Cumartesi, Eylül 05, 2009

KARARGÂHI KORUMALIYIZ!...

Alçak olma bu beş günlük dünyada,
Nesîmi tek soyulsan da kişi ol!
Bâbek gibi doğrasalar etini,
Öz kanınla yıkansan da kişi ol. (Âzaplı Mikâil)
Bütün sadık izleyicileri gibi ben de Cevizkabuğu'nu hasretle bekliyordum. Hevesle geçtim tv karşısına. Sahurumu; milletimin, devletimin sıkıntılarını, sıkıntılara çare önerilerini dinleyerek, dinlerken de beyin jimnastiği yaparak bekleyecektim. Öyle de oldu...
Bir ara, sanırım bütün Cevizkabuğu müdavimlerinin tansiyonumuz yükseldi! Sanki karargâhımıza bir sabotajcı düşman sızdı! Cephede canhıraş bir mücâdele varken karargâhta düşmanın ne işi var diye târifsiz öfkelendim!
Basın, yani gazete dünyasında, "Dünyayı Türkçe Okuyan Yeniçağ"ı; düşürülmesi, kontrol edilmesi, arasına sızılması çok zor ve muhkem bir Türk Karargâhı bilir ve bu karargâhta olmaktan onur duyarım.
Sanırım vatansever, ülkesever, milliyetperver, Atatürk'e sâdık, duyarlı Türklerin karargâh olarak gördükleri tek televizyon da "art" kaldı. Avrasya Televizyonu; program yapımcılarıyla, yorumcularıyla, katılımcılarıyla Atatürk ve Cumhuriyet kazanımlarına sahip çıkılan, susturulmak, işgâl edilmek için her yolun denendiği bir oluşum. Yâni bir Türk Karargâhı da o...
Hulki Cevizoğlu gibi deneyimli bir gazetecinin programında, karagâhımıza sızıntı oldu! Ordumuzu ve özellikle de Genel Kurmayı karalamak, lekelemek ve yıpratmakla görevli, ajanların, işbirlikçilerin, edepsiz müfterilerin doldurduğu bir paçavrada kalem sallayan biri, programa telefonla alındı!
Açıkça işbirliği yaptıkları bölücü örgüt PeKaKa'nın propogandasını yaptı geçti! Bu arada bize göre dünyanın en asîl ve ehîl ordusunu da hantallıkla suçlayıp, suç örgütleriyle içiçe olmakla ithâm ederek teröristlere yenildiğini söylemek şirretliğini gösterdi!
Bunlar ve yandaşları, mensûp oldukları devlete ihâneti milli meslek edilmiş, alınıp satılmayı rütbe kabul etmiş, kim daha fazla dolar verirse onun kucağında fettanlaşmayı meslek edinmiş kalem fahişeleri!
Bunlar; Türkiye Cumhuriyeti'ne sadakatinden dolayı, Ermeni diyasporasına kafa tuttuğu için ve gönüllü Fırat'laşmış sevgili Hırant'ımızı katleden, katlettiren provakatörler! Bunlar, emperyalizmin ucuz ve çukur figuranları!
Kimlikleri, karakterleri biline biline; Kara Kalpaklıların, Vatanseverlerin, gerçek kanaat önderlerinin, devrimcilerin, ülkücülerin karargâhı olan bir televizyonda ne işi vardı diye sormadan edemedim! Sayısız soranın, sorgulayanın olduğunu da bana gelen iletilerden biliyorum.
Aynı karargâhta bir kaç gün önce de; nüfusunun %99'unun müslüman olduğu bilinen bir ülkede yayın yapmasına rağmen Atatürk ve Cumhuriyet kazanımlarının samimi bir savunucusu olduğuna inandığım biri, canlı yayında su içti!
Kimsenin imanını, ibâdetini kontrol ve sorgulamak gibi bir ukalalılığım asla olmaz ama laik olmak, laikliği savunmak, Atatürk'ü ve kazanımlarını savunmak ille de mütedeyyin dindarların oruç ibadetlerine canlı yayında saygısızlığı gerektirir mi diye de, incinerek sorgulamıştım!...
Son günlerin popüler sanal gündemi "açılım"da, her hangi bir Türk Milliyetçisinin fikrine de lüzûm hissedildi mi? Koparılmak istenen sanal fırtınaya gerektiği için yapılan gûya açık oturumlarda, 12 Kötü Adam'ın karşısına "Karargâh"tan birini de davet eden çıktı mı?
Onlar vatansever Türk Münevverlerine bu kadar kapalıyken, tekrâren sormadan edemeyeceğim; Karargâhımızda o ucuz, kimlik fukarası ajanın, provakatörün ne işi vardı? Düşünmek lâzım! Dik ve sağlam durmak lâzım! Türk'çe, Atatürk'çe, erkekçe net duruşumuzla karargâhlarımıza sızıntıya izin vermemek gerek diye düşündüm ve söylemek hakkımı kullandım...
"TÜRK'ÜM. BU AD, HER ÛNVANDAN ÜSTÜNDÜR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: