Çarşamba, Temmuz 13, 2011

MİLLET VE TÜRK MİLLİYETÇİLİĞİ

Günlük, kısa, fıkralarıma alışkın okuyucu Dostlarımdan özürle bugün, aylardır söylemeğe niyetlenip bir türlü söylemeğe fırsat buladığım bir konuda fikrimi, detaylıca anlatmaya çalıştım. Kastım birinci olarak, Milliyetsiz milliyetçilerin cirit oynadığı ülkem ve fikir dünyamda, canımızı sıkanların canlarını sıkmaktır!

Kısaca ve çok özetle, mensup olduğu milleti sevmek ve milletini her alanda gelişip geliştirerek yükseltmek, rahat ettirmek ülküsü şeklinde tarif edilebilecek milliyetçiliğe karşı çıkanlar var. Son zamanlarda Türk Milliyetçiliğine karşı elli yıl önceki gibi amansız bir saldırı var!

Bu konuyu önemsemek, gereken tedbiri almak, her Türk’ün olduğu gibi Türk Milliyetçilerinin birinci ve aslî görevleridir.

Tahrîk edenle, tahrîk edilene yer değiştirmek istiyorlar!

Vatan bölünmesin, ezan dinmesin, bayrak inmesin, millet bütünlüğü zarar görmesin ve devlet sürsün diye bedel olarak verdiğimiz Şehit Mehmetçiklerin cenaze törenlerindeki cemaat kalabalığından korkan gayr-ı millî siyasiler, bu gönüllü sessiz kalabalığı siyaseten istismar ederek o kalabalığa ve o cemaat üzerinden muhalefet partilerine iftira ediyorlar!
Şehide görevini yapmak için toplanan kalabalığı ve o kalabalık üzerinden muhalefeti suçlayarak Hükümete ha-bire tehdit eden siyasallaşmış PKK'lılar ise küresel güç destekli şımarıklıklarına, tahriklerine devam ediyorlar!
Terörist leşlerini PKK paçavrasına sararak millî vergilerden maaş alan, milletvekili yeminine ihanet eden nankörlerin ve belediye başkanlarının katıldığı resmi(!) törenler yapıyorlar!

Emniyet güçleri; mesai ve silah arkadaşlarını, eşlerini, çocuklarını katledenlere yapılan törenleri, içleri kan ağlayarak izlemek zorunda bırakılıyorlar!
Küresel sermayenin Türkiye ayağını temsilen sermayedar bir Hanfendi, ateşkesin sağlanması için ilk adımı atmayı PKK'dan rica edebiliyor!
Yetmedi!

Yetmeyecek!

Her gün, yeni bir PKK saldırısı, yeni bir PKK kalleşliği ile muhatabız ve "Bölgede Küresel gücüz!" diye övünen, Genel Kurmay Başkanı korumasında çok geniş kapsamlı bir operasyon sonrasında siperde çömelen, diklenmeden dik duran BOP Eş Başkanı Başbakanımıza rağmen; güpegündüz sokak ortasında askerimiz infaz edilebiliyor, güpegündüz yol kesip kimlik kontrolü yapan PKK askerlerimizi dağa kaldırabiliyor, Başkent sokaklarında güpegündüz 75 metre kablo döşeyerek askerimize karşı bomba düzeneği kurabiliyor, sınırlarımız içinde iki üç ayrı yerde ikişerli-üçerli teröristlerle kocaman bir ordu uğraştırılıyor! Anadolu’nun göbeğinde Başbakanlık Korumaları’nın yolu kesilip şehit edilebiliyor!
Bölücülüğün her türlüsünün demokratik insan haklarından sayıldığı ülkemizde, Türk'ü, Atatürk'ü sevmeyi, Türk milliyetçiliği yapmayı, yalan-yanlış fetvalarla yasaklamaya çalışıyorlar!
Dinciler tarafından dinle desteklenen Arap şovenizmi, Ermeni-Kürt ırkçılığı, misyoner faaliyetler, gencecik delikanlıları İsrail'in ağzına yem olarak atmalar demokratik insan haklarından! Ama Türk'ü, Atatürk'ü, Türkiye'yi sevmek, -ne hikmetse- hükümeti yasal olmayan yollardan devirmek için çetecilik diye tarif ediliyor! Feryatlar arşa çıkıyor!
Fıtraten Türk Milliyetçisi, fikren Türk Milletçisi bir Müslüman olarak Kur'anı, becerebildiğim kadarıyla dikkatle taradım ve milliyetçiliği yasaklayan bir buyruk aradım, bulamadım, yok!

Tespit edebildiğim, insanlığın farklı milletler olarak yaratıldığına işaret eden ayetleri paylaşacağım izninizle. Bu işi asıl yapmaları gereken ulemadan da asla özür dilemeyeceğim!

Meselâ:
"...Bunun üzerine: Bir kısmınız diğerine düşman olarak ininiz, sizin için yeryüzünde barınak ve belli bir zamana dek yaşamak vardır dedik." (Bakara-36)
"Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden üstün kılan o'dur." (En'âm-165)
"Allah: Birbirinize düşman olarak inin! Sizin için yeryüzünde bir süreye kadar yerleşme ve faydalanma vardır buyurdu." (A'raf-24)
"Dedi ki: Birbirinize düşman olarak hepiniz oradan (cennetten) inin! Artık benden size hidayet geldiğinde, kim benim hidayetime uyarsa o sapmaz ve bedbaht olmaz." (Tâ Hâ-123)
"O'nun en büyük delillerinden biri de, gökleri ve yeri yaratması, lisanlarınızın ve renklerinizin değişik olmasıdır. Şüphesiz bunda bilenler için dersler vardır." (Rûm-22)
"Biz yalnız Nuh'un soyunu kalıcı kıldık." (Sâffât-77)
"Ey insanlar! Doğrusu biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık. Ve birbirinizle tanışmanız için sizi kavimlere ve kabilelere ayırdık." (Hucûrat-13)
"Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı." (Hûd-118)
Milliyetçiliği, dini delillerle haram kılmaya çalışan dincilere, “Allah katında makbul olan takvadır.” iddiası ile milliyetçiliğe karşı çıkanlara; takvanın şahidi mi var? Kim, kimin takvasını ölçebilir? Bu yetkiyi Hz. Peygamber(s.a.v.)’e bile vermeyen Allah(c.c.); "(Resulüm) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir." (Kasas-56) uyarısını yaparak takvada kimsenin şahitliğine ve müdahalesine izni olmadığını bildirir!
Kuran’da; yakın akrabaya, komşuya, çevreye, ülkeye karşı sorumluluk yükleyen bir dînin, milletini sevmeyi yasaklaması mümkün müdür?
Şahsen, Miraç’ta Cebrail’in Peygamber(s.a.v.)’imize söylediği “Allah'ın Süvarileri” sıfatlı, İslâmın gönüllü sancaktarı Milletimi sevmeğe, milletimi dünya nizâmına müdâhil olabilecek güce getirebilmek için mücâdeleye devâm edeceğim ve bu mücâdelemde de Görklü Tanrı’mdan, Çalabım’dan yardım dileyeceğim.

Aklımızı aldılar!

Bir yandan siperde, Genel Kurmay Başkanı’nın korumasındayken çömeliyor, bir yandan "Küresel gücüz!" diye böbürleniyoruz!

İki gün önce, çömeldiğimiz tepede baskın yemiş, dokuz şehit vermiş ve çok geniş kapsamlı bir operasyon başlatmıştık!
"Küresel güç"lüğümüzün kapsamlı operasyon alanı, bir tüfek menzili kadar yok mu?
Taşeron terör örgütü; sınırda, karakollarımızda, sınırlarımız içinde, askerimizin-polisimizin evlerinde, şehirlerde, her yerde kahpece saldırıyor, her yerde öldürüyor ve bir türlü hak ettiği karşılığı görmüyor! Çünkü küresel güç dayatmalarıyla onların insan hakları var, onlar demokratik hak peşindeler ve biz, her yerde öldürülen "küresel güç"üz!
Bu kadar anarşiye-asayişsizliğe, bu kadar işsizliğe-aşsızlığa, bu kadar demokratik açılım-saçılıma rağmen hâlâ "Küresel gücüz!" diyebilen; İsrail'e "One minute!", ABD ve AB'ye Birleşmiş Milletlerde "Hayır!" diyebilen; One mimute'den sonra, "Tavrım modoratöreydi!"; BM'deki hayırdan sonra, "ABD ile vizyon ortaklığımız var!" diyecek kadar da "Diklenmeden dik duran" demokrasi araçlı, diplomat bir Başbakanımız var!
Üstüne bir de AKP Vuvuzelalarının dayanılmaz gürültüsü!...
Bir kısım vuvuzela; "İsrail'e karşı Başbakan'ı sahipsiz bırakmayıııız!" derken bir diğer kısım vuvuzela Abant'ta, bir sürü “Dinci Holding Personeli”yle milliyetçilik aleyhinde fetvalar veriyor!

Abant Platformu'nda verilen dindışı fetvalardan birinde; "Bir dindar asla devleti kutsallaştıramaz! Asla milliyetçilik yapamaz." mış! Bu vuvuzelaların etkisinde kalan bilgi fukaraları da dindarlık zannederek; "Ne mutlu insanım!" şeklindeki Haçlı üretimi bid'at bir sloganla dîn tahripkârlığı, Türk düşmanlığı yapıyorlar!
Neyle, ne zaman uğraşacağını, mücadelede öncelik sıralamasını bana göre doğru yapamayan Türk Milliyetçileri de 'kader torbası'na elini uzatarak neyi yakalarsa onunla uğraşıyor!

Bu gün becerebildiğimce, "Dinde Milliyetçilik"i sorgulamaya çalışıyoruz!
Yûnus; "Ete kemiğe büründüm/ Yûnus diye göründüm." diye nokta koymadan önce; "Sen kendini bilmezsin/ Bu nice okumaktır?" sorusunu sormuştu. Sorunun muhatabı bin yıldır değişmedi!

Yûnus döneminin kulaktan dolma sözlerle ahkâm kesenleri ile günümüz dinci ukalâları maalesef aynı! "Sizi yeryüzünün halifeleri kılan, size verdiği (nimetler) hususunda sizi denemek için kiminizi kiminizden üstün kılan o'dur." (En'âm-165) Ayetini görüp insan farklılığını anlamamak mümkün mü?
"Rabbin dileseydi bütün insanları bir tek millet yapardı." (Hûd-118) ayetinin bir hikmeti yok mudur?
Yusuf Has Hâcib; "İnsan nâdir değil, insanlık nâdirdir." diyor. "Ben, ilmin şehriyim Ali, kapısıdır." iltifâtlı Hz. Ali (r.a.)'nin; "Aslını inkâr eden haramzadedir." hükmüne itirazın İslamlı alâkası olabilir mi?
"Ne mutlu insanım!" diyenlere, insanlığın az bulunmasının da Allah(c.c.)'ın hikmetlerinden oluşunu hatırlatıp Firâvun, Ebu Cehîl, Yezîd, Hind, Vahşî, Ebu Süfyân, kendilerini tanrı ilan eden Roma imparatorları, Haçlı askerler-komutanlar, Kazıklı Voyvoda, Hasan Sabbah, dışkısını çare diye zavallılara yediren şeyhler, ensest ilişkileri entellik sayanlar, Irak'ı işgâl eden ve bir milyon müslüman katlinden sonra yüz binlerce müslüman kadın-kıza tecavüz eden, Abdullah Gül'ün dua ettiği, R.T.Erdoğan'ın alkışladığı ABD'nin demokrat askerleri, kırk bin kişinin katili, bebek kurşunlayan, dağa çıkarttığı gencecik kızlardan hârem kuran Apo çukuru da insandır, insandandır ve "Ne mutlu insanım" diyenlerdendir demeyelim mi?
Elbette kötüden, yanlıştan örnek olmaz! "Ne mutlu insanım." diye güya hümanizm yapanlar, maalesef bu insanlık yüz karalarına benzeterek kendilerine, insanlıklarına hakaret ediyorlar!
Bizim benzemeğe uğraştıklarımız ise insanlığın yüz aklarıdır. Öncelikle iki cihan serveri, Allah'ın tek "Habîb"i, güzel ahlâkı tamamlamakla görevli Hz. Peygamber(s.a.v.)'imiz, Hulefâ-i Râşidîn, Hace Ahmet Yesevî, Mevlâna, Yunus Emre, Hacı Bektaş, Hacı Bayram ve tamamı Allah(c.c.)'ın rızasına ermiş Müslüman ve Müslüman Türk Ulularıdır.
Elbette herkes fıtratına uyanı yapacak ve hesabını da Ulu Yaratan'a verecektir.

Normalinde yaratılışı gereği kurttan korkan it, ayıplanmaz. Bir de hayvancılık yapanlar tarafından çok sevilen kurtçul itler vardır! Bu itler, kurttan korkmaz saldırırlar! Bir kaçının bir arada kurdu alt ettikleri de olur ve bu itlere özel bakılır!
Hayvanlar âleminden gereken dersi almak ferâset gereğidir! Kurttan korunmak için bazı it cinslerini karıştırıp kurttan korkmayan it türleri elde edilebilir ve bu kırmalara özel davranılırken münevverler, milletler tarihine bakarak düşünürler!
Tarihte güç yetirilememiş milletlerle başa çıkabilmek için çâreler ararlar. Bir bakarız ki ortaya "Haçlı" denilen birliktelikler çıkar! Ayrı milletlerden, ayrı dillerden, aynı dinin ayrı mezheplerinden olan milletler, ordularını birleştirir ve Müslüman-Türk’ü yok etmek için saldırırlar!

Allah rızası kazanmak, Müslümanlığı korumak için tek bir Millet, defalarca bu Haçlı Birliği'ne karşı çıkar! Her seferinde bu derme-çatma Haçlı Birliği'ni târ ü mâr eder! Her seferinde geldikleri gibi gitmelerine rağmen, gelip perişan olmalarına rağmen Türk'ten korkan ama saldırmakta ısrarcı bu Türkçüllere de Haçlı dünyâsı aşırı ihtirâm gösterir!
Haçlı Birliği kurarak Türk'e saldırmak ‘Türkçülüğü’nü dindarlık sayan Haçlıları anlayabilirim ama her gelişlerinde perişan olmalarına, târ ü mâr olmalarına rağmen yeni bir Haçlı Seferi'ne hazırlanmak için kaçarak geri çekilen Haçlıya yağ çeken, kapı köpekliğine hevesli zağarları anlayamam!

"İt korktuğu yere ürür!" gerçeğinden hareketle gelip geçene ürümekten başka bir şey beceremez, susmamacasına ürümeleriyle de ortalığı velveleye verir, ürümesini beceremedikleri için de yürümelerine kurt çağırırlar bunlar!
Bütün kazancı maddî düşünüp maddî hesapladıkları ve kim fazla para verirse onun yanında yalakalaşmayı akıllılık ve mahâret sayan; dışarıdan destekli siyâsi oluşumlarda, yenilmez güç vehmeden ve av köpeği misali hep tüfeklinin yanında duran bu adamların, soyları-nesepleri gibi fikrî renkleri de belli değildir!

Hangi patron, ne renk mürekkep doldurursa o renk yazarlar! Bu ara, yeşil rengi seven patronlar fazla galiba! Haznelerine yeşil mürekkep doldurulmuş ama daha önceki kırmızı mürekkep kalıntısı yıkanmadığı-yıkanamadığı için ne renk olduğu belli olmayan çürük bir renkle yazıyorlar!
Renkleri belli değil, dinleri belli değil, dilleri belli değil, üçer-beşer yıllık dönemlerle değişip geliştikleri için fikirleri de belli değil!
Daha dün; "Devlet için kurşun atan da, kurşun yiyen de şereflidir." diyenler bugün, "Bu özgüven yoksunu dar milliyetçilik 'Küçük Türkiye milliyetçiliği' bilinçsiz öfkeleri, dar düşünceleri ve hesapsız eylemleri ile Sevres'le sınırlı daracık bir Türkiye'nin duvarlarını yükseltiyorlar." diyerek bir yerlere, birilerine şirinlik taklaları atıyorlar!
Türkçeyi çok iyi kullanan Kürtçü(!)lerden bahsediyorlar! Adam Kürtçü olarak ülkenin gelişmesine müthîş katkı sağlıyormuş ama dili Türkçeymiş! Bir başkaları; "Bağımsızlık karakterimdir." düşünceli bir Türk Lider'in kurduğu Türk Devleti'nin, "Ya istiklâl, ya ölüm!" sloganını gerçekleştirmiş Türk Milleti'ne rağmen Devlet yönetimini ayrıştırmaya, Vatan'ı parçalamaya çalışıyorlarken Türkçeyi iyi kullanıyorlarmış!
Adamlar Türkçe düşünüp, Türkçe hayal kurup, Türkçe konuşup, Türkçe yazıyor ve çok faydalı bir Kürtçülük yapıyorlarmış! Bu iddiayı hiç utanmadan yapan, tüfeklinin yanında durmayı mahâret sayan yaratığın adının önünde Profesör diye de bir kariyer unvanı var! Ayrıca ve çok önemli bir gerçek te; Kürtçe denilen hiçbir şive ve ağızda Kürt kelimesi yok! Kürt kelimesi ve adı sadece Türkçede var olan bir sıfat ve bunu söyleyen Türkçe konuşan hiçbir Kürtçü yok!
Toprağın bol olsun Sakallı Celâl! "Bu kadar cehalet, ancak tahsîl ile mümkündür." diye öfkelendiğinde, senin de yakınlarında kurtçul değil ama tüfekli avcının yanında duran, kuyruk dikip ön patisini kaldıranlar mı vardı?
Boşa mı demişler; "İte vurma sinsidir, bu it te o itin cinsidir."

Dünya durdukça Türk duracak ve TANRI TÜRK’Ü KORUYACAK vesselâm...

Selâm, sevgi, dua... 13 Temmuz 2011/ İzmir

Mustafa ASLAN

Edebiyatçı-Şair-Yazar

Hiç yorum yok: