Çarşamba, Ekim 17, 2012

PANİKTEKİ KONGRE ŞAŞKINI ÖRDEĞE!...

Bir Türk'ün, yabancı dili Türkçe olan biriyle anlaşması elbette mümkün değil!
Güzeli çirkinden, kötüyü iyiden, edebi edepsizden öğrenerek geldik bu yaşımıza hamd'olsun. Siyâsetten çâre beklemediğim gibi, iğrendiğimi, tiksindiğimi defalarca yazdım! Tekrarına bir delikanlı sebep oldu sağ olmasın!
Tanıyanlar, bana ait özel küfürlerim olduğunu bilirler ama yazı edebi, bu küfürlerimi muhatabına etmeme izin vermez! Ayrıca okuma zahmetine katlanan gönüldaşlarımı rahatsız etmemek için azâmi dikkat ederim!
Sözün inkârı mümkündür ama yazının asla! Ve hayatım boyunca yaptığım hiç bir şeyi ne inkâr ettim, ne de nedâmet duyacağım hiç bir davranışım olmadı el-hamd ü lillâh!
Rahmetli Muhsin YAZICIOĞLU; Ülkücü hareketteki özel yerinin haricinde dostumdu! Öylesine müstesnâ bir Türkmen Yiğidi ile tanıştıran, dostluk yaşamamı nasip eden Allahım'a sonsuz şükr'ederim! Bir daha rahmet ve özlemlerimle yâd etmiş olayım!
Prof. Dr. Yaşar Nuri ÖZTÜRK Hoca da tanışmak bahtiyarlığını yaşadığım, özelliğini bütün dünyanın kabûl ettiği mümtaz ûlemadandır ve tanışıklığımdan tarifsiz bahtiyârım.
Prof. Dr. Ümit Özdağ Hoca'da, gönlümde özel bir yeri olan ve tanımakla müftehîr olduğum özel bir Türk Münevveridir.
Namık Kemal Zeybek'i bütün emsalim ülkücülerin tanıdığı günlerden beri tanırım ve hâlâ karşılaştığımızda Ağabey diye hitabettiğim bir dostumdur. MHP'liliğimiz ve bir ara BBP'de kısa süreli bir mesai arkadaşlığımız haricinde siyâseten birlikteliğimiz olmamıştır!
Ramiz Ongun'u da ha kezâ bütün emsâlim ülkücülerin tanıdığı yıllardan tanırım ve hayatım boyunca onunla MHP'lilik haricinde hiç bir müştereğim olmamıştır!
MHP'nin Mevcut Genel Başkanı'nı da bütün emsâlim ülkücülerin tanıdığı yıllardan beri tanırım. Tanımaktan pişman olduğum sayılı kişiden biridir ama Başbuğ'dan sonra, dünyanın merkezi konumlu ağabeylerimiz sayesinde paraşütle başımıza indirilmiş bir Genel Başkan olduğu için 31 Aralık 2005'e kadar, O'nun sayesinde teşkilatlardan uzaklaşan, uzaklaştırılan ülküdaşlarımıza, yuvayı terk ettikleri için çok sitemler etmiş, Teşkilât bütünlüğü adına gönlümden gelenleri yazmıştım! Teşkilatlarım hakkındaki kanaat ve düşüncelerimde zerre kadar değişiklik olmadığı gibi Mevcût Genel Başkan hakkındaki düşüncelerimde de zerrece bir değişiklik yoktur!
MHP ve Ülkü Ocakları'ndan hayatım boyunca şahsım ve ailem adına hiç bir talebim olmadı, olmaz da! O günkü Ülkü Ocakları Genel Başkan'ından bir talebim olmuştu ve teşkilatlarımdan koparılış sebebim de o isteğim oldu! Galiba artık anlatmak ta farz oldu!
Hatırlarsınız; 2005'te PKK'lıların sokaklarda terör estirdiği günlerde, Taksim'de bir Karı-Koca Türk Bayrağı açarak PKK'lılara dikilmiş ve linçten son anda kurtarılmışlardı! O ailenin sosyal demokrat olduklarını da sonradan basın ve medyadan öğrenmiştik! O günlerde bayrağa saygısızlık infiâl yaratırdı hatırlarsanız!
Ben de olayı duyar duymaz, bir yakınımı da çağırarak Ülkü Ocakları Genel Merkezi'ne koşmuştum. PKK'nın siyasallaşmışlarının o günlerdeki genel merkezleri, Ülkü Ocakları Genel merkezine çok yakındı! Ben Ocak Genel Başkanı'ndan, bölücülerin genel merkezlerini basıp içerdeki PKK'lıları balkona çıkarıp Apolarına küfretirmek istediğimi söylemiş ve bu konuda izin istemiştim! Ülkü Ocakları Genel Başkanı, beni dinlerken telefonla Türkiye'nin değişik illerindeki ocaklara talimatlar veriyordu! Yanlış anlamayın talimat, benim düşüncem doğrultusunda değildi! Ocaklara; "Eğer ortam gerginse ışıklarınızı kapatın, kapılarınızı kilitleyip evlerinize gidin!" diyordu! Durumu anlayınca makamdan çıkıp SMS ile bir protesto kampanyası yapmakla yetinmek zorunda kalmıştım!
Durumdan haberdar edilen MHP Genel Başkanı'nınca ertesi gün veya bir gün daha sonra çağrılmış ve o düşüncemden dolayı, sitemlerine muhatap olmuştum! Genel Başkan; "Eğer kavga gerekirse önce seni çağıracağım! Oğullarını da alır gelirsin!" demiş, ben de; "MHP Genel Başkanı ile birlikte savaş benim için şereftir! Çünkü ben bir savaşçıyım ama korkarım savaş sizin işiniz değil!" diyerek makamı terk etmiştim! Karşılıklı söylenmiş dahası da var da ama vicdâni nâmus, bundan fazlasını anlatmaya izin vermez!
Ben ve benim gibi hayatlarını Türklük Dâvâsına hibe etmiş nice ülkücüyü teşkilatlardan kopararak uzaklaştıran kişiye, Yol arkadaşlığı edenleri de biz yıllarca ma'zûr gördük yine ma'zûr görürüz ama -Allah rahmet eylesin- öldükten sonra "Ülkü Devi" denilerek tabutuna Mevcût Genel Başkan'ın da omuz verdiği Abdurrahim Karakoç'un, Saldıray Kardeş için yazdıklarından bir bölümü aktararak karakter tahlîli yapmak isteyenlere yardımcı olacağım. Karakoç demişti ki:
"Desem ki: Delikanlı, sen benim yaşça başça dengim değilsin... Ne diyecekse bana babanı getir o desin... Zannımca babasını bulamaz... Babasını nasıl ayırt etsin de bulsun, bu kafa ile?
O ancak benden habersiz, bana saldırmayı biliyor... “Dönek” diyor, “Hain” diyor, Her çeşit herzeyi yiyor... 
Çok şükür 6/7 yıldır hiçbir partiyle yakınlığım yoktur... Seçimlerde oy bile vermiyorum... Amma sen, Yıldır/gay oğlan uykudan kalkınca beni AKP’li yapıyorsun... Yola çıkınca, dinlendikçe beni partilerle irtibatlandırmaktasın... Partili olsam, Bir partiye girmek istesem, Senden mi çekineceğim Yıldır/gay oğlan? Bu sefer senin sahibine yazıyorum maruzatımı... Yani, Devlet amcana... Ya senin yalını kessin, ya da biliyorsa cezanı versin... Eğer MHP’yi ve Devlet Bahçeli’yi sen kurtaracaksan, Allan, onların belasını vermiş demektir..."

Bu iltifatların sahibine öldüğünde Ülkü Devi sıfatını da yakıştırarak tabutuna girdiklerini, ben de biliyorum âlem de!... Ve ben de ortadayım bana söyledikleri de! Ve seslenişim ve kendimi savunuşum da sadece vicdânlaradır vesselâm...
ÖRDEĞİN ŞAŞKINI, SUYA KIÇIN-KIÇIN DALARMIŞ!
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: