Perşembe, Aralık 09, 2010

KÖPRÜDEN GEÇTİ GELEN!...

Türk Milliyetçileri özellikle de Ülkücüler adına bazı kavramları net ifâde etmek gerek. Özellikle ülkücüler adına çünkü Ülkücülük, Türk Milleti'nin millî refleksinin adıdır!
Ülkücülüğün kime göre, ne olduğunu bilip kendimize göre ne olduğuna karar verdikten sonra "Ülkücüyüm." demek; canını, malını, istikbâlini, ikbâlini millî menfaatler uğruna fedâya hazırım demektir!
Ülkücülük; "Milletimizin, Türk milletinin yakın, uzak tarihini lüzûmu kadar bilerek mâzînin derslerini, bugünün ve geleceğin hayatı için göz önünde tutmak dikkatidir." şeklinde Atatürk'ün dilinden;
Ülkücülük, 1920'li yıllarda; "Mefkûreler (ülküler), millî felâketlerin kalpleri birleştirerek umûmi bir kalp yaptığı zamanlarda, bir birleşmiş kaplten doğar. Sonra şekillenme devresinde yavaş yavaş dalbudak atarak filizlenir ve yeni müesseseler meydâna getirir." diye Ziya Gökalp'in kaleminden;
Ülkücülük, 1959 yılında; "Ülkücüler, yüreği daha fazla yanıp tutuşan, gördüklerinden gözleri daha fazla yaşaran insanlardır. Böylesi de az bulunur. Az bulunur ama bulunur. Bunlar toplum arabasını götüren ön tekerler gibidir. Ön tekerler nereye giderse, arka tekerler de oraya gider." diye Fakir Baykurt'un kaleminden;
Ülkücülük, 1960'lı yılların sonlarında; "Ülküler, gerçekle hayalin karışmasından doğmuş olan, düne bakarak yarını arayan, milletlere hız veren ve uğrunda ölünen büyük dileklerdir." şeklinde Atsız'ın kaleminden;
Ülkücülük, 1970'li yıllarda "9 Işık Doktrini"nin ikinci ilkesi olarak; "Türk Milleti'ni en ileri, en medenî, en kuvvetli bir varlık haline getirme ülküsüdür." şeklinde Türk Dünyası'nın Son Başbuğu Türkeş'in dilinden kaleminden anlatılan bir millî kavramdır.
Bu tariflerin hiç birinde "ben" yoktur, "benlik-bencillik" yoktur. Ülkücülük millî bir tavırdır ve bütün bu tarifleri bilerek "Ülkücüyüm." diyen kişi bir "Millî Fedâi"dir! Millî Fedâi'nin ödülü; bir öğretmenin geçer notu, bir komutanın aferini, bir patronun parası, bir genel başkanın teşekkürü veya takdîri-taltîfi değildir. Ülkücünün ödülü; Allah rızâsıdır, milletin râzılığıdır. Kahramanların mukadder akîbeti isimsizlik, tanınmazlık ama maşerî-millî vicdanda bilinmek ülkücünün tek rütbesidir.
Ülkücü; ne yoldur, ne de yolcudur! Ülkücü, yolun bittiği uçurumun bu yakasında yolun bitmesine izin vermeyen, diğer yakasında yolu başlatan; biten yolla, başlayan yolu buluşturan köprüdür! Bu köprüden herkes geçer! Gelen de, giden de bu köprüden geçmek zorundadır çünkü köprü olmazsa yol bitmiştir!
2008 yılında Okyanus ötesinde AKP'li bir Bakan tarafından; "Küreselcilerle milliyetçiler mücâdelesi" diye başlatılan Türk Milliyetçiliğine saldırıya karşı-çıkış olarak içgüdüsel ve münferîden başlayan tavrımızın; Devlet Bahçeli'nin "Devlet ve Milletin Bekası İçin Güçbirliği" davetiyle "Köprü"lüğe dönüşmesi, çok bilinerek verilmiş bir karar, idealist duygularla sergilenen Ülkücü bir tavırdır!
Mâdem ki "Millî Fedâi" tavrımızla köprülüğe râzı olduk; bizden geçenlere asla kızma hakkımız yoktur! Hele Başbuğumuz'un; "Ülkücü, kimseyi küstürmemeli ve küstüm otu da olmamalı!" öğüdünü vasiyet kabûl ederek küsmek kavramını sözlüğümüzden sildik! Küsmeğe tenezzül edeceğimiz bir beşer, şükr'olsun yok! Biz Türk Milleti'nin bekası için köprüyüz. Köprüden geçen kurnazlara, mürâilere, kaçanlara, dönenlere kim kızarsa kızsın ama biz, köprü olarak kızma hakkımızı, milletimize hîbe ettik!... Çeşmeler içmek, köprüler geçmek, düşman dövüşmek içindir vesselâm...
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN


Hiç yorum yok: