Perşembe, Eylül 10, 2009

SARRAF TA BAĞIRIR MI?

"Siz hiç sarrafın bağırdığını duydunuz mu? Kıymetli malı olanlar bağırmaz. Domatesçi, zerzevatçı bağırır ama kuyumcu bağırmaz. Eskici bağırır ama antikacı bağırmaz. Düşünen bağırmaz. İnsan bağırırken düşünemez. Düşünemeyenler ise hep kavga içindedir." diyorlar bana... Ya sence?Ecehan Dilek GÜRALP"
İletiyi olduğu gibi aldım.
Son günlerde hatta son yıllarda belki de hayatımda duyduğum en güzel soru: "Siz hiç sarrafın bağırdığını duydunuz mu?" Sorunun sahibesi Ecehan Dilek Güralp; tavrını, yüreğini, Türkçe duruşunu ve tevilsiz Tükçe seslenişlerini sevdiğim bir Türk kadını.
Kendini Türk kadını olarak adlandıran ve bu adla açtığı kişisel sayfasıyla da susmadan, ara vermeden seslenen bir 21.yy. Nene Hatun'u, Kara Fatma'sı...
http://turkkadinlari.blogcu.com/ adresinden seslenir Ecehan Dilek Güralp... Zamanı olan her kesi, hiç değilse bir kere göz atmaya davet ederim. Tanıştığı, sesini duyurabildiği her kesle paylaşır düşüncelerini Ecehan ama bu soruyu, nedense ben fakîre yöneltmiş!
Ya beni bir bilen zannederek onurlandırıp cahilliğimi hatırlatarak utandırmak istemiş ya da Türkçe nârâsı hiç kesilmemiş bir Türk olarak bendenizi kendi feryâdına ortaklığa dâvet etmiş... Şerefle...
Siz, hiç sarrafın bağırdığını, kapısının önünde dikilerek; "Buyurun, buyurun!" diye teşrifatçılık ettiğini gördünüz veya duydunuz mu gerçekten?
İyi malın reklama ihtiyacı olmuş mudur?
Zâten acıktığı için lokantaya yönelmiş aç adamı, kapının hemen eşiğinde; "Buyurun, buyurun!" diye tahrîkin bir mantığı var mıdır?
Çobanın susamış koyunu su içerken kavalıyla yalnız bırakmaması gibi hiç rahatsız etmeyen bir mantık dışı uygulama ama belki de yüzlerce yıldır uygulanagelmiş...
Aslında sadece sarraflar değil sanatkârların, ustaların hiç biri bağırarak teşrîfatçılık yapmaz!...
Meselâ usta bir terzinin, usta bir demircinin, usta bir marangozun, ehîl bir mühendisin, usta bir şairin, usta bir edibin bağırarak teşrifatçılıkla reklâm yaptığını, bileniniz var mı?
Tabi bu genellememize; Nobel ödülü için devletini, milletini, tarihini iftiralarla karalayarak satabilen ucuz, pamukça yumuşak kalemler dahil değil!
Gene bu genellemeye; bir kadın memesine vatanı satabilecek, hayvanlarla seksi, ensest ilişkileri normal sayabilecek, sekste sınır tanımazlığını entellik diye yutturmak için televizyonlardan, kendisine ayrılan köşeden teşrîfatçılık yapan aydın sıfatlı, kara suratlı adamlar dahil değil!...
Gene bu genellemeye; düşünceleri diye dayatılan dikte ettirilmiş bildirileri yazan, dolar veya euroyla alınıp satılmayı mahâret sayan, doldurulan renkte yazan-çizen, "Dolma Kalemler" de dahil değil!...
Altına sarrafın, sarrafa da ziynete ihtiyâcı olanın ihtiyâcı var.
Sarraf altını işleyecek, sarrafa güvenen ihtiyâç sahibi de bildiği ve bildiklerine de tavsiye ettiği sarraftan istediği altını, mücevheri almak için gidecek...
Gidecek te; sesine, duruşuna, duygularına çok güvendiğim Türk Kadını'nın; peşpeşe doğal ve sanal âfetlerle yüreği kan ağlayan Türk Milleti'nin bir milliyetçi ferdine, bu kara günlerde bu sorusu niye?
Sayısız Türk Anası ağlarken, sayısız Türk evinin bayramı kara gelmişken bana ne sarraftan? Bana ne süslenecekten ve süslenecekleri süsleyeceklerden?
"İşte adû karşıda, hazır silah/ Arş yiğitler vatan imdâdına" diye seslenmesini beklediğim bir Türk Anası'nı, bu soruya mecbûr eden ne?
Sorusuna; "Sormazki bilsin, sorsa bilir. Bilmezki sorsun, bilse sorar." Osmanlı meseliyle cevap versem ve bu ateşten günlerde, Türk'ün yeniden ateşle imtihan edildiği günlerde bütün ehîl Türk kafaları, birlikte vatan imdâdına çağırsam...
Düşünen bağırmaz, haklı! Düşünen, düşündüğü ana diliyle nârâ atar! Bizim gibi...
"TÜRK'ÜN HER ŞEYİ GÜZELDİR VE HER ŞEYDEN GÜZELDİR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: