleniyorsa; Milletin Zâfer Bayramı'nı kutlamak için meydanları doldurmasından çekiniliyor ve bunu teşvîk edenler, göz altına alınmak endişesi taşıyorlarsa; "Kanınız yerde kalmayacak!" diye şehît Silah Arkadaşlarına söz veren Silâhlı Kuvvetlerimiz bile sustuysa; Vatan kalsın diye uğrunda ölmeğe devam edilen dağlarımızdan "Ne mutlu Türk'üm diyene" imzası silinmek isteniyorsa; üzerinde, milyonlarca şehît verdikten sonra Vatan diye gezdiğimiz topraklarda "Türk'üm." diyerek gezemeyeceksek, Türk kimliğimizle bizim demokratik haklarımıza ne oldu? Türk Milleti olarak, üç-beş şövenist-ırkçı-faşist, vatan hâini, Kürtçü demokratik haklar kazansın diye mi öldük biz?
Ahmet Arif Bey, "Başımıza Gelenler" kitabında; "Tedbirsiz ve kararsız oluşumuz yüzünden, hristiyan tebâmız şöyle sursun; devletimiz Türk, Arnavut, Kürt, Arap gibi çeşitli müslüman kavimlerden teşekkül ettiği halde, vatanın müdâfaası ve islâmiyetin muhâfazası, şurada on iki milyondan fazla tahmîn edemediğimiz Türkçe konuşan ahâlimizin hamiyetli omuzlarına yüklendi." diye anlatmış 93 Osmanlı-Rus Harbi'ni...
İstiklâl Harbimizde de; biz Türkler şühedâmızla, yapılan zûlümlere mukavemetimizle öğünürken onlar; çeteler kurarak ordumuza arkadan vuran, millete soygun için zûlmeden eşkiyalarıyla övünmediler mi? Kurtuluş Savaşımız'da bize ihânet edenler, şimdiki PeKaKa'lıların dedeleri değil miydi?
Ya akıllı olacaklar, ya da akıllı olacaklar!
Helikopterde gözleri açılır açılmaz, suçlu kedi misâli Devletin emrinde olduğunu, anasının Türk olduğunu söyleyen korkak sünepenin şimdi cezaevinden kestiği ahkâma kananların sonu, Vallahi dedeleri gibi olur! Ve hepsine yazık olur!
Peşinden gittikleri bu şövenistler, vampirlerdir! Bunlar taşeron, kiralık katillerdir! Bunlar, kucağımızda oturup sakalımızı yolan alçaklardır! Ne bir Kürdümüzü, ne de bir çakılımızı bu nâmertlere vermedik, vermeyiz de!
Bu işler; iki siyâsinin, sandıktan aldıkları sanal güçle o-la-maaaaaz! Biz Vatanımızı ve Cumhuriyetimizi, şühedâ dedemizin kanı pahasına, canı pahasına kazandık! Ancak aynı bedelle vaz geçeriz! Bizler evlâd-ı şühedâyız ve sâdık vâris Türkleriz!
Düşünün bir daha! Ya akıllı olun, ya da akıllı olun vesselâm.
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: