Pazar, Ağustos 28, 2011

ŞEFFÂF SIRDAŞLIK!...

Sır saklayamıyoruz! Sırrımız kalmadı! Maymun vâri kıçımız açık ve bir başka kıçı açıktan nereye kaçacağımızı bilmiyoruz! En acısı, Türk'ün teamülünde kaçmak yok! Kaçmayı bilmeyen bir milletin devletine, kaçmak için idman yaptırıyorlar! Olmuyor!
"Tele teknik röntgenciler" işi abarttılar! Rüşvetle mücâdele amaçlı tapu dairelerine, gümrüklere, emniyetin ahlâk bürolarında gizli kameralarla teknik takipler yapılırdı! Bu teknik takipler sâyesinde; ahlâksızlığın boyu aştığı Emniyetin Ahlâk Bürolarında, kaçakçılığın engellenmesi için var olan kaçakçılığın boyu aşarak meşrûlaştığı Gümrüklerde, taşınmaz mal varlığımızın en büyük güvencesi Tapu dairelerindeki yolsuzlukların, ahlâksızlıkların, rüşvetin önlenebilmesi için heveslere kapılmıştık! Ama Hukuk, o gizli çekimlerin özel hayata müdâhele olduğundan hareketle yolsuzluk yapanları, rüşvet alan-verenleri, ahlâk bürolarındaki ahlâksızları korumaya almıştı!
Sonra ahlâksızlıkla, yolsuzlukla, âsâyişsizlikle mücâdele amaçlı kullanılan "teknik takip"ler kontrolden çıktı! Devlet Sırrı kalmadı! Şahsî özel hayattan zâten vazgeçtik, Devlet'in özeli kalmadı! Vatan bütünlüğünü, Devlet'in bekâsını, Devletlerarası çıkar ilişkilerindeki kozmik sırlarımızı fâş eden "tele teknik röntgencilikler"le muhatâbız! Artık Cumhurbaşkanı da, Başbakan da, Millî Savunma Bakanı da, Genel Kurmay Başkanı da, Millî İstihbârat Müsteşarı da, gros marketler de, bankalar da, sade vatandaşlar da telefonundan korkar kendi evinde pencerelerden uzak yerlerde kitap okur hâle geldik!
Kocaman Türkiye Cumhuriyeti Devleti olarak mahremimiz yok! Sırrımız yok! Yabancı gözlerden korunabileceğimiz kozmik odamız yok! Karada çakal-sırtlan, havada akbaba-karga misâli düşmez zannedilenlerin düşmesi bekleniyor leşe üşüşmek için!
Genel Kurmay Başkanı'nın Karargâh'ta yetkili komutanlarla yaptığı sır görüşmeyi bölüm bölüm, arkası yarın mantığıyla servis ediyorlar, biz de izliyoruz! Vaaay anası!...
Bütün âmirler, bakanlar, genel müdürler, öğretmenler, hatta bütün ana-babalar, bir ân empati yapalım! Bakalım hangimiz öfkelendiğimizde, faili meçhûl bir kabahat karşısında memurlarımızı, yetkili kadrolarımızı, müdürlerimizi, öğrencilerimizi, çocuklarımızı karşımıza alarak; "Bu yaptığımız olamaz! Biz böyle yaparsak kim neler yapmaz? Kendi elimizle kendi gözümüzü çıkaramayız!" Veya benzeri üslûpla sanki yapılan fail-i meçhûl kabahati hep berâber yapmışız gibi feryât ve tenkît etmemişiz? Hangimiz, güvendiğimiz elemânımıza, öğrencimize, evlâdımıza; "Temiz Kardeşimizdir" mantığıyla sâhip çıkmamışız?
Yanlıştan örnek olmaz tamam da Devlet'in en kozmik plânlarının yapıldığı ve muhafaza edildiğini zannettiğimiz yerde yapılan bu "tele teknik röntgencilik"ten millî istikbâlimiz adına korkmamız gerekmez mi?
"Bir zamanlar 'Senin kahramanın, benim kahramanım' yarıştırmıştık! Sonra 'Senin banka soyguncun, benim banka soyguncum'u yarıştırdık! Sonra 'Senin katilin, benim katilim'i yarıştırdık! Şimdi sıra 'Senin hâinin, benim hâinim'i yarıştırmaya geldi!" Diye Koşaner'in servis ettirilen mantığıyla feverân etmiştim!
Kimin, niye ve nasıl tarif ettiğini bilemem ama kendimi millet fedâisi olarak gören benim, gerektiğinde millî menfâatlerimiz için herkesten önce ölmeğe de öldürmeğe de hazır olduğumu bildiğim benim, "Savunduğum bir hâin" olabilir mi? Bilinir ki hâin, düşmandan çıkmaz! Hâin; içerden, en yakınlardan, can-ciğerlerden çıkar veya çok kendinden bilinen birinin millî menfaate uymayan hareketinin adı değil midir ihânet?
Milyonlarca can bedeliyle kurulmuş hür ve müstâkil bir devletin, Genel Kurmay Başkanı'nın; hayâti derecede önemli bir sır toplantısını fâş ediyorlar! Hukuk göreve çağrılıyor; "Bu Genel Kurmay Başkanı'nın derisini soyun! İbret olsun diye "kellesi"ni tekkelerin, zâviyelerin, cemaat karargâhlarının kapısına asın!" diye ihânet, zûlüm, nifâk, şerr kokan vuvuzela böğürtüleri kulak patlatıyor!
Bu korkunç vuvuzela böğürtüleri arasında ne kadar duyulur bilemem ama ben de; "Cumhurun başı, Başbakan, Millî Savunma Bakanı, Adâlet Bakanı, İçişleri Bakanı, Milli İstihbârat Müsteşârı, dikkatli olun! Sıra sizde! Ki çok yandaş iki kişinin; biri "dolma kalem", diğeri "İleri Demokrasi fedâileri"nden ve şu anda bölücülerin dindâr kesimi(!)ni temsîle soyunmuş iki kişinin, televizyonda; "Sıra AKP kurmaylarının kasetlerine gelirse Hurrem Sultan dizisi olur" şeklindeki tehdît-uyarılarını da hatırlatırım! Vallahi size üzülmem de Devlet'i temsîlen millet tarafından çıkarıldığınız makamların mahremiyeti adına, ölesiye üzülüyorum!
Kahr'oluyorum, Allah kahr'etsin!...
İKİ KİŞİNİN BİLDİĞİ, SIR DEĞİLDİR!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: