Perşembe, Aralık 16, 2010

AKLIM, KÖPRÜMÜ KALDIRDI!...

Kapıdan almadılar, bacadan gireyim dedim! Bacayı tıkadılar; havasız kalmasınlar diye çekildim! Pencereyi denedim, demir kapladılar, giremedim!
Kalemizin surları etrafında dolaştım durdum senelerce! Yağmur yağdı ıslandım, yel esti üşüdüm! Kar yağdı, fırtına çıktı, donmamak için fır döndüm etraflarında! Kışın kurt korkusuyla ne dışarı çıkan oldu, ne de kimse gelmedi ki Balgat Kalesi'ne girerken etrafta çılgınca koşturan beni görsün!..
Baharlar geldi! Yağmurlar yağdı, seller oydu gitti surların önündeki yumuşak dolgu toprağı ve uzaktakileri kaleye getiren yol, surların önünde bitiverdi bir bahar! Sur ile yol arasında kalıverdim!
Selin oyduğu uçurumun dışındakilere göre kaleye yakındım, kaledekilere göre çok uzak!
Köprü olayım dedim karşıda kalanlara acıyarak! Gelen de, giden de geçsin dedim! Şükür gelenler geçti! Henüz giden olmadı! Ama gitmek üzere, köprüden sonraki çamurlu yolda kirlenmesin diye paçalarını toplayanları görünce köprülükten de vazgeçtim!...
Bu kadar yıl; bana, teşkilatıma özlemime, ülkücülüğüme ve karakterime inanmayanlara asla inanmamak üzere bütün kapılarımı ben kapattım bu kerre!
Firârdayım ve Kuva-y-ı Seyyârece avdayım yine! Bana inanmayana, ben hiç inanmıyorum! Beni atının terkine almayanları yemin ederim itimin terkine almam! Bana ne köprüden, köprülükten!
Siyâset düşünmem! Her hangi bir il-ilçe-belde yöneticiliği istemem! Kimsenin ne yerinde, ne makamında gözüm olmaz ve kimin nerede olduğunu bilmem, merâk ta etmem! Yani bal almam, pekmez satmam! Ne işim var tatlı pazarında?
Artık; MHP, Devlet Bahçeli, eski-yeni ülkücü, giden-gelen umûrumda değil! Sorana; "Vallahi bilmiyorum!" diye en bildiğim doğru cevâbı veririm! Köprü olmuştum, ilk gideni merakla Kafka'nın Köprüsü oldum! Artık işime de son verdim!
Kızdım! Öfkelendim! Uğraştım, didindim ve kimsenin beceremediğini ben becerdim ve aptallığa gönüllü Ülkücü gönlüme küstüm! Kendime firardayım bir daha!
DUYANLARA!
Bir bıçak saplanmış tam yüreğime
Çıksa kanayacak kalsa sancıyor!
Bir ülkü hapsolmuş tüm benliğime
Çıksa utanacak, kalsa acıyor!...

Acep cüce miyim, Ülkü Devi mi?
Zindânım etmişim kendi evimi
Gözümün bakışı kin mi, sevi mi?
Baksam bulanacak, yumsam sancıyor!

Hani bizden idi güzel kusursuz
"Ülkücüyüm" diyor hırsız uğursuz
Dünyayı kapladı arsızla nûrsuz
Gönlüm patlayacak, kalbim sancıyor!

Yüreklerde sızı, meydanda canlar
Evlerde kalanlar, cephede kanlar
Hani atlananlar, pusatlananlar?
İçimde savaş var, kanım sancıyor!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

1 yorum:

Ahmet Yılmazer dedi ki...

Saygıdeğer Kardeşim : Yazınızı birkaç defa üst üste okudum.
Ateş düştüğü yeri yakar. Aynı ateş yıllardır bana da düşer yakar,da yakar.Menfaat kapılarının önünde bir birlerini ezercesine yığılanların gözleri görmez bu ateşi.Yangınımızı söndürecek suyuda bulmak gene bize düşer, düşer de,bu arayışlara gülen menfaat kapılarının daimi üyelerinin ter kokuları havayı kirletir.
Engin samimiyetinizi selamlar, bu değerli yazınız için çok teşekkür ederim.Saygı ve Sevgilerimle