Pazar, Temmuz 24, 2011

ZOR, BİZİM İŞİMİZ!...

Çocukluktan yeni çıktığımız günlerde, bir davûdi erkek sesle tanıştık. Bu sesi duyan gençlerin tamamı, "Bozkurtların Ölümü"nü elden ele okumuş, her biri Kürşat'la Çin Sarayı'nı basmaya hazır Genç Türklerdi. Her birimiz Tanrı Dağı kadar Türk'tük! Her birimiz Hıra Dağı kadar Müslüman!...
"Ben Türk Milletini; Sokaklarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye, rüşvet ve hîle ile çiğnenen, çiğnetilen hukuk düzenlerine, Allah'tan mahrûm bir hürriyete, tefeciliğe, karaborsaya yer veren
bir iktisadi yapıya çağırmıyorum. Ben sizi; Türklük gurûr ve şuûruna, İslâm ahlâk ve fazîletine, yoksullukla savaşa, adâlette yarışa, birliğe-kardeşliğe, kısacası Hak Yolu - Hakikat Yolu, Allah Yoluna Çağırıyorum." Diyordu Genç Türkleri cezbeden ses... Zora davet ediyordu! Çileye davet ediyordu! Çileyle, zor mücâdelelerle nefsimizi yenmeğe çağırıyordu!
Bizi adamdan sayan yoktu, çocuktuk! Oyumuz yoktu, 18 yaşın altındaydık! Analarımıza yalvardık önce ve çoğunluğu Bozkurtların Anaları'nın ilk oyları olmak kaydıyla önce bir, sonra üç, sonra 16 kişi olarak Milliyetçi Hareket'i Gâzi Meclis'e taşıdık.
Emperyalizmi ürküttük, işbirlikçileri korkuttuk! Karaoğlan Ecevit, Meclis'te; "Faşizm geliyor! Görmüyor musunuz?" diye korkusunu dillendirdi ve "Bizim çocuklar"ın "Netekim Paşa"sına Okyanus Ötesi Senaryosu'nun "Birinci 12 Eylül" sahnesi oynattırıldı!
İdam sehpalarında; "Ölümü öldürerek dirilenler"imiz oldu! Yatanlarımız, işkence görenlerimiz, ikbâlleri-istikbâlleri çalınanlarımız, kaçanlarımız oldu! Küçücük bedenleriyle devleşenlerimiz, dev cüsseleriyle cüceleşenlerimiz oldu! Yatanlarımız yatarken, işkencedekiler destanlaşarak direnirken, kaçanlarımız kaçarken devam ettik mücâdelemize... Zaman geçti!
Başta Başbuğ ve Dâvâ Arkadaşları serbestleştiler! Dökülenler oldu! Korkanlar, bıkanlar, yenilenler oldu! Gidenler gitti, kalanlarla kaldığımız yerden bir daha başaltıldı Kutlu Sefer...
1994 Ekim'inde MHP Kongresi öncesi Başbuğ, Ülkü Ocaklılara; "Derler ki ülkücülük yağlı iştir! Çek senet işi yaparlar kârlı iştir! Kim böyle bir şey yapıyorsa onun Allah belâsını versin! İçinizde böyle bir düşüncesi olan varsa onun da Allah belâsını versin!" dedikten sonra Kongre salonu'na geçilmişti. Zor devam ediyordu. Zorlarla mücâdele devam ediyordu!
"Gerilir zorlu bir yay, oku fırlatmak için!" Dizesinden mülhem; Başbuğ Türkeş'in yayından fırlayan ok saymıştık kendimizi! Hedefi; O, gezlemiş, gözlemiş ve fırlatmıştı. Mükâfatımız sadece Allah rızası, ödülümüz çileydi.
Bütün fedakâr duygularımızla "köprü" olduk sessizce gelen de giden de geçsin diye! Bin kişi terk ederken gelen bir kişiye köprülüğün hazzını yaşadık sessizce!
Ergenekon'da eritilen Demir dağ'ı hiç unutmadık! Önümüze çekilen demir duvarları eritmek için Türk Közüne üfleyen ciğer olduk, rüzgâr olduk, körük olduk sessiz sedasız.
"O bize benzeyen; ne yer, ne de yedirir adına it derler." kurt tarifinden hareketle karın tokluğuna itliktense hür, aç kurtluğa tâlip olduk. Bu zor ve çileli süreçte öğrendik ki:
*Her müslüman ülkücü değildir ama her ülkücü mütedeyyin müslümandır.
*Her milliyetçi ülkücü değildir ama her ülkücü milliyetçidir.
*Her vatansever ülkücü değildir ama her ülkücü uğrunda ölecek kadar vatanseverdir.
*Her cumhuriyetçi ülkücü değildir ama her ülkücü; "Hakimiyet kayıtsız şartsız Türk Milletinindir." inancıyla cumhuriyetçidir.
*Her Atatürkçü ülkücü değildir ama her ülkücü Atatürk'le ülküdaşlığın hazzını yaşayan gerçek Atatürk gençliğidir.
*Her takvâ sahibi mü'mîn ülkücü değildir ama takvâsına Allah'ı şâhit eden her ülkücü takvâlı mü'mîndir.
*Her namuslu ülkücü değildir ama her ülkücü namusludur.
*Her kabadayı ülkücü değildir ama her ülkücü imanının gereği kanının hükmü ve Allah korkusunun verdiği korkusuzlukla kabadayıdır. Özetle; her insan-ı kâmil ülkücüdür, her ülkücü, insan-ı kâmil adayıdır. Hace Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Veli, Hacı Bektâş-ı Veli, Hallac-ı Mansûr, Seyyit Nesîmi, Fuzûli, Mevlâna, Atatürk, Türkeş, birer ülkücüdür ve her ülkücü bu velîliklere heveslidir! Tarz, tavır budur, hedef bellidir; Allah'ın izniyle netîce de bellidir vesselâm...
"YOLCU YOLUYLA YOL YOLCUSUYLA GÜZELDİR."
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

1 yorum:

Adsız dedi ki...
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.