Cumartesi, Eylül 01, 2012

1 EYLÜL BALGAT MANZARASI...

"Ey Cemaat! Şunu biliniz ki siz müntehîb (seçmen) siniz, ben ise müntehâb (seçilen) ım. Gideceğimiz yer ise müntehâb'ün ileyh (seçilenin gittiği yer, meclis) tir. Sizin yaptığınız işe intihâb (seçim) denir. İntihâb (seçim) ise nuhbe'den gelir. Nuhbe kaymak demektir. Unutmayın ki bir şeyin altında ne varsa kaymağı da o cinsten olur. Yoğurdun üstünde yoğurt kaymağı, sütün üstünde süt kaymağı, şapın üstünde şap kaymağı bulunur." Tâhir Efendi (Kurucu Meclis Mebûsundan)

Yalnız Kurtluğun huzûruyla bir kişilik kalabalığımı yaşamak ve kalabalık içinde yalnızlık hissetmemek için bugün Ankara'da olmadım!
Oysa yıllarca ve defâlarca; ismen çağrılmamış olmamıza rağmen, fısıltıdan duyup yayan-yapıldak Ankara'da, Genel Merkez Sokağı'nda, Tandoğan'da, Erciyes'te, Tekir Yaylası'nda olmuştuk!
Bu ismen dâvetsiz çağrılarda, yurdun dört bir yanından gelen Ülküdaşlarımızla buluşur, kucaklaşır-koklaşır ve millet yaşasın diye önce ölmek yarışında kavilleşirdik! Önden Giden şehîtlerimize Allah, bu kavle sadâkat ispâtı şansı tanıdı. Allah hepsinden râzı olsun, hepsine rahmet eylesin. Biz kalanlar ise hâlâ Şehîtlerimiz ve uğurladığımız Ülküdaşlarımızla kavlimize uygun bir şekilde buluşmak hayâliyle kıvranıp duruyoruz!
Bizi bu hâlet-i rûhiyyeye sokan Başbuğ'u ölümsüzlüğe uğurlayalı 15 yıl oldu! On beş yıldır Başbuğ'un tezgâhından giydiğimiz Ülkücülük Esvâbımız'ın yırtığını, söküğünü tâmir edebilecek yetenekte bir kalfa, hiç olmazsa bir çırak arıyoruz! Hâlâ kalfayı veya çırağı bulamadığımız için esvâbımız lîme-lîme! Kim, neremizden tutsa, oramız tutanın elinde kalıyor!
Biz; eyyâmcılığı, takîyyeyi, değişim-dönüşümü, gömlek değiştirmeyi mahâret sayan kurnazlar gibi esvâp değiştiremeyiz! Lîme lîme olsa da kırk beş yıldır üniformamız olmuş Ülkücülük ihrâmımızı çıkardığımız ân, çırılçıplak ortada kalırız! Deneyerek kaybettikleri karakter rütbesi yüzünden devken, cüceler safında bile yer bulamayanlar, ortada!
Eskiden şu, bu; şimdi ne olduğunu kendi de bilmeyen terk edenlere, birileri antikacı mantığıyla adlar-sıfatlar yüklemeğe çalışıyorlar ama muhâtapları bu yüke müsâit değiller! Değişmekten, dönüşmekten belleri yağır; değişik komutlar yüzünden kulakları sağır; farklı kamçılarla farklı kulvarlarda, farklı jokeylerce kırbaçlandıkları için sağrıları çürük ve hızlarını kaybederek ağırlaşmış durağanlaşmışlar! Artık son ânlarında ve musallâda Hoca Efendi'nin onlar adına helâllik dilemeye yüzü olacak mı bilemiyoruz! Öylesine bitik ve ma'lesef öylesine yitikler onlar! Ebediyyete uğurladığımız her Ülküdaşımız'da, onlara kavuşacağımız günün hayâl ve hevesiyle içimize onurla ağlarken bu bitik yitiklerimize ağlayamıyoruz bile!
Bu düşüncelerle, birinden yanaymış görüntüsü vermemek için Ankara'da olmadım!
On beş yıldır fanatik taraftarlarının canhırâş uğraşlarına rağmen "Lider" edemedikleri bir Genel Başkan'ın yerine, bir başkasını seçerek sil baştan aynı imkânsız uğraşa dâhil olmamak için Ankara'ya gitmedim!
Oysa biz; çocuk yaşlarımızda, 1969-1980 arası on bir yılda, Emekli Albay Alparslan Türkeş'i "Başbuğ Türkeş" etmiş ve Türk Dünyasının hafızâsına nakşetmiştik değil mi? Demek ki; demircinin elinde ipek, terzinin elinde demir -ne kadar usta olurlarsa olsunlar- ziyân oluyormuş!
Bunu bile bile, kırk beş yıldır üniformamız olmuş Ülkücülük esvâbımızı lîme lîme olsa da; terziliğinden emîn olmadığımız hiç bir ehîl mimara, demirciye, mühendise, doktora, ekonomiste tâmir ettireceğiz diye yok ettirmenin; mantığı, yok!
Bu yüzden Ankara'ya gitmedim!
Galiba; bırakın üst-delegeliği üye bile edilmediğim için, ömrümü propogandisti olarak geçirdiğim Milliyetçi Hareket Partisi'nin 4 Kasım'daki Olağan Kongresine de gitmeyeceğim! Adamın adamı olarak güncel siyâsette kendilerine yer bulmaya uğraşan ve ithâl markalı, seri üretim konfeksiyon giysili partililerin; Genel başkan seçerek "Lider" edebilme şeklindeki imkânsız uğraşlarını, içime kan ağlayarak izleyeceğim, izleyeceğim, izleyeceğim vesselâm...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, duâ...

Hiç yorum yok: