Cumartesi, Ağustos 22, 2009

BAŞIMIZA GELE/CEK/NLER...

Ramazan mübareğe, çok ama çok gergin girdik! Sağ olsunlar büyüklerimiz!
Cuma namazı sonrası gazeteciler tarafından karşılanan Başbakan; "Ananı da al git!" üslûbunu biraz daha nezâket ve nezâhetten uzaklaştırarak; "Bir kağıt almış dolaşıyorlar; 'Amerika’nın bir projesidir bu...' Bunu ispat ederlerse her şeye varım. Ama ispat edemezlerse alçaktırlar, namussuzdurlar. Bu kadar açık, bu kadar ağır konuşuyorum!" dediler! Yakışır!...
Sıradan insanların, sokakta kullandıklarında cinâyet sebebi olan hakâretler-küfürler, malesef siyâset literâtürüne sokuldu! Oruçluluğun verdiği gerginlikle sarf edilmiş bir cümle, kastını aşan bir cümle, tahrik üzerine sarf edilmiş bir cümle olabilir mi diye, saatlerdir kafa patlatıyor ve muhatabı, nasıl bir cevap verecek diye büyük bir gerginlikle bekliyorum!...
Milletin bu ağız dalaşından çâre çıkmasını beklediği mi zannediliyor acaba?
Adını resmî ağızların "Demokratik Açılım" koyduğu ama dağdaki Kürt çobanın da, şehirdeki Türk'ün de "Kürt Açılımı" dediği ve hiç kimsenin içeriği hakkında, resmen bilgilendirilmediği bir "s/açılım" üzerinde körler kavgasına dönüştürüldü iş!
Tam bu sırada, hatta bu seviyeli ağız dalaşından önce, Prof. Dr. Ümit Özdağ stratejist ve münevver bir tavırla, güncel olayların müşâveresini yapıp bir yöntem belirleyebilmek için bildiği münevverlerle paylaştığı bir makale-mektup yayınladı.
Makalede Prof. Özdağ; "Düşük Yoğunluklu Çatışma (DYÇ)'lar konvansiyonel savaşlardan farklı olarak, çatışmanın doğası açısından siyasi niteliğe sahiptir. Konvansiyonel savaşta, bütün milli güç unsurları, savaşın zaferle bitmesi için silahlı kuvvetleri destekler. DYÇ’de ise başarı için silahlı kuvvetler, diğer milli güç unsurlarını desteklerler. Diğer bir ifade ile doğası siyasi olan mücadelenin ana yöntemi de siyasi olmalıdır. Ordu, savunulan siyasal konseptin/çözümün gerçekleşmesi için yol açar." diyor. İçeriği saklanan ve ortalarda "Açılım" diye başlatılan bir kamplaşma öncesi, âkil adamlar meseleyi sakin kafayla ve dünyadaki örnekleriyle de benzeştirerek sorgulamaya başlamış.
Yandaş medya ve basında yer bulmaz elbette bu âkil sorgulama! Onlara reyting lazım, tiraj lâzım!... Keçi can havlindeyken kasabın yağ araması mantığı bu! Ne insafla, ne de vicdanla asla bağdaşmaz!
Prof. Dr. Özdağ, makalenin sonlarında;" Toplumda bu kadar büyük beklentiler uyandıran AKP Hükümeti, Kürt Açılımından sonra terör devam edince çok ağır bir siyasal darbe alacaktır. Demek ki, ikinci yola girildikten sonra PKK’yı dolaylı/dolaysız muhatap almayan bir açılım terörün devamını engellemediği için sonuç alamaz. Aksine örgüte, 'Bu verilenleri de PKK’nin silahlı mücadelesi vermiştir, şimdi Kuzey Irak’ta de facto bağımsız bir Kürt devletinin olduğu ortamda Kürt bağımsızlık mücadelesi çok daha kolay olacaktır.' şeklinde propaganda yapma imkânı verecektir." diye bir tesbît yapıyor.
Akillerin, gerçek çözüm ve çâreler aradığı zamanda kendilerini tepede zannedenler, ağız dalaşını tercîh edince, aklıma "Başımıza Gelenler"in ön sözünün son bölümleri geldi. "Devletimiz henüz yaşamaktayken, aziz torunlarımız, ümmetinin ahlâkına musallat olan bozukluğun giderilmesine, Allah için, el birliğiyle çalışsınlar. Kahramanlık rûhunu ve milleti yaşatma aşkını, en ücra yerlerdeki köylerin mekteplerine kadar götürecek parlak fikirli muallimler arasınlar; yok ise, yetiştirsinler. Bilhassa bu harpten sonra Rumeli’deki, Bulgaristan’daki kardeşlerimizin görüp geçirdikleri halleri ve zulümleri, duçar oldukları ikinci Endülüs faciasını unutmasınlar. Bir üçüncüsüne düşmemek için gerçekten uyanık olsunlar." demişti Mehmet Arif Bey!
Millet olarak, aynı oyuna üçüncü kere düşecek kadar basîretsiz, ferâsetsiz, hatta Aziz Nesin tarifli olamayız değil mi?
Türk Milleti! Kendine dön!
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: