Perşembe, Ağustos 13, 2009

OYUNUN SON SAHNESİ!...

Particilik taassûbunu münevverlik, adamcılık taassubunu aydın/cı/lık zanneden, tutsak edilmiş akıllara, prangalanmış vicdanlara seslenmekten başka çarem yok maalesef!
Akılları tutsak olsa da, vicdanları prangalanmış olsa da söylediklerimize -itiraz etmek için de olsa- onlardan başka kulak veren yok!
Hür aklımızla, Müslüman Türklüğümüzün yaratılış özelliğimizle gösterdiğimiz muhalif duruşumuzdan dolayı aldığımız en büyük iltifat "hâin" olmasına rağmen bize bu iltifatı lâyık gören yüreklere seslenmekten başka çarem yok!
Kurnaz köy politikacıları gibi, cemaat içinde birbirleri aleyhinde en gâliz küfürleri edip kapalı kapılar arkasında oylarını sayanlara, taassup derecesindeki sadakati yargılasam da, bu günlük-eyyamcı taassûba itiraz etsem de, onlardan başka seslenebileceğim kimse de yok!
Menfî görülen bütün özelliklerine rağmen güzellliklerinden emin olduğum bu kanaat önderlerine, sorarak seslenmekten başka çârem yok!
Meselâ;
Son günlerde Türk kimliğini, Atatürk'ün kurduğu partinin söylemiyle kullanmaya başlayan Deniz Baykal'ın; yıllardır tanıdığı, sermâyeden aldığı maaşla il başkanlığı yaptığını bildiği, Millî Görüşçülerin akıncılarından olduğunu, belediye başkanlığını tamamlamasına mer'i yasaların engel olduğunu bildiği; sistemle, cumhuriyetle, laiklikle, Atatürk ve düşünceleriyle açıkça savaştığını bildiği yasaklı bir siyâsinin, önündeki engelleri kaldırıp Siirt'ten seçilerek Başbakanlığa çıkmasına yardımcı olarak demokratlık gösterisine; gaflet denilmezse, dalâlet denilmezse "ve hatta..." ne denir?
Bu kadar kimliği-kişiliği, düşünceleri açık birisinin demokratlık adına önünü açmak; gaflet değilse, dalâlet değilse, "ve hatta ..." nedir?
Son günlerde "Daha fazla demokrasi" adıyla ortaya atılan aslında yıllardır beslenip gözümüzün önünde semirtilerek ortaya koyulan "Kürt Açılımı"na, zehir zemberek saldırılarla karşı çıkan Devlet Bahçeli'nin; Türk Milliyetçisi bir partinin genel başkanı olarak, demokratlık adına; farklılıkların farkındalık gibi, Gâzi Meclis'in rengini bölücülerle tamamlamak gibi hareketlerine; hatta onlarca yıldır fikrî kimliği bilinen, Arap Yarımadası'nda yeşil sermâye kuruluşlarında yaptığı görevden başka bürokratik deneyimi olmayan; yıllarca Atatürk'ü, Türklüğü, laikliği, milliyetçiliği ilkellik sayan; muhalefetteyken başka, iktidardayken yüzde yüz başka konuşan, takıyyeciliği bilinen birisinin Köşk'e çıkışını Recep Tayyip Erdoğan'a rağmen kolaylaştırmak; gaflet değilse, dalâlet değilse, "ve hatta ..." nedir?
Taşın baş yaracağını, suyun boğup ateşin yakacağını; başı kırılan, boğulma tehlikesi atlatan, parmağını zorla yakan çocuklar bile bilirken bilmez davranıp koyun sürüsü önündeki keçi misâli suya dalan, ateşe atlayan, başını taşa uzatan kişiler aptal değilse, gaflette, dalâlette değilse, "ve hatta ..." nedir?
Bu son açılımdan da bir şey çıkmayacağını, bir şey olmayacağını hepimiz biliyoruz aslında! Soyadıyla kavgalı Ahmet'in eş başkanı Ayna'sızın; "Yapacaktım CHP ve MHP bırakmadı! Oyununa gelmeyin!" davetiyle, neyin-nelerin yapılmayacağı o kadar açık ki!
Onar yıllık periyotlarla kahramanları hainleştirme, hainleri kahramanlaştırma operasyonunun son sahnesini izliyoruz!
Oyunun son on yıllık periyotunun tamamlanmasına, üç-dört yıl kaldı! Üç veya dört yıl sonra şu anda hainleştirilenlerin kahramanlaştırıldığını ve gerçekten kahramanların yanına gerçek hainlerin de katıldığını görüp gene hayret edeceğiz!
Allah aşkına Türk Milleti, Tanrı aşkına Türk Budun!
Bu kadar entel-sessiz seyircilik, sana uymaz! Çok açıkça millî sporların olan ciriti, biniciliği, güreşi, kılıç-kalkanı dramatize edip opera gibi sahneye almışlar yeşil çayırlardan! Bu sporların seyirciliği, opera seyirciliğinden farklı değil midir?
Opera-dram-tiyatro sessiz, bizim sporlarımız ateşli tezahüratlarla seyredilmez mi?
"TÜRK BUDUN, ÖKÜN!"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: