Pazar, Nisan 25, 2010

ASARSINIZ SULTANIM, KESERSİNİZ!...

İnsanın fikri neyse zikri odur ya! Yani insan hangi dilden, ne düşünürse dili de onu söyler ya!
"Yetki sende, ister asarsın, ister kesersin." diye zikretti Recep Tayyip Erdoğan! Hem de onlarca yıldır; "Demokrasi araçtır! Demokrasi gereken durakta inilecek tramvaydır. Bu tramvaydan inen yerini kaybeder." diye alay ettiği demokratların gözlerinin içine baka baka, hem de canlı yayında bütün millete!
"Yetki bende, ister asarım, ister keserim." dedi Başbakan! Az dedi!
Geçtiğimiz günlerde okumuştum: AKP'nin kuruluş yıldönümü törenlerinden birinde; "Çocukluğumuzu bize bağışlayan Tayyip'e teşekkürler." pankartı dikkat çeker. Pankartı taşıyan yaşlı adam, korumalar tarafından sorgulanır; "Sen ne demek istiyorsun? Kimle alay ediyorsun? Senin çocukluğunda Tayyip doğmamıştı bile!" diye de öfkelenirler yaşlı adama. Adam; "Ben de o yüzden hem Allah'a şükrediyor, hem de ona teşekkür ediyorum ya!" demiş!...
Çocukluk yıllarında doğmadığı için Allah'a şükreden, Tayyip'e teşekkür eden yaşlıların yanında bir de, çocuklukları gasp edilen, Atatürk'ün emânet ettiği kazanımları yok sayılan ve "Yetki bende ister asarım, ister keserim!" diye ulu orta tehdît eden Erdoğan'a buğz eden, beddua eden bir nesil olacak!
Açılımlar sayesinde peşpeşe patlayan yumruklardan sonra, yakın dövüş uzmanı korumalara rağbet artmışmış! Artık king-boks müsabakaları izleyeceğiz demek ki!
Milletle king-boksçu korumaların yumruk gücü yarışını inşallah hiç görmeyiz!
"Bal tutan parmak yalar!" bid'atını; "Benim memurum işini bilir!" şeklinde zâhidleştiren Özal'la başlayan devlet malı yağması; "Bir kere delmekle bir şey olmaz!"la delinmeye Özal'la başlanan Anayasa, o günden bu güne zâhid kadrolarca kevgire döndürüldü!
Gagası, kanatları, kuyruğundan sonra uzun bacakları da kesilerek kuşa döndürülen leylek misâli, Anayasa Tayyip Yasası'na dönüştürülmek üzere! Leyleği kuşa, anayasayı kevgire dönüştüren, bal tutup parmak yalayan zâhidân, arı kovanına dokunmasa itirazımız belki olmazdı ama kovanı tütsülüyorlar! Devleti tahrip ediyorlar!
Dört koldan, ballı parmaklarını yalayarak saldıran zâhidânla muhatabız!
Çocuklarını Amerika'da özel kolejlerde okutmak mecbûriyetinde kalan zâlim mağdurlarla muhatabız! Yirmi yıl önce delik ayakkabılı olduğunu kendinden öğrendiğimiz, dünyânın en zengin sekiz liderinin arasında yer alan süpper başarılı bir Başbakan'la muhatabız! "temiz kardeşimiz." diye arkalanan dokunulmaz zâhidâna muhatabız!
Bu arada dostları zahmete sokmamak için Osmanlıca'da zâhid'in çok aşırı sofu, zâhidân'ın çok aşırı sofular anlamında olduğunu da not düşelim.
"Yeniden Osmanlıcı"ların, "İkinci Cumhuriyetçiler"in, "Karşı Devrimciler"in, hatta 68 Kuşağı'ından geçinen, Devrimcilerin mâzilerine ihânet eden, dönen-değişen-gelişen, demokrat, liberal "Dolma Kalemler"in zâhidâne saldırılarına muhatabız!
"Yetki bende. İster asarım, ister keserim!" mantığı, padişah mantığıdır! İsterse asan, isterse kesen padişah mantığına da; "Fermân padişahın, dağlar bizimdir." diye kafa tutmuş bir millet ahfâdı olarak, dededen toruna 'Devlet-i Ebed Müddet' inancıyla yaşamış bir aile bireyi olarak, hiç 'Sistem-i Ebed Müddet' dememiş, bağnazlaşmamış, yobazlaşmamış, fanatikleşmemiş, hür akıllı bir Türk olarak, son "demokrat sultanımız"a; "Yanlış yoldasınız! Siz olmadan hiç olacaklarını bilen hiçlerin doldurmaları ve yönlendirmeleriyle uçurumun kenârındasınız! Yüksekten düşenlerin acıları çok daha fazla olur!" ikazımızı vicdân gereği yapalım gene de!
TANRI TÜRK'Ü KORUSUN. TÜRK TE TÜRK'Ü KORUSUN.
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: