Perşembe, Aralık 02, 2010

"BİLMEM SÖYLESEM Mİ, SÖYLEMESEM Mİ?"

Ezici çoğunluğu ülkücülerden oluşan, ülkücü olmayanların ise kesinlikle Türk Milliyetçisi olduğu çevremi, İzmir'i ve Ege Bölgesi'ni pür-dikkat izliyorum!
Tamamına yakınında avına son hamleyi yapmaya hazırlanan avcı yırtıcının sessiz gerginliği var! Bu gerginliğe ve bu sessizliğe can da dayanmaz, irâde de!...
"Millet ve Devletin bekası için Millî Seferberlik" çağrısıyla fırtınaya dönüşen, Okyanus Ötesi ve yerli küreselcilerin hesaplarını altüst eden müthîş heyecan; büyük bir heves ve merakla izlenen; davet edilenler-edilmeyenler, davet edilecekler-edilmeyecekler, davet edilenlerin özellikleri edilmeyenlerin kabahatlerinin neye göre tefrîk edildiğine patlatılan beyinler; sorular- sorgular ve bütün bu aklî hareketlerle bekleyiş, bekleyiş, bekleyiş!...
Bu bekleyiş, bekleyenleri olduğu kadar davet bekleyenlerin tavırlarını izleyenleri de, davet edilenlerden rahatsız olanları da, teşkilat içinde olanları da, teşkilat içinde olmamalarına rağmen millî duruşlarından taviz vermeyen ve teşkilat içindekiler tarafından sevilenleri de, sevenleri de gerdikçe gerdi!
Bu gergin sessizlik, ürkütücü! Korku filmi jeneriği gibi bir sessizlik sesi var! Avına son hamleyi yapmak üzere olan "avcı yırtıcı gerginliği"nde bekleyenler, anlık bir göz kaymasıyla hedef değiştirirlerse toz-duman kopatacak, kıyâmetler koparacak gibi!...
Seferdeyken yol azığı yapmak üzere ava niyetlenen süvâri tecrübesiyle; bu sessiz-gergin bekleyişi farkettik! Gergin-sessiz bekleyenleri izlemeğe koyulduk! Bazen gereksiz gerildiklerini hissettiklerimizi uyarmayı denedik! Ses ettik, bağırdık, avlanmasını istemediğimiz avın kaçmasına yardım için gürültü yaptık!
Bekleyenlerden birkaçına da olsa tercümanlık edebiliriz düşüncesiyle; "Ağzımla isteyip ağzımla yemek istiyorum!" diye davet isteyen rolüne soyunduk!
Hayatımızın hiçbir döneminde kaale almadığımız, taraftarlıkla ülküdaşlık arasındaki farkın farkında olamayanlar tarafından; "Hareketin dışında mısınız ki dâvet bekliyorsunuz?" gibi akla, mantığa ters tenkît sorulara muhatap olduk!
İncinmemek ve incitmemekte kararlı olduğumuz için bu tenkit sorulara cevap vermedik. Mesela; "Dâvet edilenler, hareketin dışında mıydı?" sorusunu veya "Parti yönetimi dışında olmak hareketin dışında olmak mıdır? Her ilde-ilçede-bucakta kaç tane yönetici ve kaç tane yönetici olmadan hareketin içinde olan var? Yönetimde olanların mı, yoksa sevdalıların mı sayıları fazladır?" sorularını yöneltmedik, yöneltmeyeceğiz!
Ama bekleyenlerin de, bekletenlerin de gerginlikleri soluklanmalarından belliyken bekleten konumunda olanlara; en samimi duygularımız, teşkilat içinde-dışında tefrîki yapmadan ülküdaşlarına sevdâlı yüreğimizle bir hatırlatma yapmaya çalışacağız!
Bu bekleyiş ve bekletiş sürerse, bu sessizlikten korkmalı! Küreselcilerin, Avrupa üzerinden servis ettikleri kirli belge-bilgi sağanağında herkesin bir an önce birşeyler yapmaya hazır ve gönüllü olduğu bir dönemde bu bekleyiş ve bekletişlerin bitirilmesi lâzım hem de âcilen!...
Korkarız ki kimseden işâret ve emir almadan başlatılan dip dalgalanması emekleri zâyi olur!
Olan emeklere ve bekleyip-bekletenlere olsa hiç önemi yok ama olan "Milletin ve Devletin bekası" adına yapılan "Güç birliği daveti"ne olur!
"Mevlâ'm görsün diye iki göz vermiş/ Bilmem söylesem mi, söylemesem mi?" vesselâm!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: