Pazartesi, Ekim 15, 2012

YA ŞİMDİ KONUŞUN, YA DA SUSUN!...

Allahını seven birileri söylesin; Bize ne oldu?
Dostlarımız, her halde kendi ikbâl ve çıkarlarıyla meşguller! N'olur, bâri hasımlarımız -hâlâ kaldılar ve bizi kaale alıyorlarsa- söylesinler; bize ne oldu?
Genç bile değildik, çocuktuk. Meydânlardaydık, sokaklarda, her yerdeydik! Resmi yerlere makamlara girecek yaşta değildik ama lazım olduğumuz her yerde vardık!...
Karakolda, hücrelerde kahkahalar atardık! Adliyelerde, hukuk önünde utanmazdık. Çünkü utanılacak bir şeyi asla yapmazdık. Allah rızası için Cihâd, millet rızası için kahramanlık yapardık! Yaşımız küçüktü ama hep en büyüklerle uğraşırdık! Vardık!...
Sürgünde hasret çekmezdik! Dünyanın dört yanında da teşkilatlarımız, ülküdaşlarımız vardı ve biz zaten sadece onları özlerdik! Ülküdaşlarımızla bir arada olduktan sonra hasret kimmiş, sürgün neymiş, bilmezdik!...
Mahpuslarda, yüz kişinin içinde üç kişiysek yeterdik! Hapishanelerde hatta hücrelerde bile aklen, fikren sonsuz hürdük!
Firarlarda bile kaçmaz kovalardık! Bize güç yetmezdi! Kelimenin tam anlamıyla vardık!...

Bize gücü yetmeyenler kalleşçe, kahpece pusularla öldürürlerdi! Bizi fikren alt edemeyen siyâsiler, öldürtürlerdi! Ölür çoğalırdık, çoğalır ölürdük! Ve hep vardık!...
Türk'tük, Müslümandık. Allah'ın Süvârileri olduğu Mirâç'ta Cebrâil vasıtasıyla Hz. Peygamber'e söylenen bir ırkın ahfâdıydık! Orta Asya bozkırlarında Mete han'dık, Kürşad'dık, Enver Paşa'ydık, Osman Batur'duk; Anadolu'da Demirci Efe, Yörük Ali, Sütçü İmam, Hasan Tahsin, Nene Hatun, Seyit Onbaşı'ydık; Atatürk'tük, Türkeş'tik, Türk'tük!...
Bütün zûlümlere baş kaldıran, bütün zalimleri geri püskürtendik. Nasibimizde varsa niye öldüğümüzü bilirdik! Hedefimiz işâret edilmişti Başbuğumuz'ca! Yakın hedef; "Yüz milyonluk Milliyetçi Türkiye", uzak ve son hedefimiz, "Tûran"dı. Bu hedefler için ölünürdü, ölünürdü ve de öldük öldük, dirildik!...
Her ülküdaşımız kahraman, her ölenimiz şehit, her kalanımız gâziydi. Ölsek te, kalsak ta vardık! Ne oldu bize?...
Yaşımız büyüdü hamd'olsun. Bugün çocuklarımız, bizim her yere hakim olduğumuz yaştalar. Ve fiilen her sahada da varız! Sanâyiciyiz, esnâfız, memuruz, hakimiz, savcıyız, sanatkârız, sanatçıyız, bürokratız, müsteşarız, siyâsetçiyiz hatta bakanız! Her birimizin de ikişer, üçer çocuğumuz var. Yâni, hiç katılan olmasa bile gençliğimizin en az üç-dört katı sayıdayız! Bu tarifle ülkenin tek hakimi olmalıyken niye YOKUZ?...
Ne oldu bize? Allah aşkına neden yokuz?
Neden hâinler, bölücüler, PKK'lılar bizden korkmazlar? Allah aşkına birileri söylesin; NE OLDU BİZE?!...

Bütçe değerlerimiz dolar-euro ile telâffuz ediliyor! Kazanan devlet kuruluşlarının % 98'i, bankaların % 80'i satıldı, artık millî değil! Çiftçiye ekmediği her dönüm için 10 bin lira veriliyor! Çiftçinin ekip biçmediğini, kabineden birilerinin yakınları ithâl ediyor! Başbakan'ın oğlu, açık denizlerde!... Dış İşleri Bakanıyken; eşinin, kıyafetinden dolayı uğradığı baskıyı, AİHM'ye şikayet eden siyâsetçi, Köşk'te Atatürk'ün halefi!
PKK'lı bölücüler Türkiye Büyük Millet Meclisi'nde!...
Onlar; devrimciyken de, Devrimci Doğu Kültür Ocakları'yken de, Maocu iken de, Leninciyken de, sosyalistken de, komünisken de, marksistken de biz, hep yok muyduk? Ve hep Ülkücü değil miydik? Biz onların karşılarında ödlerini koparacak şekilde hep yok muyduk? Ne oldu bize?
Dağlarımız, kırsalımız onlara teslim edilirken seyrettik! Mehmetçiklerimizi, çocuklarımızı şehît ederlerken seyrettik! Vesâyetçilikle ithâm edip darbe hazırlığıyla suçlanarak Ordu'ya insafsızca saldırılırken sustuk, seyrettik! Başımıza çuval geçirildi, sessiz kaldık! Bölücüler, miting alanlarına, şehirlere indirildiler seyrettik! 

Ülkü Ocakları'na oda hapsi verildi, sustuk! 
Ölünecek zamanda ölemedik, öldürülecek zamanda öldüremedik ve Gâzi Meclisteler!...
Güya biz de Meclis'teyiz ama gerginlik istemiyoruz! Devletin başına adaşı geçecek ya! Apo'nun asılmasındansa koalisyonun devâmını isteyecek kadar devletçiyiz ya! Gâzi Meclis'in rengini bölücülerle tamamlamak için tokalaşacak kadar demokratız ya!
Tanrı aşkına, ne oldu bize? 

Bizi, kim bu kadar sindirdi? Bizi, kim böyle susturdu? Ülkücünün gücünün yetmediği bu "Güç Yetmez Güç"ün adını bilen var mı Hüdâ aşkına? Memleketin her yerinde, her alanında nasıl böyle yok edildik, yok olduk?
Bu memleket nasıl böyle sahipsizleştirildi? Hani; "Söz konusu vatansa gerisi teferruat"tı?...
Bize ne oldu? Ülkücülere ne oldu
Allah aşkına?...
4 Kasım'da, hiç değilse bu soruları da mı sormayalım? Bu kadar mı demokrat diktatörsünüz ve size mecbûr muyuz? Bâri bu sorumuza; "Evet!" deyin de, samîmiyetinize inanıp belki biz de susalım!...
KURDUN KILAVUZU, BOZKURT OLMALI...
Selâm, sevgi, duâ...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: