Cuma, Nisan 15, 2011

SIRDAŞLIĞI BECEREMEYENLER!...

Tevâtürle târih arasındaki yakın ilişki ve müthîş farkı, biliriz inşallah. Bildiğini zannedenlere de gönül koymadan edeple hatırlatmaya çalışırız. Hatırlarsa sevinir, bize inanmayıp yeniden araştırarak ikna olduktan sonra "Hatırladıım!" derlerse fazlasıyla seviniriz.
Mektepte okumak, herhangi bir bilim veya ilim dalında tahsîl görmek elbette önerilen, doğruya yakın bir yoldur. "Bu kadar cehâlet ancak tahsîl ile mümkündür." diye nerdeyse darb-ı meselleşecek tesbît te ehl-i dîl ferâsetidir!
Meslek hayatımda çarpım cetvelini bilmeyen matematik öğretmenleri gördüm! Edebiyat'ın, ilm-i edeb'in ne olduğunu bilmeyen hatta ilk kez duyan edebiyat öğretmenleri gördüm! Tevâtürle tarih arasındaki mesâfenin farkında olmayan tarih öğretmenleri de gördüm. Böyle bir tarih tahsîllisiyle muhatapsam, -Vallahi- çok üzülürüm!
Karı-koca diye avâmın ta'bîr ettiği, er ile ayâl arasındaki mahremîyetin sadece halvethâne ile sınırlandırılmasını; bilgisizlik diye adlandırsam haksızlık olur, kendini ve yanlışını savunarak enâniyyet yapmak desem galiba daha insânî ve insaflı olacak...
Çok bilinen ama nedense açıkça ihmâl edilen ve ihmâl edildikleri için isyân etmeden sessizce yerlerini terk eden ve yerlerine benzerini bulmanın kolay olduğu zannedilen rütbesiz erlerden bahsetmenin tam sırası.
Sayısız alaylı-tahsîlsiz kahramanlar, komutanlar biliriz. Sayısız tahsilsiz müteahhit tanırız. Alaylı oldukları için teknik bilgilerin, formüllerin belki adlarını ve yazılışlarını hatta telaffuz edilişini bilmezler ama onların uyguladıkları statik, genellikle diplomalı mühendislerin hesaplarına galip gelir!
Usta-çırak ilişkisinden ve tatbikattan uzak olarak nazarî bilgileri ezberleyip geçer numarayı aldıktan sonra unutan öğrenci ile inşaatta köşe taşını sabitleyecek dolgu taşını yanlış veya yetersiz seçtiği için ensesine tokat yiyen çırak arasındaki öğrenme ve bilme farkı, her zaman vardı. Yine var! Hep olacak!
Ülkü Ocakları tedrîsli Ülkücüden kastımız; usta-kalfa-çırak silsilesi ile oluşmuş alaylılardır. Onlar rütbesizdir. Ordu onlardan oluşur. Nazâriyat ile tatbîkat arasındaki yakın ilişki ile fersahlarca mesâfeyi bilerek öğrendiklerini, sessizce uygulayanlardır onlar.
Savaşlarda, olağanüstü hallerde kahramanlar; bu isimsiz, sessizlerden çıkar. Çünkü onlar, kovanın bal yapan işçi arılarıdır. Onlar olmasa bal olmaz, bal olmasa kovan sönüktür, kovan sönükse arıcı-balcı ziyândadır!
Defâlarca arzettik! Bir arı soktu diye kovan söndürmenin akılla alâkası yoktur! Arı sokmasından korkan kişiden arıcı-balcı olmaz! Balcılıktan anlamayanın damak zevkinde ise tatlı, reçelle sınırlıdır!
Tevâtürle tarih arasındaki ilişkiden bal ile reçele vardık! Benzer bir ilişki vardır bal ile reçel arasında. Reçelin ustası vardır ama balın ustası olmaz olamaz! Tarihçi, bilinir ama tevâtürün söyleyeni meçhûldür! Tarihi, isimsiz erler yapar, tarihçi yazar; balı, ehîl balcının ürettiği arılar yapar, balcı satar! Balcı-arıcı olmazsa arı, arı olmazsa bal olmaz! Sadece vızıltı benzerliğinden eşekarısı ile balarısı arasındaki farkı bilmeyen ve arıdan korkan nazâriyeciden tatlı sipariş etmek şekerlemiş reçele râzı olmaktır!
"(Ey Muhammed!) De ki: Küfrünle biraz eğlenedur... (Zümer-8)
"(Resûlüm!) De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Doğrusu ancak akıl sahipleri bunları hakkıyla düşünür... (Zümer-9)"
İlahî uyarı ve ikazları da hatırlattıktan sonra; ev ile hâne arasındaki, er-ayâl arasındaki ilişki ile hâne reisi ile aile fertleri arasındaki ilişkinin farkına bir daha vurgu yaptıktan sonra; "Sırdaşlığı beceremeyenin sırdaşı olmaz." diye şahsî kanaatimizi arz edelim. Elbette sözümüz yine ortaya kim alır veya alınırsa onun olsun...
"VE TEVEKKEL A'LALLAH" (Vekîl olarak Allah yeter.-Ahzâp-3)"
Selâm, sevgi, dua...
Mustafa ASLAN

Hiç yorum yok: