Pazar, Ağustos 14, 2011

BİZ BUNU HAK ETTİK!

Ne oldu? Ne zaman oldu? Anlayamadık, anlatamadık! Canımızı yaktılar, "Vay!" dedik sessizce! Kan kustuk, kızılcık içtik dedik! Istırap çekip inlemedik! Ses çıkarmadan aşındık! Bütün bunları, doğru diye yaptık!...
Armudun sapıyla, üzümün çöpüyle işimiz olmaz dedik. Teşkilatımız diri, partimiz iri kalsın gerisi önemsiz dedik! Yaydan çıkmış oktuk! Meydan meydan söylenecek söz, yüreklerde köz olmalıydık! Sönmemeliydik! Söndürülmek ve söndürmek isteyenlere izin vermemeliydik!...
Heyhât! Türk Yusuflar birer birer kuyuya atıldı, izledik! Türk Yusufları kuyuya atanlar, yani hainler, kardeşleriydi! Ya Rabbi! Bu nasıl bir ihânet, nasıl bir hırs, nasıl bir hasetti? Haini kardeşleri olan Türk Yusufları, Sen'in yardımın olmadan nasıl çıkarırız kuyudan Tanrı'm?
Gece-gündüz Allah'ı zikirde kullanılan bir tesbîh dâneleriydik! İmâmemiz Müslüman Türk; dâne-dâne her birimiz Müslüman Türk'tük, ülkücüydük! İmamemiz öldü! İpimiz koparıldı, dağıldık, darmadağın edildik!
Îmanımızdan mı, aymaylığımızdan mı sevdiklerimizi hep yalnız bıraktık! Keşke sadece yalnız bıraksaydık! Tek tek kuyuya atılışlarını izledik!...
Dîn'le Devlet'i dövüştürdüler! Aynı aymazlığımızla; "Dövüştüremezler, beceremezler!" diye hamâset yaptık, kavganın alevlenmesini seyrettik!
Dîn'le Atatürk'ü dövüştürdüler! Biz hayâli bir "Îmanmetre" ile Atatürk'ün îmanını ölçmeye çalıştık! Oysa; "Artık onların amel defterleri, mühürlenmiştir." İlahi hükmünü de biliyorduk!...
Dîn'le Orduyu dövüştürdüler! Tarihin en îmanlı ordusunu, "dinsiz" ilan ettiler! Seyrettik! Türk Yusuflar'ın kuyuya atılmasına mani olması gereken Orduyu -siyasete alet ederek- pasifize ettiler! Seyrettik!...
Şimdi ise; "Ne olacak halimiz?" diye feryâtlardayız! Hem de ne olacağını bile bile, birilerine "Ne olacak?" diye soracak kadar yüzsüzleştik! Ne olacağını bilmez miyiz? Elbette daha beter olacak! Çünkü başkalarına yapılanları biz nasıl seyrettiysek, bize yapılacakları da birileri seyredecekler! Seyrettik sustuk, sustuk seyrettik! Yakında sıra bize gelecek! Liyâkatla değil, iltimasla bir yerlere taşıdıklarımız, çıkardığımız yerden bize, tepeden bakacak ve gözümüzün önünde, Türk Yusufları kuyuya atacaklar!...
Ülkücü, devrimci, ümmetçi, sağcı, solcu; vatanı, milleti, devleti, bölünmez bütünlüğü seven ne kadar fikrî topluluk varsa, tamamında "hainleştirme" devam ediyor! Ve biz, hâlâ inatla seyrediyoruz! Ülkücüler, teşkilatlarınca; devrimciler, örgütlerince; mücahitler cemaatlerince hain ilan edildiler! Meydan, hain üreticilere kaldı! Bunlara da yarın ihanet edilecek biliyoruz ama bize edilenleri izleyenlerin, hain ilan edilişlerini biz de izleyerek zevk alacak kadar bozulduk mu? Bilmiyorum!...
Bizim enerjimizi, boş işlerde tükettiler! Boşa harcayarak, güçsüzleştirilen bizimle alay ettiler! Kendimizi yenilmez savaşçı zannederdik, hayatlarında savaş görmemiş kurnazlarca bozguna uğratıldığımızı anlayamadık bile!...
Oysa biz, birbirimize mukaddeslerimize çok bağlıydık! Biz; vatan, millet, devlet, bayrak uğruna şehitliği ulaşılabilecek en büyük ikbâl bellemiş ve bilmiştik! Ne savaştan kaçtık, ne kaçanı kovaladık; ne de kaçanları, meydanı terk edenleri kimselere söylemedik bile! Yanlış yaptık!...
Yanlışlar yaptık!... Yanlışa yanlışla mukabele ederiz korkusuyla yapılan yanlışlara müdahele etmedik!... Yanlışın asıl büyüğü meğer buymuş! Yeni anladık anlamasına da artık anladığımızı anlatacak kimse kalmadı!...
"İdealist milletler, koyunlardan kahraman çıkarırken mefkûresi olmayan milletler, kahramanlarını koyunlaştırır." diye onlarca yıl bizi uyaran Atsız Bey'i de dinlemedik, ya da dinlediklerimizi unutturanları da seyrettik!...
Tapulu arazimize gecekonducular yerleştiler! Tapumuz olmasına rağmen yersiz-yurtsuz kaldık! Biz buna müstehâktık, bunu hak etmiştik! Kendi gözümüzü oyarak, görmüyorum diye feryat etmiştik! Ne artık kimse parmağımızı gözümüzden çıkarır, ne de görmemize izin verirler bir daha!
Artık bir okurumun yazdığı gibi; "Ya Tanrı Dağları'nda, ya Livâ-ül Hamd altında, ya da bir gece ansızın..." hayâlinden başka çâre kalmadı! Çünkü bütün olanları; bize biz ettik! KENDİ DÜŞEN, AĞLAR MI?
Selam, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: