Salı, Ekim 23, 2012

BİZ DE FARKINDAYIZ FARKIN!...

Siyâset ve edebiyat tarihimize biraz dikkatle bakınca; sohbetin yerini dedi-kodunun, münâzaranın yerini münâkaşanın aldığını görürüz! Sohbetin bereketli fikir alış-verişinden, münâzaradaki tez-antitez çekişmesinden çıkan sentezlerden, bu yüzden yoksunuz!
Kendimizden saymadığımız; bize benzetemediğimiz hiç kimseyle -bırakın sohbeti- selamlaşmıyoruz bile! Teâmülleşmeye başlayan bu yanlıştan belki dönülür düşüncesiyle bir teşebbüs edeyim dedim! Ya Allah! Bismillah!
Şükrü Alnıaçık'ı zevkle okurum! Ne yaptığını, ne yapacağını, doğrularıyla destekleyerek yazar! Anında itirâz mümkündür ama görülmüştür ki Alnıaçık'ın iddia veya tezine yapılabilecek itirâzlar içinde cevâbi yazıları, sanki cebinde hazırdır! 
Bu; pratik zekânın, yerinde-doğru kullanılan müktesebâtın, cemiyet adamlığının, özgüvenin kişiye sağladığı ayrıcalıktır! Bu ayrıcalık, asla başkasının veremeyeceği, mevki-makamla kazanılamayacak karakter özelliğidir!
Şükrü Alnıaçık; elindeki kalemin kudretinin farkındadır! Fikren, millî hayâllerde Sevgili Alnıaçık'la hiç bir farkımız yok, biliyorum ama konjonktürel olarak yani şartların zorlamasıyla 4 Kasım hedefine, aynı araçlarla ve farklı yollardan ulaşmaya çalışıyoruz!
İki ressamın; aynı modeli, gördüğü tarafından resmetmesi gibi bir doğallığı yaşıyoruz aslında! Aynı modelin, farklı açılardan çizilen resimlerinin birbirine benzemesi mümkün değil elbette! Tablolara bakarak ressamlardan birini başarılı, diğerini başarısız i'lan etmek gibi önyargılarla da bu yüzden muhatabız!
Alnıaçık'ın; "Bu Adamlar" başlıklı yazısını da keyifle okudum! Gördüklerini, o kadar net tarif etmiş ki yüreğine, kalemine sağlık! 
Kıymetli Alnıaçık'ın ve sizin de izninizle aynı modele ben de bakmak ve gördüğümle kıyaslamak istiyorum!
"Kazanılmış statü, kişilerin kendi çabaları sonucu elde ettikleri konumdur." ve; "Sosyal rol ise toplumun bireyden statüsüne uygun olarak beklediği davranışlara verilen isimdir." tanımlarına, minicik itirâzlarla katılırım. Bana; kazanılmış statü ve statüye uygun olarak kişiden beklenen davranış tezâhürü gibi gelen bazı yerlere dikkat çekmek istiyorum! 
Meselâ; Ülkücü Hareketin Değerler Mezarlığı, Sevgili Alnıaçık'ın; statüsü gereği, savunmayı üstlendiği kişinin beklentisi sonucu icâd ettiği bir savunma aracıymış gibi geliyor bana! Aksi olsa, ülkücülüğünü sorgulamadığım ve kimseye sorgulatmayacağım Alnıaçık'ın; Ülkücü Değerleri, sağken mezara atması mümkün müdür? 
Değerler, hele hele Ülkücü Değerler, ülküdaşları tarafından özel muhâfazaya alınmaz mı? Bu yüreğin sahibi olduğunu; statüsüne inisiyatif kullandırarak, "Değerler mezarlığı"na atılmış-itilmiş Ülkücüleri Genel Başkan'a takdîmle imkânsızı başararak göstermiyor mu?
Sevgili Alnıaçık'ın; "... Gerçek Ülkücüler, sosyal rollerini sakin ve mütevekkil oynadıkları için, konu siyâset olduğunda hacıyatmaz kılıklı bazı adamlar genellikle gerçek ülkücülerin sırtına basarak yükselirler." tarifine itiraz edilir mi? 
Aynı modele, başka bir zâviyeden baktığım için, Alnıaçık'ın resmettiği bu rol-modellerin, MHP Genel Merkez'inde tıklım-tıklım olduklarını, hele on yıl sonra cankurtaran diye göreve çağrılan Sefkat ÇETİN'in, bu tanıma tıpatıp uyduğunu söylesem, itiraz mı etmiş olurum? 
Alnıaçık'ın panoramasına, benim zâviyemden bakmaya devam edelim: "Pek çok samimi ülkücü, önce lider görünümlü muhteris bir reis adayının savaşına cephane taşır; sonra da onun görevinin sona ermesiyle birlikte değerler mezarlığına doğru yola çıkar. Ülkücünün değerleri ve duyguları bu adamların umurunda bile değildir. Bu adamlar, siyaseti bir kafa koparma platformu olarak gördükleri için saygın ve itibarlıdır. Gariban veya parasız Ülkücüler, onlar için 'çulsuz, aç ve beceriksiz' sosyal varlıklardır." Buna da itiraz mümkün mü? Ama yıllardır kahr'ederek anlatmaya, dikkat çekmeğe çalıştığımız Balgat Cenâhı Karargâhı'na toplanmış, ülkücüleri diri diri Değerler Mezarlığı'na gömen sadist cellatların fotoğrafı değil mi bu?
Sevgili Şükrü Alnıaçık'ın şahsında, bakan ile gören arasındaki; ayrıca, gördüğünü olduğu gibi resmeden bir Ülkücü Vicdân ile dabakhânenin pis kokusuna alışkın "muhteris reis adayının savaşına cephane taşıyanlar" arasındaki farkın, farkında olduğumuzu söylemeyelim mi?
Eyvallah Sevgili Alnıaçık! 
Şahsen; kardelenleri, bataklık güllerini çok sevenlerdenim. Kalemine kuvvet, yüreğine sağlık vesselâm...
"BİLENLERLE BİLMEYENLER BİR OLUR MU?" (Zümer-9)
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN 

Hiç yorum yok: