Çarşamba, Ağustos 17, 2011

HALÛK'A GÜÇLÜ VEDÂ...

"İnnâ lillâhi ve innâ ileyhi raciûn."
Güne ısrarla çalan telefonum ve "Gardaş! Halûk'u kaybettik!" haberiyle uyandım!
Artık kanıksadığımız, lezzetine alıştığımız, her fâninin tadacağı ölüm lezzetini tatmadan bilecek kadar alıştığımız bir haber!
Duydum! Saat 09.30'dan beri boş boş bakıyorum...
Eksiliyoruz! Hikmetine suâl olunmaz elbette ama artık her ölüm haberinde, bir dalım daha, bir kolum daha budanmış gibi canım yanıyor... Ağaç budandıkça gürleşir ama biz budandıkça eksiliyoruz! Oğul babaya benzemiyor, armut dibine düşmüyor, âlimden zâlim zâlimden âlim gerçekleşiyor ve hayat sürüyor!
İtiraz hakkımız yok! Tevekkülle kabûlden başka şansımız yok! Ağlamaya utanır olduk!
İki kapılı hanın kapıları hep açık! Birinden doğan karşılanıyor düğün-bayramla, diğerinden dönülmeze uğurlanılıyor sırası gelen sessiz şîvanla...
Artık farkında mısınız; sevincimiz de, matemimiz de sessizleşti! Sessiz sevinip, sessiz ağlaşıyoruz içimize, içimize...
Güne Halûk'un haberiyle uyandım... Hâlâ boş boş bakmaya, bakınmaya devam ediyorum...
Allah(c.c.) rahmet eylesin... Bir daha; "Yatan değil, yeten..." sözünün doğruluğuna şahitlik ediyoruz...
Halûk Güçlü...
Halûk; iyi huylu, insâniyetli demek. Güçlü, biliniyor...
Hem halûktu, hem de güçlüydü!
Güçlü'ydü, gücü îmanındandı.
Güçlü'ydü, gücünü halûkluğundan, iyi huyluluğundan, insâniyetliliğinden alırdı.
Güçlü'ydü, gücü ülkücülüğündendi.
Güçlü'lüğüne rağmen, halûkluğuna rağmen artık Halûk Güçlü yok! Ya biz O'nunla değiliz, ya da O artık bizimle değil vuslata kadar...
Gözümün önünden öyle hoş sahneler geçiyor ki!
Kavgalarımıza mani olmaya çalışan, kavgayı sevmeyen ama her galip çıktığımız kavgadan sonra sevinirken azarlayan ve sevincini saklamayı beceremeyen ama diğer mağlup tarafa da üzülmekten vazgeçmeyen bir yürekti!
Çok uğraştı. Dede Korkut hikâyelerini, çizgi film haline getirdi. O filmler sâyesinde şuuraltlarına millî hikâyelerimizin yerleştirileceği Türk Çocuklarının hayâliyle öyle coşardı ki!
Gereken ilgiyi görmedi tabi!
Başta TRT olmak kaydıyla diğer gayr-ı milli oluşumların temsilcisi kurumlar, o müthîş emeği görmezden geldiler. Yok saydılar!
"Ergenekon'dan Çıkış" destanını, Türkiye'de ilk resmeden ressamdı. Kâzım Karabekir Eğitim Enstitüsü'nün kantinine yaptığı duvar boyu "Ergenekon'dan Çıkış" tablosunun önünde hatıra resmi çektiren binlerce, belki onbinlerce kişi... O binlerce kişinin tamamı ülkücü, tamamı arkalarındaki resmin ve hikâyesinin farkında ve tamamı bugün artık Halûk Güçlü'süz!
Başımız sağ olsun!
Millet var olsun. Devlet var olsun. Vatan sağ olsun...
Kimi, niye tesellî edeyim diye isyânlardayım tevekkülle!
Halûk Güçlü'müze rahmet, ailesine sabır ve baş sağlığı diliyorum.
Aldığım haber üzerine aradığım, kırk üç yıllık arkadaşım, ülküdaşım, dostum; gurbet korkmasın diye gurbet nöbeti tutan Müeyyet Pirimoğlu ve onun şahsında iki kapılı handa çıkış kapısına doğru yönelmiş bütün Dostlarıma bir daha rica ediyorum: "Allah aşkına ziyâreti düşününce ertelemeyin! Erteleyince, sonraki keşkeler çok can acıtıyor!"
Canımı tarifsiz acıtan bir "keşke"mle başbaşayım şu anda! Keşke...
Keşke, şeytan sözü! Keşke, vesvese başlangıcı ama şeytana inat, vesveseden uzak, keşke...
Adıyla müsemmâ halûktu; iyi huylu, insâniyetliydi.
Soyadıyla müsemmâ güçlüydü. Halûk Güçlü'lüğü mütevekkîl ülkücülüğündendi. Halûkluğundan dolayı, iyi huyluluğundan, insâniyetliliğinden dolayı incinmez; güçlülüğünden dolayı incinmeğe tenezzül etmezdi!
Fırtınalarını fırçasının muhteşem gücüyle tuvallere nakşederek, fâni-yalan dünyada kalanlara emânet ederek gitti Halûk Güçlü'müz.
Allah(c.c.) rahmet eylesin, hastalığı süresince çektikleri kefâreti sayılsın inşallah...
"İnna lillâhi ve innâ ileyhi raciûn."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN


Hiç yorum yok: