Çarşamba, Eylül 05, 2012

APAÇIK MEKTUP...

BOP Eş Başkanı, Başbakan, AKP Genel Başkanı ve Çok Sayın Recep Tayyip Erdoğan Bey!
Son zamanlarda unutturmaya çalıştığınız birinci makam ve sıfatınız hâriç, diğer sıfat ve makamlarınızdan dolayı, en millî ve samîmi saygılarımın kabûlünü istirhâm ederek...
Sayın Başbakan;
Size ve II. Cumhuriyetçilere göre ceddimin vatanlaştırmak için her karışına onlarca can verdiği ülkeden Türkiyeli biri; mevcût Anayasa ve sizin Anayasa Taslağına göre bir vatandaş; tarih ve te'vilsiz gerçeklere göre bir Türk Vatandaş olarak, herkes gibi benim de olan söz söyleme hakkımı kullanacağım!
Kafanız ve vicdânınızda yaptığınız tasnîflerdeki vatandaşları, dikkatle takip et/tir/diğinizi, söylentilerden ânında haberdâr olduğunuzu bilerek, size tamâmen millî ve kendisini "Millet Fedâisi" olarak adlandıran bir Türk Milliyetçisi olarak sesleneceğim!
Bu seslenişin, Türk Milletinin söylenmelerini dillendirmek olduğunu bilin çünkü Vatanın hemen her bölgesinde yaşayan Vatadaşların, iki kişisinden biri tarafından hâlâ çâre makamı olarak görülen bir zâtsınız!
Bendenizin, sizi çâre kapısı görmeyen, iki kişiden size yakın olanlardan değil diğer kesimden, yâni sizden seçildiğiniz yöntemle kurtulmaya çalışanlardan olduğumu da beyân ederim!
Sayın Erdoğan;
Dünyanın en güçlü pehlivanı da zamanın yıpratması sonucu, günü geldiğinde mağlûp olur! Zamanında başarılı olduğu alanı, kendinden sonra gelen genç ve güçlü takipçilerine bırakarak çekilmeyen güçlünün mağlûbiyeti, mukadder akîbettir! Bu gerçeğin farkına varan her hâris güçlü; yaşının ve zamana mağlûp olan bedeninin yıpranmışlığını farkettikçe hırçınlaşır!
Son bir yıldır, özellikle -tekrar geçmiş olsun- geçirdiğiniz rahatsızlıktan sonra, size iki kişiden birinin yakıştırdığı "Kasımpaşalı Jargonu"nuz, artık en yakınlarınızdakileri bile incitecek bir hırçınlığa dönüştü!
Şahsen siyâseten sizi hiç tasvîp etmemiş biri olarak hâlinizden memnûn olmam lâzım ama siz -ma'lesef- hâlâ ülkemin Başbakanı'sınız! Ve makamınız sizin şahsî davranmanıza, hırsınızın sebep olduğu enâniyyetinize müsâit bir makam değil! Sizin; şemsiye sapı veya şemsiye sahîbi gibi davranmaya hakkınız yok! Siz altına sığınanları korumakla mükellef şemsiye gibi davranmak zorundasınız! Şemsiye sahîbinin, millet olduğunu asla unutmadan!
Aksi hâlde; seksen yıllık Cumhûriyet tecrübesiyle sizi on yıldır kullanan Türk Milleti'nin sizi atıp yeni bir şemsiye arayışında olduğunu hatırlatmak isterim! Niye mi? Çünkü on yılda hem Devletimizin, hem de devleti kuran Türk Milleti'nin başına açtığınız belâları def'etmekle birinci derecede siz mükellefsiniz! Başımıza sardığınız bütün millî belâları; hangi pazarlardan, nelere mukâbil aldığınızı siz biliyorsunuz! Aynı muhataplarınızla bu mes'eleleri çözmek için daha önce yaptığınız ikili anlaşmaları, sizin bozmanız daha kolaydır!
Biliriz ki Devlette devâmlılık esastır! Devlet adına sizin ve hükümetlerinizin attığınız imzaları, bir başkasının ve hükümetinin ilgâsı, epeyce zaman alır ki sâyenizde Devletimiz de, Milletimiz de zaman fukarâsıdır!
Sayın Başbakan;
Partiniz Genel Merkezi'nde Milletvekilleri ve Kurucu Üyelerinizle yaptığınız toplantıda sarfettiğiniz birkaç cümleniz ve hitâbınız, bu açık mektuba sebeptir.
Buyuruyorsunuz ki; "30 yıl boyunca iktidardaki her parti terörle muhatap olmuştur. Ama denklem çok basit. İktidardaki parti çözmeye çalıştıkça örgüt saldırdı." Doğrudur! 30 yıldır bütün hükümetler, terör ve teröristle uğraştı ama sizin devr'aldığınız 2002 Türkiyesi'ndeki terörle bugünü, Allah rızâsı için siz mukayese eder misiniz? Sizden önceki yirmi yılın mı, yoksa sizli on yılın mı terör örgütünü, palazlandırmaktan öte şımarttığını, söyler misiniz?
Diyorsunuz ki; "Türkiye de Ak Parti ile birlikte bir dönem kapanmış, yeni bir dönem başlamıştır. ... Biz sizden öncekilere benzemeyiz. Ya öleceğiz ya olacağız!.. Hiç kimse bize istikamet belirleyemez. Bunu CHP 'lilere, Genel Başkanı’na da söylüyorum, terörü kutsayan, doğrudan yada dolaylı destekleyen medyaya da söylüyorum." El-insâf Sayın Erdoğan! Allah için sizden öncekilere aslâ benzemiyorsunuz ama Okyanusötesindeki diğer BOP Eş Başkanı'nca verilen görevlerden başka birşey de yapamıyorsunuz!
Başımıza çuval geçirerek ve bunu AKP'ye karşı değil, AKP politikalarına direnen Türk Subaylarının burnunu sürtmek için yaptıklarını açıklamaktan çekinmeyenlerle birlikte sadece öldürüyorsunuz! Afganistan'da, Azerbaycan'da, Irak'ta, Libya'da, Suriye'de Müslüman katleden ve bunu "Haçlı Seferi" diye i'lan eden Haçlı ile birlikte, Müslüman öldürüyorsunuz! Bu yapılanları da Müslüman ülkelere demokrasi götürmek iddâsıyla yapıyorsunuz! Size anormal gelmiyor mu Allah aşkına?
Buyuruyorsunuz ki; "Medya üzerindeki bazı kesimler de hiç çekinmeden taşeronluk yapıyor. Milleti nefrete sevketmek için gayret içindeler! Kimin ne yaptığını, kimlerin değirmenine su taşıdığını net görüyoruz." Eyvallah da; şehîtlere millet olarak sahîplenmenin neresi taşeronluk? Dağda teröristlerle kucaklaşanlara, şehît aileleriyle birlikte; "Bizim vergilerimizden aldığınız maaş harâm olsun!" demenin nersi taşeronluk? "Biz, öncekilere benzemeyiz! Ya öleceğiz, ya olacağız!" sözünden daha tehdîtkâr, daha tahrîkkâr ve daha eyyâmcı bir söz duydunuz mu Allah aşkına? "Ya ölmek, ya olmak" karârındaki siz değil misiniz başındam "M"yi yok ettiğiniz "İ.T."nı, Oslo'da şeytanla görüştüren?
Devâmla buyuruyorsunuz; "Medyanın patronlarına sesleniyorum: CHP'nin milletvekili siyasetçi de benim il başkanlarım, ilçe başkanlarım siyasetçi değil mi? Onları niye yazmıyorsunuz?" El-hâk soru doğru ama soran değil!
Otokontrolünüze aldığınız, sayısını sizin bile bilemediğiniz yandaşınız medya ve basın kurumlarına; "Terör haberlerini vermeyin!" ta'limâtını siz vermediniz mi? Şimdi ta'limâtınıza uyan Dolma kalemlere mi kızıyorsunuz? Ayrıca "dolma kalemler" patronlarının, silsileten sizin emrinizde olabilirler ama Allah(c.c.)'ın; "Nûn! Yemîn olsun kaleme ve yazanların satır satır yazdıklarına." (Kalem-1) diye ettiği muhteşem üstü yemînin farkıda olarak Besmele'siz yazıya başlamayanların, "disiplinli kalem" olabileceklerini mi zannediyorsunuz? "Benim il başkanlarım, benim ilçe başkanlarım" diye sıfatladığınız AKP'liler, yöresel siyâset yapan hür akıllı-vicdânlı kişiler mi, yoksa sizin mağazanızın vitrin mankenleri mi? Eğer menkenlerse bu ekiple doğru işler yapılabileceğine Allah aşkına inanıyor musunuz?
Hitâbettiklerinize de buyruklarınız olan nutkunuzda devâmla; "Ben, biz zaten hukûka ta'limât verdim. Hukuk zaten gerekeni yapıyor. Parlamento da gereğini yapacak." buyuruyorsunuz! Sizin veya bir başka erkin ta'limâtıyla çalışan hukûk'tan adâlet çıkar mı Allah aşkına?
Sayın Kudretli Başbakan!
Kitap okumadığınızı, danışmanlarınızın hazırladığı özetlere baktığınızı kendiniz söylemiş olduğunuz için, uzun yazıları da okumayacağınızı biliyoruz! Haklısınız! İşiniz başınızdan aşkın!
Yeni yağmış kar mevsiminde sizi tepeden itekleyen; sizden aldıklarıyla kendilerini güçlü vehm'eden hâris kişilerin müşâvirlik ve kılavuzluklarıyla en fazla zarârın size dokunacağı korkunç hatâlara sahiplenmek gibi bir Kasımpaşalılık sergiliyorsunuz!
Sayın Kudretli Azâmetli Başbakan!
Yüzlerce yıl tebaamız olmuş insanların, Haçlı vasıtâsıyla bizden koparılmış devletçiklerde, defalarca seçim kazandırdıkları Saddam'a, Kaddafi'ye gösterdikleri son sadâkat(!)lerini ve menfaât temelli ilişkilerin ilerde nelere muktedîr olduğunu; bütün samîmi ve dostça duygularımla dikkatlerinize sunarken, sizden kaynaklı millî mes'elelere karşı da Türk Milletini uyarmaya gayret ettiğimi de beyân ederim Efendim!...
"Silâh korkaklarda, para cimrilerde, rey câhillerde olursa düzen bozulur." Hz. Ebubekir
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: