Salı, Eylül 25, 2012

BİR ÖLÜMSÜZÜN DOĞUMU

Bir ölümsüz daha doğdu bugün sonsuzluğa, zamana...
"Câhildim dünyanın rengine kandım,
Hayâle aldandım boşuna yandım.
Seni ilelebet benimsin sandım!

Ölürüm sevdiğim zehîrim sensin,
Evvelim sen oldun âhirim sensin...


Sözüm yok şu benden kırıldığına
Gidip başka dala sarıldığına
Gönlüm inanmıyor ayrıldığına!

Gözyaşım sen oldun kâhirim sensin
Evvelim sen oldun âhirim sensin...


Garîbim can yıkıp gönül kırmadım
Senden ayrı ben bir mekân kurmadım
Daha bir gönüle ikrâr vermedim;

Bâtınım sen oldun zâhirim sensin,
Evvelim sen oldun âhirim sensin..."

Bir Gönül Eri daha geçtiği yerlere, takipçileri zorlanmasın diye fosforlu, parlak izler bırakarak göçtü!
Aslında cümle sonunda hayret ifâde eden ünlemi kullanmamak gerek, ölüm hayret edilecek bir olgu değil çünkü ama bile bile her seferinde hayret ederiz!
Her fâninin ölümü tadacağını biliriz. Ölümü tarif edenler, ölümün bir fiilden ziyâde lezzet olduğuna işâret etmişler! Ölümün tadılacağına vurgu yapmışlar ama bu tadın tatlı mı, acı mı olduğunu, bilen yok! Sadece tadanın bildiğini ve tadanın, kimseye söyleme şansı olmadığı için ölümün tadını, ömür denilen uykuda gördüğü rüyada bilen yok!
Allah rahmet eylesin. Allah taksirâtını affetsin.
Bir sefer tesâdüfen, havaalanında elini öpmüştüm. Ya ben geliyordum, O gidiyordu veya O geliyordu, ben gidiyordum ve gelenle giden karşılaşmıştık! Şu ân dudaklarımda zorla öptüğüm elinin lezzeti var ki öptüğüm sağ eli, bozkırın tezenesini sallayan eldi!
Ben elini öpmeğe gayret ederken o Küçük Dev Adam'ın tevâzu ile vücut diliyle gösterdiği saygı ifâdesinin her ânında nasıl daha da devleştiğini ifâdeye, kelimelerim yetmez! Kimsenin de bu insanlık âbidesinin hâlini yeterince ifâde edebileceğini sanmıyorum ama dikkat ve hasretle Bozkırın Tezenesi'ni, Bozkırın Yanık Sesini, Bozkırın yetiştirdiği bu İnsanlık Devi'ni anlatacak birilerini bekleyeceğim!
"Garîbim, geldik gitmeye
Muhabbetimiz bitmeye
Yâr ile sohpet etmeye
Doyulur mu, doyulur mu?" diye, dünya lezzetini de tarif edip giden bu Lezzet Ustasını, çok özleyeceğiz! Öyle tok bir gönül ki ve öyle ganî bir yürek ki ve öylesine kanaatkâr ki;
"Başımda altın tâcım
Hem sususzum, hem açım!
Verin bana yârimi,
Gerisi anam, bacım..." Derken hem tek isteğini, hem de tek talebini dillendirirken özlediğine benzerlerin gönüllerini incitmekten böylesine korkan bir yürek daha çıkar mı? Başındaki tâcına rağmen açlığını, susuzluğunu saklamayan; tek isteği yârine kavuştuktan sonra, diğerlerinin anası, bacısı yerinde olduğunu, hiç zorlanmadan ifâde edebilen mert bir yürek!
Güle güle git Neşet Usta! Allah sevdiklerinle, özlediklerinle haşr'etsin. Allah sana rahmet etsin. Bozkırın, âilesinin, sevenlerinin, sevdiklerinin, Anadolu denilen renkli mermerin "Ne mutlu Türk'üm diyene" diyen her renginin başı sağ olsun...
Zannederim ölümüne en kolay alışacağımız bir Dev o!
Çünkü ölümsüzlüğünü, sağlığında hissettirebilen enderlerdendi! İnsan olarak bütün ömrünü; insana, insanlığı anlatmakla geçirdi. Günümüzün Karacaoğlan'ı, Dadaloğlu'su, Emrah'ı, Yunus'u ve Âşık Veyseli idi. Bizim nesli o devlerden mahrûmluğun ezikliğinden kurtaran, müthîş bir dönem mührüydü ve dupduru Türkçesiyle dönemine mührünü vurarak her gün vedâlaşarak gitti!
Sözlerine şarjör ettiği, sevgi silâhı sazıyla her yere ve yöne Sevgi Fişekleri atarak; her yere ve yöne sevgi tohumları ekerek, Sevgi tarlalarını insanlığa emânet edip Ölümsüzlüğe gitti...
Bir kere nasip olan öptüğüm elini, ömrümün sonuna kadar öpmeğe devâm edeceğim Bozkırın Tezenesi; artık sadece senin sazını değil, duyduğumuz her saz sesinde seni hatırlayacak ve o kara-kuru, pamuk yumuşaklığındaki elinden bir daha, bir daha öpecek ve rahmetler dileyeceğiz...
- Es'selam-ü aleykûm Ey ehl-i gubûr...
- Ve aleyküm es'selâm Ey ehl-i dünya... Vesselâm...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: