Pazar, Aralık 05, 2010

KÖPRÜNÜN İNİLTİSİNİ, RÜZGÂRI DİNLER!...

Kuva-y-ı Seyyâreyiz amma Türk Milletine ölümüne sâdıkız! Kırk yıldan fazladır Türk siyâsetinde milliyetçiliğin markası olmuş, milliyetçi oyların açık adresi, kurumsallaşmış Teşkilâtın Başı, istediği zaman sadâkatimizi test edebilir diye ısrarla, layihâlarla seslendik!
Süvâriyiz dedik, neferiz dedik, aşçıyız, savaşçıyız, köprüyüz dedik!... Dedik, dedik!... Ya duyulmadık, ya da duyulmadık! Duyulmayınca, duyurulmayınca vazgeçmedik, dönmedik!...
Köprülüğümüzle ilgilenenler oldu! Bunlar, uçurumun iki yakasındaki hasretler olmayınca; yüzer-gezer, kaçar-göçerlere bile; "Geçen geçsin, kaçan kaçsın!" dedik köprü sessizliğimizle!
Sütten yanmış ağzımızla yoğurda üfleyerek dedi-kodusu bol orduya dahil olmaktansa milis olarak gücümüz kadar dışardan destek vermeyi tercîh ettik! Seslendik; yolda kalanlara, yolunu kaybedenlere, uçurumun iki yakasından birbirine hasretle el sallayanlara; "Buradayız! Biz de sizdeniz! Yolu bilen rehberleriz, korkmayın! Ne sizin, ne de size ulaşmak isteyenlerin kaybolmasına izin vermeyiz! Sizi köprüye götürürüz! Köprüye kadar gücünüz kalmamışsa bulunduğumuz yerde çöker, size köprülük yaparız! Biz de sizdeniiiiizz!" diye bağırıp durduk!
Ya duyulmadık, ya duyulmadık ya da duyulduk ...!
Gönüllü köprü olduğumuz, hiçbir haritada kayıtlı bir köprü olmadığımız için kaçaklardan, firârîlerden başka kimse tarafından bilinmedik!...
Aşçıyız dedik! Millî Şölenimizde Bey tarafından millete ikrâm edilsin diye kocaman gönül kazanımızda döşürdük, pişirdik, yemek yaptık. Demlensin diye ağzını yüreğimizle kapatıp Gönül Kazanımız'ı Bey'e teslîm ettik! Sadece bir işâretle toplanan kalabalığı görünce Bey, yemeğin demlenip demlenmediğine bakmak için Gönül Kazanımızın ağzını açtı! Türkçe sevgimizle tatlandırılmış yemeğin kokusunu alan bütün açlar, ceplerindeki kaşıkları çıkararak yemeğe hücûm ettiler! Vakitsiz saldıran açlar doymadı, şölene yemek kalmadı! Ne kadar çok açımız varmış?!!
Şölene yemek kalmayınca kaşıkçılar tarafından aşırılmış içimize acımadan yeniden Gönül Kazanlarımızı alarak döşürmeğe koyulduk! Yeniden pişirip ağzımızı yüreğimizle kapatarak Bey'e yemek yetiştirmek zorundayız! Bir dahaki sefere açlarımızın sayısında azalma veya Bey'in açlar içinde kapağımızı açmayacağı şeklinde bir umudumuz var hâlâ!...
Aşçılığımıza, neferliğimize, süvâriliğimize ve köprülüğümüze inadına devam kararlılığındayız! Aş olup şölene kadar saklanamasak ta, nefer olup orduya dahil edilmesek te, süvâri olup sefere çağrılmasak ta, köprü olup kaçaklardan başkasının geçmesine yaramasak ta; daveti duyduk, aşçılık mahâretimizle Gönül Kazanımızı döşürdüklerimizle doldurmaya, nefer fedakârlığımızla yanımızdan geçerken orduya sızarak dahil olmaya, süvâri donanımımızla yetişerek sefere katılmaya, köprülüğümüzle Teşkilata doğru gidenlerin uçurumlarında geçit olmaya kararlıyız!
Kırık gönüller yüzünden oluşmuş aradaki uçurumu yok etmeğe, uçurumun iki yakasındakileri buluşturmaya, kardeşler arasında köprülüğe, bizden başkası tahammül edemez biliyoruz!
Çünkü biz milletine sevdâlı Türkleriz! Çünkü biz milletinin refleksi olmayı başarmış Türk Milliyetçileri, Ülkü Ocakları'ndan tedrîsli Ülkücüleriz! Yolbaşçı, köprünün iki başına da kimleri dikerse diksin umurumuzda değil, olmayacak ta! Çünkü biz; Kafka'nın yıllarca birini bekleyen ve ilk gelenin kim olduğunu merak ederek kopan, dağılan, yıkılan ve gelen ilk yolcusunu uçuruma atan îmansız köprüler değiliz!
Yıllardır ülküdaşlarımızın ayakları altına, yollarına tûraplığı tercîh etmiş mütevâzı gönlümüzle yolda kalmalarına râzı olmadığımız Ülküdaşlarımız geçsin diye köprülüğe gönüllü râzı olmuş isimsiz kalmayı çok seven Ülkücüleriz!
Geçen de, kaçan da bizimdir! Biz onlardanız, onlar da bizden diye tek dinleyenimiz gönül rüzgârımızla muhabbete kaçtık! İnşallah görüşürüz olursa bir başka seferde vesselâm...
Selâmım, uzaklardan dertleşenler'e...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: